Dünyada herhangi bir toplumun toprakları işgal altında, Dili, kültürü, tarihi ve varlığı inkar edilmiş ve bu toplum işgalci devlet güçleri tarafından tarihin farklı zamanlarında zülme ve zorbalıklara uğratılarak köleleştirilmek istenmişse bahsi geçen bu toplumun insan olmaktan kaynaklı kendi haklarına sahip çıkarak örgütlenmesi düşmana karşı baş kaldırması diğer özgür toplumlar misali onurlu ve insanca yaşayabilmek adına mücadele etmesi kaçınılmaz olacaktır.
İşte Kürd halkının yüzyıllardır kendi atalarına ait topraklarda başkalarının köleliğini kabullenmemesi ve işgalcileri bu topraklardan kovmak üzere mücadele geliştiriyor olmasının ve bu uğurda emsaline az rastlanacak zorluklar / sıkıntılar yaşayıp ağır bedeller ödemesini ve ayrıca Kürd ve Kürdistanilik adına ortaya çıkan siyasi örgüt, Parti ve benzeri yapılanmaları hiçbir fedakarlıktan çekinmeden ölümüne sahiplenmesinin altında yatan gerçekliğin kendi topraklarında özgür, onurlu, barış ve refah içinde bir yaşama kavuşma istek, arzu ve özlemleri olarak düşünmek gerekmektedir.
Ancak ne varki Kürd halkı bunca mücadele zorluk ve bedellere rağmen Özgürleşebilmiş/Devletleşmiş diğer dünya milletleri gibi ne yazıkki şanslı olamamıştır. Zira başarabilecek kadar örgütlenemeyen ve dünya egemen güçlerinin biiaz olsun desteğini alamayan bir çok milli özellikli Kürd isyan ve baş kaldırıları düşman tarafından acımasızca bastırılmış veya iç ihanetçiler kullanılarak büyük yenilgilere uğratılmıştır. Bu ve benzeri olaylara Kürdlerin ulusal mücade tarihinde oldukça fazla rastlamaktayız.
Yinede bütün bu başarısızlık yenilgi ve yetersizliklere rağmen geçmişte yaşanan olaylar hiçbir şekilde son otuz yıllık kirli ve kontrollü savaşın Kürd halkı üzerinde yaratmış olduğu kadar olumsuz tahribatlar ve travmalara sebeb olmamıştır. 12 Eylül faşist darbesi sırasında Türkiye’de tüm hukukun ve vicdanın ayaklar altına alınarak Kürd halkının özgürlük mücadelesini milli hassasiyetlerle ve namuslu kadrolarla yürütmeye çalışan kesimleri hedeflemesi ve sonuç olarak hertürlü insanlık dışı yöntemler kullanılarak bu hareketlerin tasfiye edilmesi ve bu durumu kendi adına büyük bir fırsata dönüştüren kemalist zihniyet önceden beslediği kendisiyle dirsek temasında bulunan A. Öcalan vasıtasıyla PKK örgütünü Kürdistan siyaset arenasına büyük bir ustalıkla sürmüştür.
Sömürgeci devletin kemalist kanadı tarafından anlaşılır bir itinayla hazırlanmış olan bu ekip, daha işin başında Kürdistan’da halk tarafından önemli bir sempatiye sahip yurtsever, devrimci örgütlenmelerin bazı önemli kadrolarına yönelik şiddet kullanmak suretiyle şehadetlere sebeb olduğu bilinmektedir. Hemen akabinde Kürd halkı nezdinde yıllardır büyük saygınlığa sahip olan ve kanaat önderleri olarak bilinen milli özellikli Mele, Şeyh, Ağa, Beg ve Seyyid’lere yönelerek bu kesimleri’de hızla itibarsızlaştırmayı sistematik bir biçimde hayata geçirmiştir.
Velhasıl kendisi gibi düşünmeyen veya kendisine biat etmeyen tüm Kürdleri işbirlikçi hain, ve alçak ilan ederek kucaklarında yetiştiği ilham ve desteğini aldığı kemalist merkezlere muazzam bir hizmet verdiğini kanıtlamıştır. Aynı dönemde geçmiş Kürd isyanlarına liderlik ve öncülük yapmış mücadele sonucu büyük şeadetler yaşamış olan Kürd şahsiyetlerine ve değerlerine saldırarak onların onurlu mücedelelerine çirkince dil uzatmış hatta onların emeklerini inkar ederek Kürd ulusal mücadelesini kendinden başlatarak tarihi bir inkara ve edepsizliğe imza atmıştır.
Bütün bunlarlada yetinmeyen ve güya ulusalcı yurtsever olduğunu söyleyen aynı ekip asimilasyona karşı olduğunu söylerken diğer taraftan’da Kürdistanın dört parçasından maiyetine aldığı Kürd çocuklarına Kürdistanın dağlarında Kürd olmayan devşirilmiş kadroları vasıtasıyla askeri ve siyasi eğitimlerini türkçe yaptırarak bu Kürd gençleri arasında türkçeyi meşulaştırarak ve ulaşılmaz önemli bir dil olarak işlemiştir. Yine aynı dönemlerde Kürd çekirdek aile yapısyla büyük oynanmış Xalo, Mamo, Xange, Xuşke, Keke kelimelerinin yerine marjinal Türk solunun kullandığı yoldaş kelimesini (heval) ikame ederek Kürd kadınının kocasına, kızının anasına; erkeğin; babasına, Kürd kültüründe oldukça yabancı yoldaş kelimesiyle hitap edilmesini sağlamıştır.
Bunun da ötesinde kendisine biat etmeyen kesimlerin üzerinde şiddeti bir baskı aracı şeklinde kullanarak sayısı yüzbin’leri bulan bir zavallı korucu ordusunun ortaya çıkmasına sebeb olmuştur. Ayrıca binlerce bekar evleri vasıtasıyla onbinlerce Kürd çocuğu sözde özgürleştirilerek ailelerinden koparılmış bir çoğu kapkaççı ve uyuşturucu çetelerinin malzemesi haline getirilmiştir. Bununla’da yetinmemiş olan PKK ve yandaş kuruluşları Kürdistanın dört parçasında geçmişte halkına ve mücadelesine bağlı kalan tüm örgüt ve şahsiyetleri hain ilan ederken dağda ki gerillayı ve kentlerdeki legal mücadele unsurlarını kemalist ideolojinin son temsilcileri olan Mihri belli, Yalçın küçük, Doğu perinçek ve benzerlerinin terbiyesine terk etmiş bu arada Kürd halkının ödediği bedeller sonucu elde edilen kısmi kazanımlar Ertuğrul kürkçü, Sırrı süreyya önder, Levent tüzel ve Sebahat tuncel gibi yeni yetme kemalistlere ve ayrıca bektaşi alevilerine kullandırılmakta hiçbir sakınca görülmemiştir.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım hizmetleriyle Türk derin devletine hizmetlerini ve minnet borcunu yeterince yapamadığına inanmış olan A. Öcalan ve ekibi ödenen tüm bedellere ve Kürdlere yaşatılan bütün rezaletlere rağmen yaptığı hizmetlerin karşılığında kendisine ve ekibine devlet tarafından sunulan veya sunulacak avantajlar karşılığında sözde barış ve çözüm süreci adı altında mazlum Kürd halkını kandırmaya devam etmekte ve sömürgeci devletlere bu halkı pazarlamayı sürdürmektedir.
Geldiğimiz bu aşamada Kürdistanın dört parçasındaki milli özellikli hareketlere ve gelişmelere sömürgeciler adına cepheden karşı çıkan ve hertürden provakatif eylem ve girişimlerden çekinilmediği bu süreçte Kürd ve Kürdistani düşündüğünü iddia eden siyasi çevrelerin hala bütünlüklü bir tutum içerisinde olmayışlarını büyük bir ferasetsizlik veya sorumsuzluk olarak düşünmekten insan kendisini alıkoyamıyor. İçerisinden geçtiğimiz bu hassas süreç ve özellikle güney Kürdistanda ki son durum Kürd ulusal güçlerinin omurgalı bir siyaset düşünce tarzıyla sürece müdahil olmasını tarihi bir sorumluluk olarak dayatmaktadır. Bu ve benzeri gelişmeleri değerlendirebilecek kapasiteye sahip olan Kürdistani çevrelerin birlikte ve bütünlüklü bir güç olarak üzerine düşeni yapmaları umut ve temennisi ile?
Saygılarımla: M.Hüseyin TAYSUN
03.07.2014 İstanbul Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.