Türkiye’nin siyasi gündemine bomba gibi düşen AKP ile Gülen Cemaatı arasındaki iktidar savaşı tırmanarak devam ediyor.
Bu iktidar kavgası nasıl bir süreç izler? Ne tür sonuçları olur? Kimler ne kadar zarar görür? Yeni siyasi dengeler ve saflar nasıl oluşur? Bu konularda çeşitli senaryolar yazılabilir, fikirler üretilebilir. Her şey bir yana Kürt siyasi aktörleri bu olaya nasıl yaklaşacak, ya da nasıl yaklaşmalı? Bence bizim açımızdan en önemli konu bu.\
\
Tarih penceresinden bakıldığında İslami hareket ve cemaatlerin birbirlerine karşı sekterliği, sol örgüt ve gruplarınkinden hiçte geri kalır değildir. Aralarında kanlı çatışmalar ve tasfiyeci yönelimler her zaman olmuştur. Daha öncesini bir tarafa bırakalım, en yakın örnekler Mısır ve Suriye’de yaşananlardır. Mısır’da Mübarek rejimine karşı ittifak yapan Müslüman Kardeşler ile Selefiler bugün düşman saflardalar. Suriye’de ise onlarca grup birbiriyle savaşıyor. Tunus’ta da durum farklı değil. Hollanda’da her cemaat’ın kendi camisi var. Avrupa’da camiler bile ayrışmış. \
\
İktidar ve para konusunda klasik burjuva partilerinden daha hırslı, bencil ve yiyicidirler. Tek farkları bu soygunculuklarını din ve Allah söylemleri ile gizlemeleridir.\
Bu nedenle birliktelikleri uzun süreli olmaz. Buna rağmen AKP çatısı altında bir koalisyon oluşturmayı ve on yıllardır dıştalandıkları devleti ele geçirmeyi başardılar, ortak amaçlarını gerçekleştirme konusunda da bayağı ilerleme sağladılar. Bu konuda Türkiyede’ki diğer siyasi akımlara kıyasla çok daha akıllı ve becerikli olduklarının altı çizilmelidir. Özellikle Gülen Cemaatı sızma yöntemini çok ustaca uygulayarak, Emniyet Teşkilatı, Yargı Kurumu, Milli Eğitim, Valiler, Kaymakamlar vb. arasında yaygınca örgütlendi. AKP devleti ele geçirmek ve askeri vesayeti ortadan kaldırarak muktedir olabilmek için cemaatın bu gücüne kuvvetle ihtiyaç duyuyordu. Karşılıklı birbirlerinden yararlanarak büyüdüler ve egemen duruma geldiler. Bugün büyük ölçekli bir sermayeye, medyaya ve politik iktidar gücüne hükmediyorlar. Öyle ki Gülen Cemaatinin resmi devlet içinde, ona paralel bir devlet yarattığı görüşü artık genel kabul gören bir tespit.\
AKP ile Gülen Cemaatı arasında ne gibi ideolojik bir çelişki var, geleceğe yönelik nasıl bir ajandaya sahipler, neyi tasarlıyorlar ? Bu ayrı bir inceleme konusu ve benim fazla ilgi alanıma girmiyor. Aslında bu konuda aralarına pek bir fark da koyamıyorum. Aralarında bir takım farklılıklar olabilir, ama AKP-Cemaat kavgasının özü ideolojik değil, bilakis bir iktidar ve rant kavgasıdır. Mesele devlete daha fazla kimin hükmedeceği ve iktidarın nimetlerinden kimin daha fazla zıkımlanacağı meselesidir. Diğer nedenler ancak bununla bağlantılı ele alınırsa bir anlam ifade edebilir.\
\
17 Aralık’ta başlayan operasyonların AKP hükümetini yıpratarak adım adım tasfiye etmeyi amaçladığı açıktır. O kadar bakan, AKP yandaşı ve oğlu üzerinden Başbakanı hedef alan yolsuzluk soruşturmasının başka ne anlamı olabilir ki. Tabi bu sözkonusu kişilerin adı geçen yolsuzlıkları yapmadığı anlamına gelmiyor. Hükümet ve AKP yönetimi, zaten kendini ve çevresini zengin etmeyi yolsuzluktan saymıyor, onlara göre bu iktidar olmanın helal getirisidir. \
İktidar olarak devlet aygıtı içerisinde o kadar iç içe girmişler ki, her iki taraf da bibirinin açığını, zaaf ve kusurunu iyi biliyor. En zayıf noktalarından birbirini vurmaya çalışıyorlar.\
\
AKP-Cemaat savaşının sessiz gelişim sürecini henüz bilmiyoruz, ama Cemaat’ın ilk operasyonu, Oslo tutanaklarının basına sızdırılmasıdır. Cemaat devletin tüm istihbarat gücünü denetiminde bulundurduğu için, o tutanakları hükümet açısından en hassas bir dönemde deşifre etti. Önce Hükümetin PKK ile görüştüğü haberi yayıldı. Tayip Erdoğan, bu haberi yalanlarken ’şeref üzerine yemin’ ediyor, bu noktadan kendisini vuranları iddialarını ispatlamaya çağırıyor ve öfkesini ’eğer ispatlamazlarsa şerefsizdirler’ diyerek açığa vuruyordu. \
\
Erdoğan bu denli yüksek perdeden konuşurken, duruma hakim olduğunu ve olayın açığa çıkmayacağını varsayıyordu. Bu açıdan Oslo tutanaklarının basına sızdırılması tayip Erdoğan’a ilk ciddi darbedir. Onun karizmasını çizdirmiş ve onu muhalifleri karşısında küçük düşürmüştür. \
\
Oslo görüşmelerinin Cemaat’ın karşı çıkmasına rağmen başlatılması, aralarındaki ilk çatlak olarak gözüküyor.\
\
Bu olaydan sonra iki taraf da birbirine karşı arguman toplamaya, olası bir hesaplaşma için strateji oluşturmaya ve taktik belirlemeye koyuldu.Cemaat elindeki istihbarat gücüyle yolsuzluk dosyaları oluştururken, hükümet de Cemaat’ın devlet bürokrasisindeki varlığını fişledi. \
\
İktidar ortağı oldukları için hükümet Cemaat’ın devlet içindeki stratejik konumlanmasını iyi bilmektedir. Nedir bunlar? En başta dershaneler. Buralar büyük bir rant kapısı olmanın ötesinde, Cemaat için temel kadrolaşma sahasıdır. Bu dershanelerle bağlantılı öğrenci evleri Cemaat için tam bir hücre işlevi görüyor. Öyle ki buradan hareketle Polis Akademisi, Ünivesiteler, milli Eğitim kurumları vb. hakimiyet altına alınmıştır. AKP iktidarıyla önleri tümden açıldığı için kısa sürede Polis Teşkilatı, Yargının en stratejik noktaları, milli eğitim ele geçirilmiş, Medya ve ekonomi alanlarında muazzam bir güç yaratılmış, valilikler ve kaymakamlıklarda kadrolaşılmıştır. \
\
Buna yurtdışı bağlantılarını da eklersek, paralel devlet nitelemesinin hiçte mübalağa olmadığı anlaşılmaktadır. Ama çıkış noktasının dershaneler olduğu çok açık.\
\
Dershaneleri kapatma kararı Hükümet’in paralel devlete son verme hamlesinin ilk adımıdır. Cemaat bunu engellemek için kendine yakın STK leri harekete geçirerek bütün baskı araçlarını devreye sokmuştur. Ama hükümet bu konuda kararlı davranınca, onlar da karşı saldırıya geçerek yolsuzluk operasyonlarını başlattılar.Hükümet bu operasyonlara belkide tarihin en yaygın görevden alma veya yer değiştirmeleriyle karşılık verdi. Nerdeyse bütün emniyet ve şube müdürleri görevden alındı. Valiler, savcılar değiştirildi. En son hükümetin karşı saldırısı HSYK’ya kadar uzandı.\
\
Fetullah Gülen’in internete düşen beddua ritüeli, dershaneler konusunun kendileri açısından ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Ayakları altındaki toprak kaymasa Fetullah Gülen bu denli hiddetlenmez ve AKP’nin altını üstüne getirmesi için Allaha yalvarmazdı.\
\
Cemaat bu sefer operasyonları Hükümetin Suriye politikası üzerine kaydırdı. \
\
Hükümet resmiyette inkar etse de Suriyedeki radikal islamcı örgütleri her bakımdan desteklemektedir. Türkiye bu örgütler için tam bir cephe gerisi hizmeti görmektedir. Askeri eğitim, silah, cephane, her türlü lojistik destek sağlanmaktadır. Bu destek rejime karşı savaştıkları için değil, Rojawa da Kürtlerin kendi özerk yönetimlerini kurmalarını engellemeleri için verilmektedir. Üstelik ABD ve Avrupa devletlerinin Suriyedeki radikal grupları desteklememe uyarılarına rağmen bunu yapmaktadır. \
\
İşte Cemaat Hatay’daki Tır ve Adana’daki Otobüs operasyonları ile, hükümetin Suriyedeki radikal gruplarla ilişkisini ifşa etmiştir. Hükümet uluslararası hukuk açısından aslında suç üstü yakalanmıştır. Tabii Cemaat’ın bunu Suriyedeki radikal gruplara karşı olduğu için yaptığını düşünmüyorum, onun hareket noktası hükümeti köşeye sıkıştırmak ve diplomatik alanda yalnızlaştırmaktır..\
\
Hükümet olayı uluslararası bağlantıları olan-ABD ve AB nin desteklediği bir darbe olarak lanse etmeye çalışıyor. En son Tayip Erdoğan olayı ’Dost-modern Darbe’ olarak isimlendirmiştir. Kendi mücadelesini de İkinci İstiklal Harbi diye niteliyor. Bu değerlendirmeler esasen yolsuzlukların üstünü örtme çabalarıdır. Daha doğrusu bu açıklamalarla politik yıpranmayı en aza indirmeye çalışıyor. Ama bu iktidar kavgasının mutlaka bir faturası olacaktır. Önümüzdeki seçimler süreci bu faturanın boyutunun ne olacağını bize gösterecektir.\
\
Hükümet olayı bir hükümet darbesi girişimi bağlamında ele alıp, Cemaat hakkında bir çete yada darbeci bir örgüt olma suçlamasıyla dava açacak mı? Cemaat da patlatacağı yeni dosyalarla savaşı tırmandırarak sürdürecek mi? Yoksa Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün arayı bulma çabası mı sonuç verecek ve taraflar bir uzlaşma sürecine mi girecekler? Bunu zaman gösterecek. Ben kolay kolay bu iki gücün tekrar uzlaşacağını sanmıyorum. İktidar kavgası mutlaka kendi mecrasında bir sonuca gidecektir.\
\
Bu noktada savaşan tarafların Kürt politikası ve Kürt siyasi aktörlerinin bu sürece yaklaşımı en canalıcı meseledir.\
\
Cemaat ile AKP’nin Kürt politikalarının bazı nüans farkları gösterdiğini biliyoruz. Örneğin AKP anaadilde eğitime karşı çıkarken, cemaat bu eğitimin serbest olabileceğini dillendiriyor. Yine AKP kendi açısından sorunu çözmek için PKK’yi ve onun lideri Öcalan’ı muhatap alır ve onlarla diyaloga girerken cemaat buna karşıdır. Cemaat Kürdistan’da hakimiyet sağlaması önünde en büyük engelin PKK olduğu kanaatindedir. Bu nedenle PKK’nin tasfiyesi Cemaat’ın en öncelikli siyasi hedefleri arasında yer alıyor. KCK operasyonlarında çok aktif rol oynaması bu yüzdendir. Ancak KCK operasyonlarında Cemaat ile AKP aynı yerde durmaktadır. Bu operasyonların BDP’yi de zayıflatacağı hesap edildiğinden Cemaat ile AKP bu konuda ortak hareket etmiştir.\
\
Şimdi bakıyorum da her iki taraf da kürtlere yönelik, tamamen onları kendi çıkarları doğrultusunda kullanma amaçlı bazı politikalar uyguluyorlar. Kürtlerin bugün Türkiye’de en örgütlü ve dinamik güçlerden biri olduğu aşikar. Elbette bu savaşta Kürtleri kendi safına çeken taraf rakibine karşı bir avantaj sağlar. \
Cemaat daha çok Kürtleri Hükümete karşı kışkırtma, onları sokağa dökme ve hükümet ile PKK arasında devam eden ’Çözüm Süreci’ ni sabote etme siyaseti izliyor. Öyleki Roboski katliamı karşısında bir yıldır sus pus iken, Askeri savcının Roboski katliamı hakkındaki takipsizlik kararının üzerine balıklama atlamaktadır. Tartışma programlarında Cemaat’in bazı sözcüleri bu katliamdan hükümetin sorumlu olduğunu söylemeye başladılar. Yine Cemaat 28 Şubat davasının bütün tutuklu sanıklarını serbest bırakır ve Balbay’ın tahliyesini onaylarken, tutuklu BDP milletvekillerinin taleplerini ise ret ettiler. Bu taktik mücadele daha çok yargı üzerinden yürütüldü. \
\
AKP ise BDP’li vekillerin tahliyesinden yana bir tavır koyarken, Balyoz ve Ergenekon davası başta olmak üzere KCK davalarının da yeniden görülmesi gereğinden sözetmeye başladı. Hükümetin de Kürtleri kendi safına çekmek ya da en azından nötrleştirmek istediği bu yaklaşımlarından anlaşılıyor.\
Türkiye’de Yeşil Elma koalisyonu çatırdamıştır, onun yerine CHP, MHP ve Cemaat arasında Kızıl Elma koalisyonu arayışları gündemdedir. İlginç bir tesadüf, Kızıl Elma adında yeni faşist bir dizi de bugünlerde yayın hayatına girmektedir.\
\
Kürtler ne yapmalı?\
\
Kürtlerin gericilerin kendi aralarındaki bu rant ve iktidar kavgasında taraflardan birini desteklemeleri sözkonusu olamaz. Böyle bir şey gericiliğin yedeğine düşmek olur. Tabii burada öcalan’ın tutumu önem kazanıyor. Çünkü BDP ve PKK ona göre bir yaklaşım gösterecek. Öcalan ’ateşe benzin dökmeyecegiz’ diyerek en azından Cemaat’ın kışkırtmalarına kapılmayacaklarını ortaya koymuştur. Ama kürtler AKP’nin kuyruğuna da takılamazlar. \
O zaman kendi çıkarlarına en uygun politikalar neyse onları belirleyip uygulamak zorundadırlar. \
\
Birkere bu savaşın bir rant ve iktidar savaşı olduğunu, gerici bir savaş olduğunu halka anlatmak ve iki tarafı da teşhir etmek önemli bir görevdir. Cemaat’ın Kürt düşmanlığı, AKP’nin her türlü demokratikleşme demogojisine rağmen ciddi adımlar atmaması, bugüne kadar kürtlere yapılanlardan ortaklaşa sorumlu oldukları ortaya konmalıdır. En önemlisi AKP’nin yolsuzlukları, nasıl bir avanta sistemi kurduğu çok çarpıcı yansıtılarak, 2014 yerel seçimlerinde AKP karşısında ezici bir zafer kazanılmalıdır. \
\
Bu Kürt sorununun çözümü önündeki en son engelin de aşılması anlamına gelir. O zaman hiç kimsenin söyleyecek bir sözü olmaz. Şimdi AKP Kürdistan’da aldığı yüksek oy oranını, Kürtler benim politikalarımı onaylıyor şeklinde lanse ederek, anadilde eğitim hakkının kabulüne bile yanaşmıyor. \
Gericiliğin direnci ancak böyle bir seçim zaferiyle kırılabilir.\
\
\
Özgür Herekol \
\
\
\
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.