Kurd’leri ulusal bilinçten yoksun bırakma ve türkleştirme siyaseti, 1850’lerden sonra Osmanlı despotizminin üzerine eğildiği bir politika olarak ortaya çıkmiş ve Sultan A. Hamid döneminde geliştirilmiş; İttîhat ve Terakî tarafından daha köklü bir şekilde programlanmiş ve Kemalistler tarafından ise İttihat ve Terakki den devralınan programlar, uygulamaya sokulmuş ve hala bu program devam etmektedir.
1.Dünya Savaşı yıllarında 1916 Kürt Tehciri ve İttihat-Terakki’nin, İskan ve Nüfus Politikaları (1913-1918)
Araştırmacı ve yazar Celal Temel, 1913-1918 yıllarını kapsayan “Kürt Tehciri” adlı bir araştırma eserini bize sundu. Kitap, Eylül 2019’da İsmail Beşikçi Vakfı yayinları tarafından basıldı. C. Temel, uzun süredir bu kitap üzerinde çalışmaktaydı. Büyük bir titizlik ve emekle, ulaşabildiği bütün belgeleri derleyerek, tarih-araştırmacılara çok değerli bir çalışmayı sundu. Kitap ilk kez Diyarbakır TUYAP kitap fuarında, Ekim ayında okuyucuya sunuldu. Değerli ağabeyim sağolsun, kitabı imzalayarak bana gönderdi. Kitap elime ulaşır ulaşmaz, merakla sayifalarını irdelemeye başladım.
Yüzlerce belge ve kayitlarla yorucu bir çalışma yürütmüş C. Temel.
Kitap 512 sayifa, kapsamlı olduğu için, yayinevi kitabı küçük puntularla basmiş. Bu da ayrica, kitab üzerinde çalışmayı yorucu kılıyor!
C. Temel’in bu çalışması; 1.Dünya Savaşı öncesinde Kurdlerin durumunu irdelemekle başliyor, sırasiyle bir bütünsellik içinde 19.yy’dan 20.yy Kurdler, Meşrutiyet öncesi ve sonrası, İttihat ve Terakki dönemi, Birinci Dünya savaşı, kıyım, göç ve bölgenin demografisiyle oynama amaçlı siyasal amaçlar ve Türk diktatörlüğünün vuku bulduğu topraklardaki inkar, red ve kıyım siyasetinin hedef ve sonuçlarını irdeleyen bir çalışma. Karanlıkta kalmiş bir dönemi, uzun ve titiz bir çalışmayla suyüzüne çıkaran değerli ve bu döneme ilişkin en kapsamlı çalışma.
Kurd’leri ulusal bilinçten yoksun bırakma ve türkleştirme siyaseti, 1850’lerden sonra Osmanlı despotizminin üzerine eğildiği bir politika olarak ortaya çıkmiş ve Sultan A. Hamid döneminde geliştirilmiş; İttîhat ve Terakî tarafından daha köklü bir şekilde programlanmiş ve Kemalistler tarafından ise İttihat ve Terakki den devralınan programlar, uygulamaya sokulmuş ve hala bu program devam etmektedir.
Kurd Ulusu, varlığını kökten inkar, işgal, göç ve jenosit, Kurd ulusu’nun reddi teorisi, bu dönemin bir Türk devlet siyaseti olarak vuku bulmuş ve devam etmektedir. Bu sürece ilişkin bir tesbiti yapmakta yarar var: İttihad ve Teraki’den devleti devralan Kemalist kadrolar, bütün Türk devlet yapılanmasını Osmanlı despotizmi, Türk ve islam senteziyle beslenen İttihat ve Terakiden almiş, Türkleştirme esaslarına göre dizayn ederek yürütmüşler. Bu hem Kurd’ler için, hem Ermeniler için, hem Pontus-Rum ve hem de Suryani halklar açısından bu böyledir.
Bu dönemlerin, 100 yıllık Kurd politikasının da, ayni zamanda programsal-uygulama ve asimilasyon amaçlı ulusu, ulusları yutma ve yoketme hedeflerinin siyasal sonuçları olarak, Türk Devleti’nin, Türklerin bölgedeki hegemonik hareketlerini de irdeme açısından çok değerli bilgi-belgeleri surmaktadır.
1915, 1916, 1917 ve 1918 yılları, tarihçiler, toplumbilimcileri tarafından yeteri kadar irdelenmemiş. Son yıllara kadar, karanlıkta kalan, unutturulan bir dönem olarak süregelmiş.
Bu dönem, ayni zamanda Ermeni jenosidini araştıran kişilerin, kurdlere yönelik bu döneme ilişkin kıyım, göç ve Kurdistan demografyası ile oynama politikaları görmezlikten gelinmiş, adeta Ermeni jenosidi nedeniyle ihmal edilmiştir. Bu dönemde Kurdlerin başına gelenler, Ermeni Sorunu’nun gölgesinde, unutturulmaya terkedilmiş.
Bu açıdan Araştırmacı-yazar Celal Temel’in, “1.Dünya Savaşı Yıllarında 1916 Kurd Tehciri ve İttİhat-Teraki’nin İskan ve Nüfus Politikaları (1913-1918)” adlı eseri çok değerli bir dökümanter araştırmadır.
Ayni ağırlıkta son dönemde çıkan başka bir araştırma kitabı ise; hukukçu, yazar ve araştırmacı Osman Aydın’nın; “Değişmeyen Politika Sürgün-İskan-Kıyım” adlı araştırma kitabıdır. Bu iki eser de, bu döneme ilişkin paha biçilmez bilgiler ve kaynaklar sunanan çalışmalardır. Bu iki değerli araştırmacının sunduğu ve tarihe ışık tutan çalışmaları değerlidir. Yakın Kurd tarihi açısından önemlidir. Bu açıdan onlara minettarız.
Türkçülük ve Türk fanatizminin, birbirlerini takip eden zincir halkaları gibi, her dönem inkar, soykırım ve yalan politikasına yeni halkalar ekleyerek, güçlendirip biçimlendirerek ve ayni zamanda bu politikalarını büyük bir yalan üzerine inşa ederek, süregelmiş. Tarih hafızasını sümen altı eden bu barbar zihniyeti, suyüzüne çıkarmak ve irdelemek, belgelemek ve yeniden tarih kayitlarına geçmek çok önemlidir. Çünkü hep “tarihi unut-silbaştan yap, karıştır-barıştır” zihniyeti özellikle Türk aydını ve araştırmacısı tarafından biz Kurd’lere dayatılmaktadır. Bu tür değerli tarih çalışmaları ayni zamanda bu zihniyete de indirilen darbeler olarak değirlendirmek gerekiyor.
Bu döneme ilişkin Kurd tehciri, iki yol izlemiş. Bir yol, Anatoliya içlerine doğru, devletin organizasyonu altında yürütülmüş. Bu konuda araştırmacı-yazar Celal Temel şu notu düşüyor:
“Birinci Dünya Savaş’ı sırasında bu günkü idari yapıyla 13 ili kapsayan, Erzurum, Bitlis, Van vilayetlerinde yaşayan çoğu Kurd bir Milyona yakın Müslüman halk, Rus işgalı dolayisiyle göç ederek mülteci durumuna düşmüştür. Zamanın İttihat-Teraki hükümeti, bu göçü, zorla göç/tencir haline getirerek, gizli bir politika ve asimilasyon amacıyla, göç kafilelerini Anadolu’ya sevk etmiştir. Büyük dramların yaşandığı bu ölüm yolculuğunda, göç koşulları, açlık ve salgın hastalıkları dolayisiyle, resmi verilere göre, göç eden bu insanların yarısından fazlası yaşamını yitirmiş, bir kısmı Anadolu içlerinde yokolmuş, az bir kısmı savaştan sonra yurtlarına dönebilmiştir.”
Diğer bir yol ise, kalfileler şeklinde yönünü Diyanbakır, Siirt, Mardin ve Urfa’ya çevirerek, ta Halep, Kobane, serê Kanîyê, Qamîşlo ve Hesekê, Şam-Beyrut şehirlerine kadar gitmiş. Kurdler yollarda ölüm, açlık ve hastalıklarla telef olmuştur. Aileler parçalanmiş, çok az bir kesim hayata tutunmuş, adları ömürboyu “mahacır”lar olarak kalmiş. Surîye dewleti bu kesimi nüfusa kaydedip vatandaş yapmayı reddetmiş, 300 bine yakın Kurd, Suriye’de yakın zamana kadar “ecnebi-Yabancı” olarak yaşamaya mahkum edilmiştir.
Araştırmacı-Yazar Celal Temkel’in bu döneme ilişkin Kurd’lere uygulanan vahşetin, şimdiye kadar bilince çıkmamasının bir nedenini de şöyle izah etmektedir:
“1916 Kurd Tehciri bilinmemekte veya çok az bilinmektedir. Bunun bir nedeni olarak, Kurd’lerin, o sırada, siyasi, kurumsal bir yapıya sahip olmamaları gösterilebilir. Kurd’lerin, kendilerine ait bilgileri saklayan arşivlerinin olmaması, Kurd tarihinin pek çok yanını bilinmez kılarken; Kurt araştırmacılar da, mensubu oldukları devletin resmi söyleminden kurtulmamış ve arşivlerinden yararlanamamışlardır. 1.Dünya Savaşı’nın dumanı ve Ermeni Tehciri dramı, bu dönemdeki Kurd Tehciri’nin bilinmemesinde diğer bir etkendir. O dönemde bölgede bulunan Batılı ve Rus görevlilerin anılarında, konuyla ilgili kırıntı bilgiler bulunsa da, bu dönemde Kurd’lerin başına gelenler ve 1916 Kurd Tehciri bilinmiyor. Kurd’lerin müsülman olması, bazı Kurd çevrelerin Ermeni Tehciri’ne bulaşmiş olması da, dünya kamuoyunda Kurd’lerin bu süreçte yalnız kalmasında etken olmuştur.”s.18
Kitap okumaya ve üzerinde çalışmaya değer; ciddi kaynaklarla, belgelerle bir dönem açığa çıkarılmaya çalışılmiş.
Kuzey Kurdistan’nın “Serhad bölgesi”ni kasıp-kavuran ve ana-babalarımızdan, kumşularımızdan duyduğumuz “mahacır, Dê weledê xwe avêti bûn, xela bû, mahacirî bû, em hemû telef bûn”(!) sözlerinin Kurd topraklarındaki tarihi, belgeleri ve sorumlularını ortaya çıkarmak, ciddi bir sorumluluk ve bu tür çalışmalar, bu sorumluluğun bilincinde göznuru ile derlenen emek ve katlanan zahmetlerdir. Dilerim, okuyucu bu emeğin bilincinde, bu değerli çalışmaya ulaşmayı ve üzerinde durmayı bir sorumluluk olarak bilecektir.
Bu çalışmadan dolayi Celal Temel ağabeyi kutluyor ve yeni çalışmalarında başarılar diliyorum.
10.11.2019
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.