İran, Goran ve YNK üzerinden bu damarı koparmayı denedi. Başarılı olamadı. Bana göre boşa çıkaran da halk oldu. Güney Kürdistan’da yaşayan Kürdlerin çok belirgin bir özelliği var. Önce Kürttürler. Öncelikleri Kürdistan’dır. Mesela onlar için Iraklılaşmak diye bir şey olamaz. Bu gariptir, komiktir hatta duydukları yerde bırakıp geçerler. Bağdat başka bir diyardır. Arapça yabancı dildir. Maliki ya da Abadi para mı yemiş, yolsuzluk mu yapmış ona ne…
Tam da şimdi Kürdistan bağımsız bir devlet olarak ilan edilmiş olabilirdi. Güney Kürdistan Mesud Barzani liderliğinde buna hazırlanıyordu. Türkiye, İran, Suriye ve Irak sınırı olan bir Kürdistan’a... Her açıdan bağımsız bir Kürdistan’ın dalga dalga, zincirleme etkisini bir düşünün. Hayali bile geleceğe dair nasıl umutlar yaratıyor, gerçekleşmesi neler yaratabilir…
Beklenen zamanda adım atılamadı. Bunun için referandum kararı alınmıştı ama askıda kaldı. Prensip olarak, bir sorunun ya da yanlışın öznenin kendisinde aranmasından yanayım. Kürdistan söz konusu olduğunda her birey ya da örgütün böyle yaklaşması gerektiği bence zorunlu. Kendi yanlışını sahiplenmek kendini sahiplenmektir ve var olmanın, ilerlemenin olmazsa olmaz koşuludur. Hatanın kaynağını sürekli olarak düşmanda ya da başkalarında aramak düşmanı tersinden daha meşru kılarken kendi tükenişini getirir ki; modern Kürd mücadele tarihinde bunun sonuçlarıyla karşılaşıyoruz.
Buna rağmen IŞID’ın yönünü Bağdat yerine Hewler’e çevirdiği ve Mesud Barzani’nin referandum kararını açıkladığı dönemden itibaren yaşanan gelişmeleri -genetik zaafa dönüşmüş olan birlik olma önündeki tüm hastalıklarımızın da gözardı edilmemesi koşuluyla- başta İran olmak üzere Türkiye, Suriye ve Irak ile izah etmek doğru olur.
İran, Kürdistan meselesine çok esaslı yöneldi. Hele ki İran’a can simidi olan nükleer anlaşma ardından kendisini daha sağlama almış bir şekilde. Binlerce yıllık siyasi geleneğini devrettiği derin yapısı Kürdistan konusundaki hassasiyetini gündemi açık olan her ortamda dile getirdi. ‘Kürdistan kırmızı çizgimizdir ve hiçbir koşulda kabul etmeyiz. Kürdistan İran’ın dağılmasına sebep olur’ dedi. Doğru bir tespittir. İran dışarıdan görüldüğü gibi iç baskıyla çatlaması mutlak bir devlet midir; tartışma konusudur. Şialık güçlü bir refleks. Bununla birlikte devlet, toplumu ve toplum ihtiyaçlarını dengeleyecek bir düzen kurmuş. Aile kurumu, kadın-erkek ilişkileri hatta uyuşturucuya kadar şer’i kanunlar bağlamında çok katı ama ayrıntıda uygulanan kanunlar bağlamında çok esnek bir yaşamı hakim kılmış. Toplumun politik duyarlılıklarını kontrol ve manipüle gücü var. Sivrilme potansiyeli olan her öge bir şekilde ya sisteme kanalize ediliyor ya sürgündedir ya da yok ediliyor. Devlet-toplum-birey ilişkileri sistemi koruyacak biçimde gayet ayrıntılı olarak düzenlenmiş.
Kürdlerin içinde çakacak bir kıvılcım, öncülüğüne kavuştuğu takdirde iç savaşa yol açar ve devletin savunma duvarlarında aşılabilirlikler açığa çıkarır. Bu da, topluma sunulacak alternatiflerle devletin istemeyeceği sonuçlar yaratır. Mahabad’da devlete karşı durarak intihar eden Kürd kızının ardından gelişen eylemler öncülükle buluşabilseydi, büyük ihtimalle bugün bunları da yazmıyor olacaktık. PKK bu konuda tarihi bir vebalin altındadır.
Güney Kürdistan’ın devletleşme sürecinde yaşanan aksamaya dönecek olursak, İran’ın rolü başattır. Çok planlı, stratejik öncelikli ele alarak yöneldi. Boşlukları ve ittifaklarını çok iyi değerlendirdi, elindeki kozları iyi kullandı. Mam Celal’in YNK’nin başında olduğu dönemden, Irak cumhurbaşkanlığı döneminin sonuna kadar İran’la ilişkilerinin içeriği biliniyor. YNK için İran, Irak’la savaşta bir geri cepheydi; ticari ilişkiler vardı. Birbiri için geçiş sahasıydı. Fakat kim ne derse desin, Celal Talabani için Kürd ve Kürdistan çıkarları her zaman öncelikliydi. Ve Mam Celal’in bugünkü durumunun, Kürdistan için varlığının çok değerli olduğu bir zamanda olamayışının başlıca nedenlerinden birinin de yine şii merkezli olduğu bir gerçektir.
Ancak ne yazık ki Celal Talabani’nin ardından YNK tam bir rotasyona uğradı. İran, önce Bağdat şii merkezi aracılığıyla, ardından doğrudan Kasım Süleymani üzerinden müdahale etti. Goran ise kuruluşundan itibaren İran nüveleri taşıyordu.
İran, ABD’nin Irak’a müdahalesiyle birlikte tavrını açıkça ortaya koymuştu. Burnunun dibindeki federatif Kürdistan, yukarıda değerlendirmeye çalıştığım kaygılarından dolayı tedbir oluşturmaya başlamasına yol açtı. Goran’ın kapıları açıktı, YNK’ye ulaşma imkanı vardı fakat bağımsızlığı önüne koymuş Mesud Barzani liderliğindeki KDP, İran için aşılmalıydı. Melle Mustafa Barzani döneminden itibaren, KDP-İran ilişkileri tedbirlidir. Ve yine kim ne derse desin Barzani damarı günümüze kadar Kürdlerin ulusal damarı olarak gelmiştir. Bu durum İran için büyük bir tehdittir. Eğer Türkiye’de seçimler ardından HDP koalisyona girseydi Türkiye için de olacaktı; yarın Suriye’de geçici Esad yönetiminde anlaşıldığında orası için de tehlike olarak öne çıkacaktır.
İran, Goran ve YNK üzerinden bu damarı koparmayı denedi. Başarılı olamadı. Bana göre boşa çıkaran da halk oldu. Güney Kürdistan’da yaşayan Kürdlerin çok belirgin bir özelliği var. Önce Kürttürler. Öncelikleri Kürdistan’dır. Mesela onlar için Iraklılaşmak diye bir şey olamaz. Bu gariptir, komiktir hatta duydukları yerde bırakıp geçerler. Bağdat başka bir diyardır. Arapça yabancı dildir. Maliki ya da Abadi para mı yemiş, yolsuzluk mu yapmış ona ne… Kürdistan’ın hakkını ne kadar yediği önemlidir. Ha Amerika’da biri vurulmuş ha Bağdat’ta; Kürdistan’ın bir köyünde vurulmadıktan sonra… Yani burada Kürdistan’ı satıyorlar dediğin anda herkes durur. YNK tabanını biliyor. Goran tabanı ise kısmen memur olmak üzere sokaktaki gençlerdir. Bu taban da çoğunlukla aynı duyarlılıktadır. Halk girişilen kalkışmanın neden ve sonuçlarını farkedince durdu. İnancım odur ki bu aşamadan sonra halk kulaklarını düşman ağzına kapatacak ve dik duracaktır.
Peki İran duracak mı? Kesinlikle hayır. Kasımlo örneği İran’ın işi hangi boyutlara taşıyabileceğinin en somut örneğidir. Çok klişe biliyorum fakat Kürdlerin ortak tavrı inanılmaz önem taşıyor. Birincisi; IŞID saldırıları karşısında duran Kürdlerin uluslararası platformda elde ettikleri artı imkanların heba olmaması; ikincisi ise Kürdistan düşmanlarının Kürdlerin canından, varlığından almaması için. Bu açıdan İran’la ilişki ve ittifak içinde olan tüm Kürd kişi ve örgütlerinin ulusal çıkarların neresinde durdukları sorgulanmaya muhtaçtır. Çünkü günümüzün karakteri gözönüne alındığında, bu ilişkilerin içeriği Kürdistan’ın geleceğini belirleyici önemdedir. Madem ki gelecek söz konusu o zaman bu kişi ve örgütlerin Kürdistan karşısında sorumluluğu da hayatidir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.