Batılı devletlerin, o dönemde ki çıkarları uğruna Kürdistan topraklarını dört ayrı parçaya bölerek her bir parçasını bir devlete peşkeş çektiği ve elli milyonluk Kürd halkını yaklaşık yüz yıl boyunca mağdur ederek büyük acılarla yüzleştiren günahkarlığını ne yazık ki günümüzde de devam ettirmektedir.
Yeri geldiğinde insan haklarından, demokrasiden, hümanizmadan dem vurarak barış ve demokrasi havarisi kesilen bahsi geçen bu devletlerin, orta doğuda ki çıkarları uğruna Kürd halkına her türden vahşeti uygulayanlara karşı nasıl da dut yemiş bülbül misali gelişen olaylara karşı sessiz kaldıklarını hatta zaman zaman zalimlerin saflarında yer aldıklarını insanlık adına büyük bir utanç ve üzüntüyle izlemek durumunda kalmaktayız.
Oysa batılı devletlerin çıkarları uğruna statüsüz bıraktıkları Kürd halkının, yüz yıldan bu yana ortaya koydukları mücadelede tek amaçları kendilerine ait topraklarda özgür ve insanca yaşayabilecekleri ulusal bir devlete sahip olma çabasından öteye bir iddia taşımamaktadır. Yani Kürdlerin mücadele anlayışında bir başkalarına ait toprakları işgal etme ve yine başka milletleri baskı altına alma ayrıca onların insan olmaktan kaynaklı demokratik ve hukuki haklarını gasp etme düşüncesi asla olmamıştır.
Bütün bunlara karşılık Kürdistan topraklarını işgal altında tutan Türk, Arap ve Acem devletleri ise Kürdlerin en doğal insani haklarını vermedikleri gibi yine Kürdlerin yasal ve meşru tüm taleplerini kan, zulüm ve zorbalıkla bastırmakta ve bu sözde uygar dünyaya rağmen her gün Kürd halkına insanlığın asla kabul edemeyeceği zulüm yöntemlerini uygulamaktadırlar. En son topyekün bütün Kürdlerin ortaya koyduğu ulusal irade sonucunda Güney Kürdistan’da yapılan referandum sonrasında kullanılan demokratik hakkaniyet pratiğine, Kürdistan topraklarını işgal altında tutan sömürgeci güçlerin birlikte saldırmasına uygar olduklarını iddia eden batılı güçlerin seyirci kalması demokrasi ve insaf ölçüleriyle tarif edilebilecek bir durum değildir.
Dört sömürgeci devletin ortak saldırısına muhatap olan Kürd halkının, dünyanın başının belası olabilecek IŞİD barbarlarına karşı üç yıllık mücadelesi ve bu uğurda şehit verilmiş binlerce kahraman Kürd peşmergesine rağmen kendisine yönelik tehdidin ortadan kalkmasıyla Kürd halkının verdiği mücadele ve ödediği bedeller batılı devletler tarafından bir anda unutulmuş hatta yok sayılmıştır. Geldiğimiz bu aşamada batılı devletler, Kürdistan’ın kalbi Kerkük’e İran ve Türkiye, Hizbullah, Haşdi Şabi ve benzeri örgütler vasıtasıyla yine batılı güçlerin vermiş oldukları en modern silahlarla saldırıp Kürd kazanımlarını ortadan kaldırıp Kürdlerin kendi topraklarında derbeder olmalarına sebep olduklarında olaylara kayıtsız kalan batılı güçler, daha aradan üç ay gibi bir zaman geçmemişken Kürdistan’a yönelik diplomatik seferler düzenlemelerini doğrusu anlamlandırabilmek oldukça düşündürücüdür.
Kürdlerin, sömürgeci güçler ve kendi içindeki hainler vasıtasıyla arkadan hançerlendiği bir dönemde körleri ve sağırları oynayan bu batılı güçlerin yeniden Kürdlerin hamisi pozisyonuna geçmeleri doğrusu anlaşılır bir durum değildir. Burada anlaşılan bir şey var ise o da batılı güçlerin asla vazgeçmedikleri İsrail devletinin, İran ve ona bağlı güçler tarafından ablukaya alınma durumudur. Buradan çıkarabileceğimiz sonuç, İsrail’in varlığını tehdit altına sokan Şii yayılmacılığın önünün kesilmesi için yeniden Kürdlere yatırım yapma ihtiyacıdır.
Elbette ki Kürdler, kendilerinin dışında hiçbir komşu milletin veya herhangi bir demokratik egemen bir devletin tehdit altına girmesine taraf değillerdir ancak Kürdlerin birinci önceliği başkalarının tetikçiliğini yapma yerine işgal altındaki kendi topraklarını özgürleştirmek ve zulme uğramış kendi halkının meşru haklarını savunmak olacaktır. 1974 Molla Mustafa hareketinde ve 16 Ekim 2017 Kerkük hadisesinde batıdan büyük ihanetler görmüş Kürd halkı, bu acı tecrübelerin eşiğinde kendi milli mücadelesini biraz daha özgün ve biraz daha doğru hesaplar üzerinden sürdüreceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Sonuç olarak, kendi içindeki birliği gerçek anlamda oluşturabilmek ve yine kendi hainlerinden hesap sorarak Kürd halkının haklı mücadelesini daha omurgalı ve sonuç almaya yönelik olarak sürdürmek Kürdlerin olmazsa olmazı olarak düşünülmelidir. Kürdler, üzerinde yaşadığı toprakların en kadim halkı ve zulme uğramış en mağdur milletidir. Bu anlamda elli milyon Kürdün, bunca acılardan ve bunca mağduriyetlerden sonra özgürlük iddialarından vazgeçmeleri asla mümkün olmayacaktır.
Kürdler, orta doğunun vazgeçilmez gerçeği ve Kürdistan, Kürd halkının yüzlerce yıllık hayalidir.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
16.12.2017 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.