Ortadoğu’da İslam ideolojisi bulaşıcı bir hastalık olarak bütün bölgeyi sarmış durumda. Onlarca islamist örgüt, fanatik ve barbar bir şekilde sahada hareket kabiliyetine sahip bu örgütler, bazı Arap devletleri, Türkiye, İran ve bölgedeki bazı çıkar çevreleri tarafından beslenmekte ve kendi amaçları için yönlendirmektedirler. Bu metot, iç savaş durumu yaşayan bütün Arap devletlerinde tıkır tıkır işliyor. Açıkça bölge, islamist, barbar örgütlerin ve durumu kendi lehine kullanan din tüccarlarının sahayı kontrol mekanizması durumunda.
Bu devletler, kendi iç kamuoylarını, kendi çıkarları için dizayn etme malzemesi olarak, hem bu fanatik islamist örgütleri kullanıyor, hem de Filistin davasını da bu amacın vazgeçilmez nimeti olarak propaganda malzemesi haline getirmişler. Bu nedenle ‘’Filistin davası“, bir çözümsüz düğüm olarak, bizzat bu devletler ve örgütler tarafından korunuyor.
Filistin hareketinin en temel zaaflarından biri, islamist terör örgütlerine bulaşmasıdır. Deyim yerindeyse, yakayı bu örgütlere kaptırmasıydı. Diğer büyük hatası, bir yandan bir elini eli kanlı İran, Türkiye’ye ve Arap diktatörlüklerine vererek, bölgede pekiştirilmek istenen İslam diktatörlüklerinin kurulması propaganda malzemesi haline gelmesidir.
Oluşan bu anti-Siyonist ve islamist cephe; İslam maskesi ve ‘’Filistin davası“ masumiyeti adı altında, İslamın yeni versiyonunun vazgeçilmez malzemesi haline gelmesidir. Bu vesileyle İslami din tüccarları, Filistin gibi bir nimeti kaybetmek istemezler! Filistin devleti sorumluları, bu amacı güden İslam devletleri ve İslami örgütler handikabında meşruiyetini kaybetmiş durumda.
2004’te Yasar Arafat ölüyor. 2005 ve 2006’da İsrail Gazze’den çekilir. Bu çekilme, Hamas’ın Gazze’de seçimleri kazanması ve Filistin Örgütü’nün Gazze’de tamamen inisiyatifi Hamas‘a kaptırmasını beraberinde getiriyor.
Bu açıdan, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas‘ın, bugün (16.10.2023) Hamas'ın Filistin halkını temsil yetkisinde olmadığına işaret ederek; "İşgali sonlandıracak olan, siyasi çözümün zorunluluğudur. Filistin halkının tek meşru temsilcisi, kararları, programları ve politikaları ile Filistin Kurtuluş Örgütü'dür. Başka bir örgütün politikaları değildir" demesi, anlam kaybına uğramış ve geç kalmış bir açıklamadır.
Yukarda sözünü ettiğim ülke ve örgütler, bu barış sürecinden hemen sonra devreye girdiler. İsrail ve Filistin arasında anlaşma, ‘’Filistin devletinin hem Filistin hem de Arap ülkeleri ve İslam devletleri tarafından tanınması“ anlamına geliyordu. Tam bu süreçte, arka arkaya İsrail‘de intihar eylemleri başladı. Bu intihar eylemlerinin arkasında Hamas örgütü ve onu sahaya süren başta İran ve Türkiye olmak üzere, Müslüman devletleri vardı.
Bu eylemlerin bir tek amacı vardı; ‘’anlaşma yürürlüğe girmeyecek ve Filistin devleti kurulmayacak ve İsrail devletini tanımayacak“ idi. Bu süreçte, Filistin yetkilileri, gerekli tedbirleri alamadılar ve onlar için önemli bir zafer sürecini kaybettiler.
Şimdi, fitili ateşlenmiş bir Ortadoğu savaşının küçücük Gazze Şeridinde boy vermesi, acaba Filistin yetkililerin aklını ne kadar başlarına getirir? Hamas ve Hizbullah’la birlikte savaşı boyutlandıracaklar mı, yoksa Mahmut Abas’ın dediği gibi Hamas Filistin’i bağlamayacak ve kendi kapılarını da Hamas ve Hizbullah’a kapatacaklar mı?
Yoksa Filistin yetkilileri de İslamcı örgüt ve devletlerin aleti olma hallerine devam ederek; (ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ABD'li CBS televizyon kanalına yaptığı açıklamalarda), İsrail ile Lübnan sınırında yeni bir savaşın çıkma ihtimaline yeşil ışık yakarak; "İran'ın bir şekilde doğrudan çatışmaya girmeyi tercih edebileceğini göz ardı edemeyiz. Her türlü olasılığa karşı hazırlıklı olmalıyız" demesi mı gerçekleşecek. Doğrusu bu durum çok ince bir ip üzerinde, Hizbullah’a İran’a ve Filistin sorumlularına bağlıdır!
Ortadoğu’da bu durum bir risk ve Kürdler de bölgede bu riski göz önünde bulundurarak tedbirlerini almak zorundadırlar. Fitili ateşlenen bu savaşın dikkate alınması ve üzerinde durulması gereken bir risk. Derli toplu bir Milet duruşu bu riski kendi lehine çevirme imkanına sahip.
Çünkü İran, ki Hem Hamas ve Hem de Hizbullah’ın akıl danışmanı ve sponsoru, bir uyarıda bulunuyor. ‘’İsrail Gazze'ye girerse kimse durumu kontrol edemez“(!) Bu ne anlama gelir?
‘’Ben de savaşa girerim“ diyor İran. Bu Kurdistan üzerinde olabilecek en etkili durumdur.
Bir başka uyarı da Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’tan geliyor; "Orta Doğu'da uçurumun eşiğindeyiz" diye açıklama yapıyor.
O halde safları sıklaştırma, ideolojik saplantılardan ve partizan duruşlardan vaz geçme ve kendi ülkemizin ve milletimizin çıkarları etrafında kenetlenme zamanıdır. Bunu başaran bütün güçlerin bir ulusal cephede yerini almasını gerektirir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.