Alanda birbirleriyle çatışmalı bütün durumlardan zafer elde etmek, herkese nasip olmaz. Hele bu „önderlik“ oldukça, kurdlere hiç nasip olmaz!
Yaklaşık 7 yıldır, zaman zaman daralarak, zaman zaman genişleyen elde tutukları topraklarda, „defakto“ bir imkanı elde eden PYD/YPG; O topraklar üzerinde beklenen fırtınalardan bihaber, „halklar, kantonlar, kadın köyleri ve ekolojik işler“le uğraştı. Şimdi karga bir dalışla çocuğun elindeki oyuncağı kaptı, çocuk ağliyor, ne olacak?
Rusya ve Amerika Surîye üzerinde anlaştı. Hoş bu birgün olacağı aşikardı. Bu nerden aşikardı? Sekiz yıldır süren „Suriye İç savaş“ denkleminde Kurdler adına, ama aslında „halklar ütemsilcisi“ olarak, her nekadar PYD/YPG, hep sahada tekbaşına kendi ideolojik hayalleriyle yerini almiş olsa bile, hiçbir uluslararası görüşmede bunlara yer verilmedi. Ne Cenewre görüşmelerinde, nede Soçi görüşmelerinde olmadılar, olamadılar. Bu ne anlama geliyordu?
Bu, Kurdlerin „yeni Suriye“ projesinde temsilden yoksun kalacağı ve emeklerinin siyasal kazanca dönüşme ihtimalının zayif olacağı anlamına geliyordu. Yani uluslararası aktörlerin ve bölge devletlerin „insaf“ına bırakılacağı anlamına geliyordu. Bu „insaf“ da çıkarların belirlediği bir insaf olduğuna göre, bizden başka bizi koruyacak ve savunacak bir gücün varolma ihtimalının, bizim kazanma ihtimalımız kadar zayif olduğu anlamına geliyordu.
Ulusal bir program etrafında bütün güçlerin birliği şarttı. Ama alanda etkin olan güç, parti ve partizancilik mantığı ile, ulus ve ulusun topraklarını savunma, siyasal mevzilenmeyi buna göre yapma program hedeflerini redetti. Bununla da yetinmedi, kendi muhalefetine ve onlarla hareket etmeyen herkesi „ajan ve Hayin“lıkla suçlayip, baskı uyguladı.
Neden?
Çünkü kurdler, Kendi toprakları üzerinde bir ulus gibi davranmadılar. Ulusal değerlerini öne çıkaran ve ulusal topraklarını savunacak gücü oluşturmaktan uzak durdular. Bunun yerine „halkların temsilcisi, kantonlardan, komün köylere, ekolojik köylere ve erkeksiz kadın köylere“ uzanan bir hayalın peşinde, bölgenin olası depremlere gebe haliyle, nasıl koruyacaklarından da bihaber, uluslararası güçlerin ve Suriye rejiminin sahadaki görevlerini üstlendiler.
Arap çöllerinde binlerce Kurd genci heba oldu. 100 binlercesi sakat ve yaralı. Kurtardıkları bütün alanları yeri geldikçe parça parça Suriye devletine teslim eden bir rızaya dönüşüyordu. Üstellik bu sorgulanmadan, yavaş yavaş hazım edilerek, yeni lokmalara alan açıliyordu. Açılan bu zeminlerde işgalcı Türk devletinin iştahı açıliyor ve Kurd coğrafyasını işgal, yağma ve talan etmek için eline geçirdiği fırsatları siyasal kazançlara dönüştürüyor ve bölgede elini güçlendirmeye çalışiyordu. Kurdlere kalan ise, ölüm, gözyaşı, göç ve vatansızlık.
Önce Carablus’tan giren Türk devleti, 40 km. derinliğe inerek, El Bab, Minbiç ve Idlıb’a kadar genişleyen bir sahada at oynatmaya başladı. Bunun anlamı, Afrin bölgesini izole etmek ve ardından Afrin’i işgal pilanlarını hayata geçirmekti. Bu pilan ayni zamanda Bütün Batı Firat bölgesini işgal ederek, bölgenin demografisiyle oynamak, yani kurdlerden temizlemekti. Bunu da yaptı. İşgal, yağma, talan ve öldürme ve sahipsiz kalma ile birlikte, Kurd nüfusu bölgeyi terketti. Türkiye amacını, kurdlerin yerine Türkiyeden 350 bin arap getirip yerleştirmekle gerçekleştirdi. Bu ciddi bir demografik pilandı. Ama alandaki etkin güç, sadece „parti ve gücü propagandası“na kafası çalıştığı için, bu pilanı hiç düşünmedi. Sadece Afrin’i propaganda malzemesi olarak kullandı.
Aslında baştan beri bu pilan „Surîye iç savaşını durdurma ve kilitlenen Suriye sorununu çözmek için“ dengeler arayışi amaçliyordu. Bunun baş aktörleri de Rusya ve ABD idi.
Suriye iç savaşın başından beri Rusya ve ABD, Türkiye’nin kelle avcisi Cihadçı islamist gruplarla ilişkisini ve Türkiye’nin bu güçleri kullanma becerisini biliyor, ama buna gözyumarak kendi pilanlarını gerçekleştirmeye çalışiyorlardı. Türkiye’nin, sayiları 110 bini aşan bu silahlı ve tehlikeli terörist güçleri bu kadar rahat kullanmanın izahı da, ancak bu pilanın içinde değerlendirmekle mümkündür.
Yavaş yavaş saha Rusya ve Suriye’ye teslim ediliyor. Önümüzdeki günlerde Soçi’de Erdoğan ve Putin arasında oluşacak pilan, ayni zamanda Suriye’nin yeni kaderini de tayin edecek ipuclarını ortaya çıkaracak pilandır.
Bu pilan nedir?
Amerika ve Rusya’nın ortak mutabakatiyle oluşturulan bu pilan; „Suriye’deki savaşın sona ermesi, bütün yabancı güçlerin Suriye‘yi terk etmesi ve Suriye’nin egemenliğinin bütün topraklarına ve sınır kapılarına geri dönmesi“(!) demektir. Suriye Demokratik Güçleri ve YPG ile dirsek temasını yürüten Rusya ve Suriye, bu pilanın kurdlere ilişkin bölümünün sorunsuz uygulanmasının bir ayağı olarak yürüyor.
Türkiye ile varınlan anlaşmanın YPG’ye yönelik; „elindeki ağır silahların toplanması, direnme mevzilerinin imha edilmesi“ bu pilanı kolaylaştıran maddeler olarak duruyor. Bu pilanı YPG ve SDG’de kabul etmiş durumda. Demekki onların da bu pilandan haberleri var. PYD/PKK bu pilanı bilmesine rağmen, Kurd kamuoyundan gizledi.
Pilanın içinde PYD,YPG, SDG de var. Çünkü pilan ikili yürüyor. Bir taraftan ABD-Türkiye anlaşmalarında YPG-SDG de mutabakat, ama Kurd kamuoyuna karşı itirazlı bir duruş sergilendi. İkili yürütülen pilanın diğer yüzü ise Sûriye ve Rusya ile yürütülen dirsek temasıdır. Bu ikili duruma baktığımızda, şu an ortaya çıkan durum ve daha sonra toprakların Surîye rejim güçlerine teslimi olarak onaylanacak programdır.
Bir taraftan Kurdleri Türk saldırılariyla sıkıştırarak, Surîye’ye teslim olmasını sağlayan kurnazca bir pilan. Bunu kolaylaştıran diğer ayak ise, Amareka’nın „biz Suriye’den çıkiyoruz“ kararıdır. Aslında oldu-bitti gibi görülen bu karar da, Suriye’de süreci hızlandırarak, başlatmak istenen „Suriye’ye çözüm“ pilanının bir parçası olarak; Amerika ve Rusya arasında „bütün yabancı güçler Surîye’den çekilsin“ anlaşmasının bir parçası şeklinde yürüyor ve bu ideolojik olarak PKK/PYD’nin de siyasi hatına, Suriye ile ilişkilerine ve söylevlerine uygundur.
Suriye ordusunun Idlıb ve Mınbıc‘la birlite, Kobane’ye kadar uzanarak; Batı ve Doğu Fırat’ı birbirinden ayıran hatla birlikte; Türkiye de Girê Spî (Tıl Abyad) ve Kaniya Xezala (Serê Kaniyê) bölgesine 30-35 km. derinlikte, Bir yay çizerek, Til Temir’a kadar, Kurd topraklarına girmesi; YPG ve SDG‘nin silahlı güçlerini ve Kurdleri Haseke bölgesinde sıkıştırmlası demektir.
Kurd güçleri, daralmiş bir alanda, topraklarını terkeden 300 binlere varan bir mahacır kitleyle oyalanmaya terkedilecek. Türkiye ise, bölgenin demografisini değiştirerek, bölgeyi elindeki Cihadçı terör gruplara ve ailelerine teslim edecek.
Türkiye’nin bu terörist ve cihadçı gruplarla başka bir amacı;
Sahada, harita üzerinde yürüyen bu durum, Türkiye’nin „Suriye’nin Oppozisyonu“ diye sunmaya çalıştığı Cihadçı terör grupları „yeni Suriye oluşumu“nda elinde koz olarak bulundurmaya yöneliktir. Türkiye, bu güçleri „Suriye’nin yeni anayasa çalışmaları“nda anti Kurd kartı olarak, bu güçleri kullanacak.
Amerika güçlerinin bölgeyi terketmesi ile birlikte bölgede ciddi bir „istikrarsızlık“ da gündeme gelecek. Aslında bu „istikrarsızlık“ gibi görülecek durum, Rusya ve Suriye’nin bölgede duruma müdahil şekilde, meşrulaşması demektir.
Türkler için ise; en önemli sorun „kurdlerin bir statü elde etmemesi“ bazındaki Kurd düşmanlığıdır. Suriye ve Rusya ile diyalogta pekala bu garantiyi alması ve yeni suriye inşasında taşaron firma olarak inşaatçılik işlerine talip olması, Türkiye için yeterli kazançlardır. Türkiye’nin, demografisini bozmuş, yağmalanmiş, kurdlerden arındırılmiş bir bölgeyi terkederek, elindeki alanları Suriye’ye teslim eder. Bu da Suriye ordusunun yeniden bölgeye gelerek hakimiyet sağlaması, işini kolaylaştıran hamleler olarak anlamak lazım.
Kurdler tez elden başa dönerek, kendi ulusal cephelerini oluşturmak ve kendi topraklarına sahip çıkmak için hem askeri ve hem de siyasi-diplomatik alanlarda güçlerini ve kanallarını birleştirmek zorundadırlar. Eğer bu başarılmazsa, alanda en büyük kaybedenler hanesine yazılmaları için hiç bir neden yoktur.
21.10.2019
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.