Bahçeli: 'SDG/YPG, mutabakata uymazsa askeri müdahale kaçınılmaz olur'
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Suriye’de bölünmeye izin verilmeyeceğini belirterek, SDG/YPG’nin Şam ile yaptığı mutabakata riayet etmemesi halinde Türkiye ile Suriye’nin ortak müdahalesinin gündeme geleceğini söyledi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada PKK’nin silah bırakma sürecine rağmen örgüt mensuplarının DSG/YPG’ye katıldığı yönünde şüpheler bulunduğunu söyleyen Bahçeli, 27 Şubat 2025’te yapılan “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının tüm bileşenler için bağlayıcı olduğunu dile getirdi.
Bahçeli, İsrail ve ABD’nin Suriye’de ayrışmayı derinleştirmeye çalıştığını belirterek, “Soykırımcı İsrail örtülü operasyonlarla Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne kast etmektedir. Bu durum Türkiye için de sıcak güvenlik tehdididir” dedi.
MHP lideri, DSG’nin özerklikten bağımsızlığa uzanan taleplerinin bölgede kaos hazırlığı olduğunu ifade ederek şu ifadeleri kullandı:
“SDG/YPG’nin Suriye yönetimi ile 10 Mart 2025’te imzaladığı mutabakata riayet etmesi şarttır. Aksi halde Ankara ile Şam’ın ortak iradesiyle askeri müdahale kaçınılmaz hale gelecektir.”
Bahçeli'nin yazılı açıklamasından öne çıkanlar şöyle:
“Terörsüz Türkiye” hedefi kapsamında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” çalışmalarına devam etmektedir.
Bu komisyonun çalışma usul ve esaslarının yanı sıra tespiti yapılan yol haritası mucibince sarih amacı ortadayken görev alanı dışına çıkarma, mahzurlu ve maksatlı gündem başlıklarını araya sıkıştırma arayışları son derece yanlıştır.
PKK’nın silah bırakma ve tasfiye aşamalarının teknik ve hukuki çerçevesini oluşturup olgunlaştırma çabalarının sabote edilmesi veya buna teşne olunması iyi niyetle açıklanamayacaktır.
Bazı mesleki kuruluşlarla CHP’nin başını çektiği siyasi ve ideolojik sabotaj girişimleri “Terörsüz Türkiye”nin doğasıyla çelişmekte ve çekişmektedir.
Nitekim mezkur komisyonun çalışmalarına hız vermesi, görev sahası dışına taşmadan asıl ve yakın hedeflerine odaklanarak vaki toplantılarını ikmal etmesi hayırlı gelişmeleri birbiri ardına eklemleyecektir.
En azından inancımız, beklentimiz ve ümidimiz bu şekildedir.
PKK’nın kongresini toplayarak fesih işlemini tamamlaması, bir grup PKK’lının da 11 Temmuz’da silahlarını yakması temkinli iyimserliğimizi güçlendirmiştir.
Fakat o günden bugüne bir durgunluğun, bir ayak sürümenin, zamana karşı oynamanın, ısrarla top çevirmenin kimi hallerde telaşı kimi hallerde de kurnazlığı gözlerden kaçmamıştır.
Lağvedilen PKK terör örgüne mensup terörist unsurlarının kademe kademe SDG/YPG’ye katılıp katılmadığı henüz tam berraklaşmayan bir muamma olarak önümüzdedir.
27 Şubat 2025 tarihinde PKK’nın kurucu önderi tarafından yapılan “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı bölücü terör örgütünün bütün bileşenleri için bağlayıcı mahiyettedir.
SDG/YPG bu çağrıdan muaf ve istisna değildir.
Bölücü terör örgütü türevlerinin bütünüyle önderleri nezdinde sadakat ve samimiyet testinden geçtiği, Siyonist alçaklığın mı yoksa İmralı’nın mı belirleyeceği olacağı yakında iyice anlaşılacaktır.
PKK’nın ve PKK’lı teröristlerin önderi konumundaki İmralı’ya SDG/YPG’nin aynısıyla bağlılık göstermesi, 27 Şubat açıklamasına uygun davranış ve tavır içinde bulunması herkesin çıkarına olduğu kadar terörsüz geleceğe ve bölgesel huzura da azami düzeyde katkı sağlayacaktır.
Terör devleti İsrail, Suriye’nin bölünmesi ve parçalanması hususunda devamlı el yükseltmektedir.
Görünen odur ki, SDG/YPG İsrail’in yörüngesindedir.
YPG’li teröristbaşı Mazlum Abdi’nin, Almanya’da düzenlenen “Rojavalı Gençler Ulusal Konferansı”na gönderdiği video mesajında, Suriye’nin kuzeydoğusunda yürürlükte olan ateşkesin devam etmeyebileceği, çatışmaların başlama ihtimalini dile getirmesi hain niyet ve eylemsel heveslerin tetikte beklediğine işaret etmektedir.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın’ın 10 Temmuz 2025 tarihinde, 'Hepimizin uzlaşması ve şu sonuca varması gerekiyor: Tek millet, tek halk, tek ordu, tek Suriye' açıklamasından bir gün sonra, 'SDG’ye bağımsız devlet kurma borcumuz yok. SDG dediğimiz YPG’dir. YPG, PKK’nın bir türevidir. Suriye şunu savunuyor; federal bir sistemle Suriye olamaz.' değerlendirmeleri ne kadar isabetliyse,
30 Ağustos 2025 tarihinde, 'PKK, Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanımlanmıştır. ABD de PKK’yı yabancı bir terör örgütü ilan etmiştir. Ancak artık PKK ile ilişkili olmayan başka bir örgüt var, SDG ve YPG. Bunlar IŞİD karşıtı savaşta bizim müttefiklerimiz oldu. Onların kökeni PKK’ya dayanıyordu' sözleri bir o kadar sakıncalı ve sakattır.
Maalesef ABD-İsrail konsorsiyumu Suriye’de kanlı bir iç savaş ve ayrışmanın temelini günbegün kazmaktadır.
Soykırımcı İsrail örtülü operasyonlarla, silahlı ve zora dayalı şekilde Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne alenen kast etmektedir.
Bu durum sadece Suriye için değil Türkiye’yi de çok sıcak ve birebir ilgilendiren aşırı güvenlik tehdididir.
Aynı zamanda “Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge” hedeflerini bozma ve bitirme gayesiyle ilişkili mütecaviz hamlelerin sert adımlardır.
Türkiye’nin Suriye politikası şeffaf ve açıktır.
Bu ülkenin siyasi ve toprak bütünlüğüyle üniter yapısı vazgeçilmez politik tasavvur ve tercihimizdir.
Nihayet bu tasavvur ve tercihten tavizin bedeli öngörülemeyecek kadar tehlikeli olabilecektir.
Suriye için teklifi yapılan “Federasyonun bir tık altı” beyanatları maskeli bölünme ve bölücülük önerisidir.
SDG/YPG’nin sürekli yeni dayatmalarla gündemi meşgul etmesi, özerklikten bağımsızlığa varıncaya kadar sıralı talep listelerini paylaşması, nitekim ABD-İsrail’in oyuncağına dönüşmesi vahim bir karmaşanın ön habercisidir.
Geldiğimiz bu aşamada iki seçenek kalmıştır:
Suriye’de ya huzur, barış ve istikrar hakim olacak; ya da İsrail’in tahayyülündeki parçalanma ve iç çatışma ortamı vasat bulacaktır.
Netenyahu isimli caninin “Suriye’de aslında kiminle mücadele ettiğimizi biliyorum” sözleri Türkiye ile İsrail’in görüş açısı sıfıra inmiş, hatta sıcak temasın muhtemel olduğu mahut cepheleşmesinin de itirafından başka bir şey değildir.
Türkiye Cumhuriyeti stratejik akılla, siyasi kararlılıkla, diplomasi sahasındaki sabır ve sebatıyla Suriye’de oyun kurmaya ve masa başı haritaları çizmenin arzusunda olan zalimlere direniş göstermektedir.
Bu direniş meşru ve soylu bir direniştir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin tutumu ve takip ettiği politika süreci hem iç güvenliğimize hem de bölgesel huzura büyük bir hizmettir.
Türkiye Cumhuriyeti komşu coğrafyalarda oldubittilere müsaade etmeyecek güç, caydırıcılık, kabiliyet ve yetenektedir.
SDG/YPG’nin Suriye yönetimi ile 10 Mart 2025 tarihinde imzaladığı mutabakat zaptına riayet ve gereğini harfiyen yapması, aksi halde Ankara ile Şam’ın ortak iradesiyle askeri müdahalenin kaçınılmaz hale geleceği herkesçe bilinmelidir.
Sözün yapamadığını yeri gelirse nice kahramanlık sahneleri başaracaktır.
“Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge” hedefi tarihin, kardeşlik hukukunun, kader ortaklığının, hiç kuşkusuz üzerinde yaşadığımız geniş coğrafyanın diriliş ve toparlanış kararıdır.
Bu kararı tahrip etmeye, temelinden dinamitlemeye kalkışanlar buna pişman edilecektir.
Kürt kardeşlerim oynanan oyunun bilincindedir.
Üstelik hiçbir Kürt kardeşim Siyonizm’in avucuna düşmeyecek, soykırımcıların telkin ve göz boyayan vahşi hesaplarına kurban verilmeyecektir.
Suriye’de yaşayan Türkmenler, Kürtler, Araplar ve diğer unsurlar kardeşimizdir ve kurulan tuzaklar el birliğiyle kırılıp atılacaktır.’’
Son güncellenme: 00:00:27