HDP\'nin Kürt meselesine bakışına, siyasetine birçok eleştirim ve itirazım var ama Türkiye siyaseti, demokrasisi için istedikleri gerçekten kulağa hoş geliyor. Hele de Ak Parti\'nin devletçi, baskıcı tüm refleksleri gösterdiği bir dönemde.
Hepsi “HDP\'nin Nişantaşı\'nda ne işi var? ” diye soruyor. Amaç sosyolojik ya da politik bir çıkarım değil de Ak Parti\'nin çıkarları olduğu için soruya verdikleri cevaplarsa hemen hemen aynı oluyor.
\"Beyaz Türkler\" Kürtleri ve HDP\'yi Ak Parti\'yi iktidardan indirmek için kullanıyor, o yüzden flörtleşiyorlar yorumlarından öteye gidemiyorlar.
Peki, olayın aslı sadece bu ucuz \"maaşımı verenler umarım beğenmiştir\" yazılarını yazanların dediği gibi mi?
\"Beyaz Türkler\" diye niteledikleri Nişantaşı ya da kaymak tabakanın Kürtlere, Kürt meselesine karşı duruşu her zaman devletçi olmuştur. Bunda inkar edilecek bir şey yok ancak HDP\'nin Nişantaşı\'nda kabul görmesi ve parti flamalarının Vali Konağı Caddesi\'nde dalgalanmasının Ak Parti karşıtlığıyla pek bir ilgisi yok.
Birincisi HDP, Ak Parti\'nin giderek demokrasiden, insan haklarından, hukuktan uzaklaştığı devlet partisi olduğu bir dönemde gömlek değiştirdi ve bunu da Demirtaş gibi yıldızı parlayan bir liderle yaptı.
Kürt siyasetinin birçok ismi bunu kabul etmeyebilir ama HDP, DTP ve BDP\'yle devam eden HADEP\'in mirasını neredeyse red ediyor. Seçim beyannamesinde Kürt meselesine dair konu başlıkları batıdaki seçmeni daha çok ilgilendiren Türkiyeleşme siyasetine dair konuların zekatı bile değildi.
Kürt meselesini nadasa bırakan HDP ve Demirtaş, batıda yeni ve daha cazip şeyler vaad ediyor. Bu politika sayesinde daha önce girmediği bazı mahalelerde de yeni bir siyasi rüzgar yarattı.
Bu rüzgara yön veren onu Nişantaşı gibi yerlerde bile estirense bana göre Gezi eylemleri.
Geziden önce Kürt coğrafyasında ne olursa olsun, isterse çocuklar öldürülsün, isterse bebekler Sgaz bombalarıyla can versin batıda pek empatiye neden olmuyordu.
Kameralar önünde kolu kırılan 14 yaşındaki çocuk da, Roboski\'de katır sırtında taşınan paramparça cesetler de yetmedi vicdanlarını harekete geçirmeye.
Ancak Gezi eylemlerin de kendi çocukları, yakınları, tanıdıkları veya kendileri polis şiddetine maruz kalınca Kürtlerle yıllardır kuramadıkları empati tokat gibi yüzlerine çarptı.
Eylemleri destekleyen herkes olmasa da birçoğu \"Bize bunları yapan Kürtlere yıllardır acaba neler yaptılar\" demeye başladı.
Tüm bu saydıklarımın yanında HDP\'yi daha önce girmediği Nişantaşı gibi mahallelere sokan en büyük faktörlerden birisi de Demirtaş\'tır. Bugün HDP\'nin barajı aşıp aşmayacağı, konuşuluyorsa bun da Demirtaş\'ın payı büyük. Konuşması, üslubu, eleştirileri ile yıldızı giderek parlıyor.
Mitinglerde ağzından çıkan her kelime birer manşet oluyor, bu seçimde şimdiye kadar gündeme oturan birçok konu Demirtaş\'ın dile getirdiği konulardı.
HDP\'nin Kürt meselesine bakışına, siyasetine birçok eleştirim ve itirazım var ama Türkiye siyaseti, demokrasisi için istedikleri gerçekten kulağa hoş geliyor. Hele de Ak Parti\'nin devletçi, baskıcı tüm refleksleri gösterdiği bir dönemde.
O yüzden Nişantaşı gibi yerlerde HDP flamalarının görülmesini sadece \"Beyaz Türkler\"in Ak Parti karşıtlığına bağlayanlar da aslında bu gerçeğin farkında ancak aksini söylemek emin olun çoğu kişinin işini ya da masada ki yerini kaybetmesine bile neden olur. O mahallede artık hakikatı söylemek ve yazmak sadece bir düş.
Tıpkı yıllarca Ahmet Kaya\'yı gizlice dinleyen şarkılarına, yorumlarına hayranlık duyan milliyetçi, ulusalcı hatta muhafazakar kitleler şimdi de Demirtaş\'ın siyasetini, meydanlardaki konuşmalarını aynı şekilde izliyor. Politik olarak bu işlerine gelmediği için de bunu göz ardı ediyorlar. Görmezden gelmeye çalışıyorlar.
Son olarak şunu da eklemekte yarar var. Eğer AK Parti\'nin siyasi, ekonomik, demokrasi ve hukuk alanında devletçi refleksler gösterdiği böyle bir zamanda ortaya çıkan ve tek sermayesi hakikat olan Demirtaş gibi bir liderin, etnik kimliği ve siyasi şeceresi olmasaydı şimdi HDP\'nin barajı aşıp aşmayacağını değil, ana muhalefet partisi olup olmayacağını tartışıyor olurduk.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.