Yerel seçim sonuçları Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da farklı gelişmelere yol açabilir.
Yerel seçim sonuçları Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da farklı gelişmelere yol açabilir.
Yerel seçimlerin bu denli önemli hale gelmesinin esas nedeni ise siyasal iktidarın ısrarla sürdürdüğü beka stratejisidir.
AKP iktidarı bu stratejiyle kendi bekası ile TC 'nin bekasının aynı olduğunu yani AKP'nin kaybetmesi halinde Türkiye’nin kaybedeceğini, bölünüp parçalanacağının propagandasını yapıyor.
Bu nedenle seçimleri kaybetmemesi için yapılacak her şeyin meşru olacağını söylüyor.
Elindeki devlet gücünü, medyayı, yargı kurumlarını harekete geçiriyor.
Anti Kürt politikası içeride ve dışarıda tıkandı.
İçeride eş başkanlar, vekiller, belediye başkanları, siyasetçiler tutuklanıyor.
Seçimle değil kayyımlarla belediyeleri almaya çalışıyor.
Kürdistan adıyla kurulan partiler kapatılıyor.
HDP eşbaşkanına “Türkiye’de Kürdistan yok. Kuzey Irak’ta var. Defol oraya git” deniyor.
Dışarıda da cihatçılarla birlikte Kürtlerin statü elde etmesini önlemeye çalışıyor.
Ekonomisi tıkandı.
Üretim düşüyor
İşsizlik artıyor.
Enflasyon yükseliyor.
Dış politikası tıkandı.
AB ilişkileri askıya alındı.
NATO ile problemler büyüyor.
Batı dünyasından hızla uzaklaşıyor.
İçeride hukuksuzluk ve kanunsuzluk tavan yapıyor.
İktidara bağımlı kalitesiz entellektüelleri, siyasetçileri, bilim adamları dökülüyor.
Dalkavukluk sınır tanımıyor.
Düşünün böyle bir politikanın başarı şansı olabilir mi?
Tabii ki olamaz.
Anketler yolun sonuna gelindiğini gösteriyor.
Muhalefet doğru ve başarılı olduğu için değil, iktidar kötü olduğu için kaybediyor.
Peki iktidar kaybederse İstanbul ve Ankara’yı muhalefete verir mi?
Burada çok farklı gelişmeler olabilir.
Bunu siyasi iktidarın tavrı belirleyecek.
Kaybettiği belediyeleri vermemesinin gerekçesi var.
Beka sorunu.
İstanbul giderse 2023, 2071 hayali biter.
Dava kaybedilir.
Demokrasilerde kaybetmenin hukuki bir yaptırımı yoktur.
Otoriter toplumlarda kaybetmenin sonuçları ağırdır.
Otoriter yönetimler muhalefete yaptıklarının aynısının kendilerine yapılacağını iyi belirler.
Seçimleri büyük bir olasılıkla Millet İttifakı kazanacaktır.
Seçim sonuçları farklı senaryoları gündeme getirir.
İyi senaryoda Millet İttifakı, İstanbul, Ankara ve İzmir’i alır.
HDP kayyımların el koyduğu yaklaşık 100 belediyeyi yine kazanır.
Siyasi iktidar kendisinden beklenmeyen bir olgunlukla yenilgiyi kabul eder.
Siyasi iktidar yenilginin sonuçlarını doğru tahlil eder.
Hukuk işletilmeye başlanır.
Ekonomik reformlar başlatılır.
Demokratik dönüşümler yapılır
Anti Kürt politikadan vazgeçilir.
YPG tanınır. Suriye politikasındaki yanlışlardan vazgeçilir.
AB ve NATO ile ilişkilerin normalleşmesi sağlanır.
Kötü senaryoda otoriter yönetimlerde şöyle bir kural vardır.
Sen oy verirsin diktatörler kazanır.
Sandıklar açılır. Saat 10 gibi sonuçlar açıklanır.
Cumhur İttifakı, İstanbul, Ankara, Adana, Antalya’yı kazandı açıklaması ile birlikte kutlama şenlikleri başlar.
Eli silahlı milisler, mafya grupları, cemaatler kutlama adı altında silahlarını sabahlara kadar patlatırlar.
Silahlı gruplardan korkan muhalefet sokağa çıkamaz.
Muhalefet, Anayasa Mahkemesi’ne gider, elindeki ıslak imzalı seçim sonuçlarını verir.
Ama atı alan yine Üsküdar’ı geçmiştir.
Mevcut politika devam eder.
Ekonomi her gün daha kötüye gider. Batı ile ilişkiler daha kötü olur. Enflasyon, işsizlik, kur başını alıp gider.
Muhalefet ezilir. İslami yaşam ağırlıklı hâl alır.
Anti Kürt politika saldırganlığa dönüşür. Rojava’ya saldırılır.
Sonuçları korkunç olan bu senaryoya karşı Kürt tarafı ve Türk muhalefeti akılcı bir politika izlerse siyasi iktidar istediklerini yapamayabilir.
Muhalefet sandıklarına sahip çıkar. Seçim sonuçlarını kendi medyalarından ve sosyal medyadan dünyaya duyurabilirlerse işler karışır, seçim sonuçları meşruiyetini kaybedebilir.
Hele bir de muhalefet toplu olarak Meclis’ten çekilirse sadece seçim sonuçları değil iktidar da meşruiyetini kaybeder.
Meşruiyet yalnızca Türkiye ile sınırlı kalmaz uluslararası alanda bile sorgulanabilir hale gelir.
Kürtler için en iyisinin iyi senaryo olduğunu düşünüyorum.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.