Türk şairi Sabahattin Alî, bir dizisinde; " Ben tükürür de , kızılcık yedim derim“(*) der.
Aslında bu cümle, inkarın, yağma ve talanın, jenosid ve katliamların inkarını dışa vuran, bir toplum-devlet karekteridir. Kan kusan, ağızı salyalıların, ağzından akan kan değil, „kızılcık“tır misali, inkara kalkar.
Mayasını barbarlıktan alan toplumlar, tükürünce kan kusarlar..Sonra da, “Kızılcık yedim” derler.(!) Bu gerçeği inkarın adıdır..
Trabzon’da bir vaka, kızılcık mı tükürdüler yoksa kan mı?
17.07.2019’da Trabzonda bir vaka, olay:
Kurd gençleri, Kurdistan bayraklı bir atkı ile selfi yaparlar. Sonrası malum. Kalabalık bir grup, önce linç etmeye kalkar, ardından yaka paça karakola, suçlu diye götürülürler. Halkı, polisi, belediye başkanı, valisi, cümle devlet erkanı ayni şeyi düşünür.
“Kurdler Bayrak açtı, suçludurlar”(!)
Önce şu Trapezunda’nın, nasıl Trabzon olduğuna bakalım?
Trabzon, iki jenoside birden imza atan bir şehir hikayesine sahip:
Birincisinde; Ermeni Jenosîdi başladığı dönemde; Ermeni eşrafını kayıklara bindirilerek karadeniz açıklarında öldürülüp, öldürülüp, denize gömdükleri Ermeni tarihine sahip bir kent Trabzon. Sonrasında, Ermeni mallarını yağmalayan paylaşan, gasp eden bir kent Trabzon. Bu dönemde Trabzon nüfusunun %32’sî Ermeni..Bir tek Ermeni bırakmadılar.
Dükanlarını yağmaladılar, ev, işyeri ve şatolarına el koydular. Bina ve arsalarını paylaştılar. Kiliseleri camilere çevirdiler. Trabzon’ın hikayesi bu ya.
Ardından 1919 yılı gelir dayanır, sıra Pontus halkında: Ermeni kardeşlerinin başına gelen, onların da başına gelir. Evleri, dükanları, arsaları, kiliseleri ardlarında kalan bir jenosid ve sürgün tarihi Trabzon!
Trapezunda Türkleştirildi, Trabzon oldu..hikaye bu..
Kurd geçlerinin Kurdistan bayrağı ileTrabzon’da selfi yapma hikayesi de, Trapezonda’nın, Trabzon olma hikayesi ile kardeştir. Bir barbarlığın devam eden hikayesidir. Gizlenmez korkunun hikayesidir...
Trapezonda, Trabzon oldu, korku devam ediyor neden?
Başkasının evi üzerinde ev kuranlar, başkasının vatanını kendine yurt edinenler, kan mı tükürüyor, yoksa Kızılcık mı?
Jenoside tabi tuttukları, topraklarını gaspettikleri halkların malvarlıkları üzerinde oturanların ırkçılık hevesleri; gaspeptikleri, yağmaladıkları toprakların sahipleri, “birgün geri gelir ve mallarını geri isterler” korkusu var! İşte Trabzon’ın, devşirme türkün korkusu bu. Acaba “öldürülenler, bir gün dirilip, tek tek Karadeniz sularından çıkıp çıkıp, geri gelirler ve mallarını geri isterler” korkusu. Trabzon’lu orda işgalcı, barbar ve gaspçıdırlar da ondan..
Korkarlar, bu korkularından dolayi yokedemedikleri halkların varlığı duyulmasın diye de çaba harcarlar..Eğer duyulursa, tılsıl bozulur.
Trabzon, Pontus ve Ermeni katliamından sonra, katledilen bu halkların hayaletleri, devşirme türkün rüyalarında kabus olarak yaşar ve hep korkuya dönüşür! Bunu, Kurde saldırmakla rahatlayacaklarını sanırlar. Hayatta yokedemedikleri Kurdleri, gece rüyalarında Ermeni olarak, Pontus olarak, Trapezunda olarak, orda yeniden bayrak açma ihtimalı korkusu. Ama korkunun ecele faydası yok!
Kurd vardır ve kendi topraklarında yüzyıllardır, bu topraklar benim diye direniyor. Başkası olmak istemiyor. Başkasının malında, toprağında gözü de yok. Sadece gaspedilmiş topraklarına sahip çıkma mücadelesi veriyor. Kurd, kan emip, “kizilcik tükürdüm” gibi yüzkarası bir ahlaka da sahip değil. Sadece kendisi olmak ve kendi topraklarının efendisi olarak yaşamak istiyor..
Trapezunda’nın Trabzon’a döneşme hikayesi, Kurdün Trabzon’da bayraklı atkı ile selfi yapmadan dolayı linç edilme hikayesidir. İnkarın, yalancı tarihin ve gaspedilmiş toprakların üzerinde kurulu devletin, işgalçi türklüğün hikayesidir.
Aynı zamanda Türk solcusunun, Türk aydının, Türk müslümanının ve Türk yazar-demokratın da hikayesidir.
Trapezunda’nın, Trabzon olma hikayesi, Türk aydının “Kızılcık yedim”(!) kan değil deme yalanı hikayesidir..
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.