Türkiye de tek partili dönem
29 Ekim 1923 tarihine kadar cumhuriyetin ilanıyla başladı. Milli Kalkınma Partisi (MKP) kuruluncaya kadar, kısa aralıklar dışında 1923-1945 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tek yasal siyasi partiydi.
1924'te Halk Fırkası'na muhalefet edilmesi için Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu. 1930'da ise Mustafa Kemal’in teşvikiyle Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Ancak ikisi de, kısa bir süre sonra kapanmak zorunda kaldılar.
Mustafa Kemal öldükten sonra, İsmet İnönü parti genel başkanı oldu, aynı zamanda Cumhurbaşkanı koltuğuna oturdu. İsmet İnönü tek parti ile ve dipçik zoruyla saltanatına devam ediyordu.
Ancak, İkinci Dünya Pazar Paylaşım Savaşından sonra Stalin 1921 Moskova antlaşmasına dayanarak Ardahan ve Kars’ı istedi. Tek partili dönemde İsmet İnönü, Sovyetlere karşı koyamayacağını anlayınca, sırtını ABD’ye dayatmak için en seri şekilde çok partili sisteme geçmek zorunda kaldı. 1946 yılında Amerika Birleşik Devletleri’n San Francisco şehrinde yapılacaktı. Toplantıya katılmanın iki şartı vardı. Birinci şart; Mart 1945 yılına kadar, Almanya’ya savaş ilan etmek. İkinci şart; çok partili sisteme geçmek. İsmet İnönü fırsatı değerlendirerek, Almanya’ya savaş ilan etti. Türkiye Almanya’ya savaş ilan etti. Türkiye savaşa girmeden savaş bitti. İkinci şart, çok partili sisteme geçmek şartı idi. İsmet İnönü hemen çok partili sisteme geçti. 7 Ocak 1946 günü Demokrat Partisi kuruldu. Peyderpey birkaç parti daha kuruldu.
Türkiye’de ilk defa 21 Temmuz 1946’da milletvekili genel seçimi yapıldı. O günkü seçim kanununa göre vatandaşlar açık olarak oy kullanmak zorundaydılar. Oyların sayımı gizli yapılıyordu. Anti demokratik bir seçimdi. Türkiye’de yapılan ilk seçimde Demokrat Parti 62 milletvekili meclise gönderdi.
Milli Şef Türkiye’nin dış politikasını değiştirerek sırtını tamamen Amerika’ya dayattı.
Başlangıçta CHP’nin desteğini sağlayan ve bu nedenle danışıklık görüntüsü veren DP-CHP mücadelesi sonraki dönemde gittikçe artarak devam etti. İsmet İnönü tarafından 12 Temmuz 1947’de açıklanan bildiri ile açığa çıktı. DP-CHP’nin muhalifi olduğu halde, İsmet İnönü resmen DP’yi desteklediğini açıkladı.
İnönü CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı’dır. İlk defa Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında ikili antlaşmalar 1947’de imzalandı. Türkiye ile Amerikan arasında başlayan ikili anlaşmalar DP döneminde daha da geliştirildi. Gün geçtikçe antlaşmalar ve dostluklar ilerledi.
Türkiye’de ikinci defa 14 Mayıs 1950 günü yapılan milletvekili genel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı kayıp ederek muhalefet görevini üstlenir. Bu seçimde gizli oy açık sayım yapılıyordu. Milletvekili genel seçimlerinde Demokrat Partisi tek başına iktidara geldi. CHP 69 milletvekili çıkarırken DP 408 milletvekili ile meclise girdi.
Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes Başbakan olarak milleti ve memleketi yönettiler.
Demokrat Partisi’nin iktidara gelmesiyle jandarmanın dipçiği milletin üzerinden kalktı. Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkiler ve yapılan anlaşmalar her geçen gün bir adım daha ileriye gidiyordu. 1952 yılında Türkiye NATO’ya girdi ve aynı yıl Türk askerleri, Amerikan askerleriyle beraber, Kuzey Kore’ye karşı, Güney Kore’nin yanında yer alarak savaştılar.
Kürtler konusunda, Demokrat Parti’si, Cumhuriyet Halk Parti’sinin grisinde kalmadı. 1959 yılında 50 Kürt aydını, İstanbul’daki Harbiye zindanlarına doldurdu. 50 Kürt insanı tek kişilik hücrelerde ölüme terk edilmişti. Kaldıkları hücrelerde üstü açık kanalizasyon suları akıyordu.
Birçoğu tifo, verem ve para tifo gibi hastalıklara yakalandılar. Hukuk Fakültesinde okuyan Emin Batu kaldığı hücrede kan kusarak öldü. Bu Kürt insanları 49’lar olarak tarihe geçtiler. Bunlardan bazılarıyla çok samimiydim. Zaman zaman onlarla konuşuyordum. Şu an isimleri aklımda kalanlar Diş doktoru Oğuz Uçok, Sait Elçi, Naci Kutlay, Yaşar Kaya ve Nazmi Balkaş ile çok samimi idim. Yaşar Kaya bana anlattı. Dedi kaldığım hücrede üstü açık kanalizasyon suları akıyordu.
Türkiye, Suriye sınırının bugünkü statüsü, Türkiye ve Fransa arasında imzalanan 20 Ekim 1921- 5 Haziran 1926 ve 23 Haziran 1939 Ankara Antlaşmasıyla tespit edilmiştir. Sınırın uzunluğu 877 kilometredir.
Lozan da parçalanmış olan Kürdistan ve onlara göre sınır olarak kabul edilen Kuzey Mezopotamya’nın bereketli toprakları Menderes hükümeti döneminde kaçakçılık sebep gösterilerek, 1954 yılında mayın tarlalarına dönüştürdüler. Gün geçtikçe mayın tarlalarını genişlettiler ve büyüttüler. Tam bir milyon serseri mayınları Kürdistan topraklarına gömüldüler. Ve o mayınlar halen, Kürdistan topraklarında gömülüdür.
Dünya, büyük bir değişimin içindeydi. Güçlü devletler önce ay’a, sonra yıldızlara gittiler. Elektronik alanda teknolojinin daha ne kadar ilerleyeceği kesin olarak bilinmiyor.
Yıllar geçti zaman ilerledi. Sonuç itibariyle tam 55 yıl sonra, iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Parti’si 2009 yılının Mayıs ayında, toprağa gümülü olan bir milyon mayınların temizlenmesi için iktidar partisi olarak meclise getirdikleri yasa tasarısı uzun ve ateşli tartışmalardan sonra mecliste iktidar partisinin oylarıyla kabul edildi. Zaten dört siyasi parti mecliste vardı. Seçim yasasına göre dört parti de grup kurmuşlardı. Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Kürtlerin patisiyim diyen Demokratik Toplum Partisi idi. Mecliste kabul edilen, mayın temizleme yasası Cumhurbaşkanı’nın onayına gönderildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 23 Haziran 2009 günü tasarıyı onayladı. Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Geçen 55 yıl içinde birçok, Kürt insanı mayınlı tarlalarda parçalanarak can verdiler ve sakat kaldılar. Zaman zaman mayın tarlalarında parçalanarak ölen Kürt insanların parçalanmış cesetlerini köpekler yiyordu. Mayınların korkusundan akrabaları gidip ölen kişinin cesedini alamıyorlardı.
CHP ve MHP, Ölümü ve sakat kalmaları Kürtlere az gördükleri için hiç zaman geçirmeden 25 Haziran 2009 Perşembe günü mayın temizleme yasasının iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdular.1982 anayasasına göre kurulan anayasa mahkemesinin hâkimleri, mayın temizleme yasasını iptal etti. Her yünüyle resmi ideoloji halen, Kürtler için çok ağır basıyor.
Cumhuriyet tarihinde ikinci defa yapılan milletvekilleri genel seçiminde Demokrat Parti tek başına iktidara gelmişti. On sene sonra Cumhuriyet tarihinde yine ilk defa 27 Mayıs 1960 günü askeri darbe ile DP’nin iktidarına son noktayı koydular.
Darbeciler yönetime el koyduktan sonra 1924 anayasasını yürürlükten kaldırdılar. Hukukçulardan kurdukları bir komisyon kısa bir süre sonra yeni bir anayasa taslağını hazırladılar.1961 anayasası demokratik bir anayasaydı. Hazırlanan anayasa taslağı aynı yıl halkoyuna sunuldu. Halkın büyük çoğunluğu yeni anaya taslağını onayladı. Artık 1961 anayasası yürürlüğe girmişti. Yeni siyasi partiler kuruldu. 1963 yılında milletvekilleri genel seçimleri yapıldı.
Yeni kurulan Adalet Parti’sinin Genel Başkanı emekli General Ragıp Gümüşpala getirildi. Kısa bir süre sonra Gümüşpaja öldü.
Adalet Partisi birinci kurultayında, kimsenin tanımadığı Morison Şirketinin, Türkiye sorumlusu mühendis Süleyman Demirel Adalet Partisi Genle Başkanlığına seçildi. Ve o Süleyman Demirel 40 yıl bu milletin kaderiyle oynadı.
Yıllarca Adalet Parti’sinin Genel Başkanlığını yaparken 12 Mart 1971 günü Genel Kurmay tarafında verilen bir muhtırayla Süleyman Demirel Başbakan olarak hükümetin istifasını sundu. Dünya tarihinde böyle bir askeri darbe yapılmamıştır. Türkiye’de yapılan ikinci askeri darbeydi. Türkiye’nin her şeyi dünya devletlerinden farklıdır.
12 Eylül 1980 tarihinde yapılan üçüncü askeri darbe sonunda mevcut olan siyasi partilerin ve derneklerin tümü kapatıldı. Demokratik olan 1961 Anayasası yürürlükten kaldırıldı 12 günü yapılan askeri darbe, resmen faşist bir askeri darbeydi.
Diyarbakır cezaevinde yapılan işkenceler anlatmakla ve yazmakla bitmiyor. İşkence tezgahlarında birçok Kürt insanlarını öldürdüler. O dönemde 7. Kolordu Komutanı ve Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanı işkenceci Kemal Yamak’tı. Kemal Yamak öldüğü zaman, Türk basını “Kemal Yamak sırlarıyla beraber gittiğini” yazdı. Faşist darbeciler göz boyamak amacıyla, siyasi partilerin kurulması için referanduma gittiler.
Referandumun propagandası döneminde, Süleyman Demirel’in Diyarbakır mitingini baştan sona kadar izledim. Konuşmasının bir bölümünde aynen şu cümleleri kullandı:” Dicle Nehri kenarında kimin bir kuzusu kayıp olduğu zaman, gelsin benim yakama yapışsın. Kayıp olan kuzusunun hesabını benden sorsun. Kayıp olan kuzunun hesabını her zaman vermeye hazırım” dedi. Koca yalanı Diyarbakır Dağ kapı meydanındaki miting alanında kaldı.
Dünyada hızlı değişimler devam ediyordu. Günler ve yıllar geçti Süleyman Demirel yeniden Başbakan oldu. Daha sonra Cumhurbaşkanı oldu. Onun Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye'de kaç bin insanın öldürüldüğü ve öldürülen bu insanların kaç binine faili meçhul cinayetleri adını koyarak işin içinden sıyrılmak istediğini hepimiz beraber gördük. Aslında failler belliydi. Kuzey Kürdistan’da uzun bir zaman sıkıyönetim ve olağan üstü hal hüküm sürdü.
Kayıp olan bir kuzunun hesabını benden sorun diyen kişi, Cumhurbaşkanı olduğu zaman öldürülen binlerce insanlardan kaç kişinin hakkını aradı. Caniler tarafından katledilen insanların katillerini niçin yakalatıp adalete teslim etmedi. Acaba…
Yine o Süleyman Demirel Başbakan olarak 1991'de Diyarbakır'a geldiği zaman, yanında koalisyon ortağı ve Başbakan yardımcısı Sosyal Halkçı Parti Genel Başkanı Erdal İnönü ile beraberdi. Kürt halkına hitap ederek dedi, “Kürt realitesini tanıyorum.” Yine konuşmalarına şahit olmuştum. Söylediği, Kürt realitesi Diyarbakır’da kaldı. Bu büyük yalana da bütün dünya şahit oldu.
Şaban Aslan
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.