Ağustos ayından beri Kürdistan’daki memleketlerimiz yerle bir ediliyor. Doğduğum ve büyüdüğüm şehir adeta insansızlaştırılıyor. Cizre ve Silopi’den sonra, Şırnak il merkezinin de büyük oranda boşaltıldığına dair haberler alıyoruz. Akrabalarımın büyük çoğunluğu Cizre, Silopi ve Şırnak`ta yaşıyor. Can güvenlikleri yok. Her an kötü bir haber alabilirim korkusuyla yaşıyorum.
Diğer taraftan, oyumu da verdiğim HDP adlı parti Ankara’da bir kongre yapıyor. Coşku çok büyükmüş. Sanki Kürdistan bir soykırıma maruz kalmıyormuş gibi, HDP/HDK’li yöneticiler, hala Türkiye’yi demokratikleştirmekten, ortak vatandan ve demokratik anayasa hazırlamaktan bahsediyorlar.
Eyvallah. Demokratikleştirin. Herkes nefes alsın. Ama madem amacınız bundan ibaretti ve onlarca yabancı gazeteci ve gözlemcinin olduğu bir kongrede bile bu soykırımı yeterli düzeyde teşhir etmeyecektiniz, neden Cizre, Silopi, Silvan, Nusaybin, Sur ve diğer Kürt ilçelerindeki halkımızı linç ettirdiniz?
Neden halkımızın en yoksul kesimlerinin evleri başlarını yıkıldı? Neden on binlerce Kürt evsiz, barksız kaldı? İnsanlar sığınacak yer arıyor. Cesetler hala sokaklarda. İnsanlar kaçıp canlarını kurtardıklarına sevinemiyorlar bile. Çünkü birçok akrabaları ya öldürülmüş ya da hala ölüm tehlikesi altında.
O salona en azından siyah bayraklar asıp “Yastayız, acımız büyük” demek çok mu zordu? Yabancı gazetecilere hitaben “Lütfen bölgeye gidin, gerçeği kendi gözlerinizle görün; halkımız katlediliyor” demeleri gerekmez miydi? Hatta o kongreyi sembolik anlam taşıması açısından Diyarbakır ya da Şırnak merkezde yapmaları daha doğru olmaz mıydı?
Onun yerine, sanki Kürdistan’da her şey güllük gülistanlıkmış gibi, her zamanki içi boş sloganlarını atmaya devam ettiler.
Onlar kameralar önünde poz verirken, Kürdistan sokaklarında cesetler kokmaya devam ediyordu.
HDK Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit şöyle demiş: “O barikatların arkasında direnenler sadece kendileri için direnmiyor. O direnişin Karadeniz’e, tüm Batı’ya yeni bir özgürlük getireceğini çok iyi biliyoruz. Hiçbir mücadelenin kaderi sadece kendisine bağlı değil. Sonuçları da sadece kendisini etkilemez.”
Kürdistan’ı linç ettirerek, Karadeniz’e ve “Batı”ya özgürlük getireceğini iddia eden bu zihniyet, Kürtlerle dalga mı geçiyor?
Karadeniz ve “Batı” sanki Kürdistan’ın yıkılmasından şikâyetçi mi? Herhangi bir duyarlılıklarına şahit olduk mu bu süreçte?
Sessizlik, onaylamak demektir. Türk halkı bu katliama sessiz kaldı. Bazıları ise özelikle sosyal medya üzerinde sevinç çığlıkları attılar. Cesetlerimizin fotoğraflarını paylaşıp “Oh olsun!” dediler. Daha fazla kan istediler.
Bu ırkçı kafaya mı HDP/HDK özgürlük getirecek ki bu ırkçı kafanın özgürlük gibi bir talebi yok. Çünkü bu kafa zaten Türk devletinin egemen ideolojisini temsil ediyor. Herhangi bir sosyal ya da siyasi baskıya maruz değil ki. HDP/HDK, hangi “Batı”yı ya da Karadeniz’i özgürleştirmekten bahsediyor?
HDP’nin talepleri, Kürdistan’da kimsenin burnunun kanamasına bile sebep olmayacak kadar makul ve temel taleplerdi. Buna rağmen, sanki taleplerinizi yükseltmişsiniz gibi neden oradaki gençlere barikatlar ardında özgürlük ya da başka bir gelecek ümidi verdiniz?
Madem taleplerinizi değiştirmeyecek ve bölgeye gidip bombalar altındaki halkın yanında olmayacaktınız, en azından o hendekleri kazan gençlere gidip, gerekiyorsa onlarla tek tek görüşüp, onları bu eylemlerinden vazgeçirmeye çalışmadınız?
Hala hendekler kazılmaya devam ediyor ve HDP/HDK önde gelenleri, özellikle de vekilleri, bu hendeklere “direnişçi eylemler” diyebiliyorlar. Hala geç değil. Hala başka ilçeleri yıkım başlamadan kurtarabilirsiniz. Neden elinizi taşın altına koymuyorsunuz?
Madem savaşın kentlere taşınmasına itiraz ediyordunuz ve kongre ya da genel kurul usulü legal siyasetten yanaydınız, neden bu savaşı özellikle de size yakın medya grupları aracılığıyla övdünüz? Yangını daha da körüklemeyi tercih ettiniz.
Veya yıkım olmadan herhangi bir özgürlüğün kazanılamayacağını düşünüyorsanız, halkı neden bu yıkımın ortasında yapayalnız bıraktınız?
Hem oradaki gençlerin hendek kazıp çatışmalara katılmasını “direniş” diye övüp hem de Ankara’daki kongrelerde, mecliste, şık salonlarda sözde siyaset yürütmek de neyin nesi?
Sokağa çıkma yasağı ve bombalar altındaki halk bir dakika sonra hayatta kalmama ihtimalleri olduğunu biliyor; ölüm korkusunu anbean yaşıyor. Yiyecek yemek yok, su yok, elektrik yok. Herkes sığınacak bir delik arıyor. İnsanların her saniye üzerlerine kurşunlar ve bombalar yağıyor. Fakat bu saldırılar başlamadan önce, kimse bu halka “Böyle bir savaş ister misiniz?” diye sordu mu?
Ya da bölge halkına “Hendekler kazılsın mı?” diye sordunuz mu? Onların onayını aldınız mı? Cizre ve Silopi’de kimle konuşsam, hendek ve çatışmaların onlara büyük zarar verdiğini ve ilçelerinde artık yaşayamaz hale geldiklerini söylüyor. Siz, oyunu aldığınız bu insanların düşüncelerini hiç sormaz mısınız?
Yoksul halka bomba ve kurşun; size meclisin konforlu koltukları mı?
HDP/HDK kongresi, Kürtler için bir tokat mahiyetindedir. Soykırıma uğrayan halkımız, akrabalarımız HDP/HDK tarafından ne yazık ki terk edilmiştir.
Şimdi olup bitenlere dünyanın gözüyle bakalım. Aylardır sosyal medyada Kürtler Cizre ve Kürdistan’ın diğer ilçelerindeki yıkım ve katliamın korkunç fotoğraf ve videolarını paylaşıyor; uluslararası kamuoyuna duyarlılık çağrısı yapıyorlar.
Kürdistan adeta bir mezarlığa dönüştü: Ölenler öldüler, yaşayanların ruhsal sağlığı çöktü.
Cizre’de katledilen 3 buçuk aylık Miray bebeğin büyük amcası Abdurrahman İnce, BBC Türkçe’ye verdiği röportajda ölülerini unutacak duruma geldiklerini şu sözlerle dile getiriyor:
“Şu an esir gibiyiz. 50 insan bir arada yaşıyoruz. Ne elektrik, ne erzak, ne su, hiçbir şey yok. Burada hayat bitmiş durumda. Hepimiz yaşayan ölülere döndük. Ölenler mezara kavuşamadı ama bu zulümden kurtuldular. Önce hapsedildik diyorduk ama şimdi anlıyorum ki hepimiz diri diri gömülmüşüz. Keşke biz de ölseydik, ölseydik de kurtulsaydık bu zulümden.”
(Kaynak: \'Babamın cenazesini terkettiğimiz evde bırakmak zorunda kaldık\', Hatice Kamer, Diyarbakır, 5 Ocak 2016, BBC Türkçe.”)
İşte böyle bir durumda HDP/HDK cemiyeti, Ankara’da bir araya geldi, her zamanki sloganları eşliğinde, her zamanki taleplerini yeniledi: “Ortak vatan” ve “demokratik Türkiye”.
Şu anda Kürdistan’da soykırım olmasına rağmen HDP/HDK, bu akıl almaz duyarsızlığı ve sorumsuzluğu sergilemişken, dünya artık duyarlı Kürtlerin çağrılarına niye kulak assın ki?
Kürtlerin sözde partisi bile salondaki gözlemcilere “Soykırımı durdurmak için elinizden geleni yapın” diye bir çağrı yapmayarak, bölgedeki durumun o kadar da kötü olmadığı izlenimini yaratmadı mı? Dışarıdan bakan bir göz, bu kongreyi böyle yorumlamaz mı?
HDP, o oyları neden aldı? Kimden aldı? Ve bu oyların karşılığında ne yapıyor?
Cizre nüfusu, 120 binden 10 ila 15 bine düşmüş. Silopi, hayalet ilçe haline dönüşmüş. Şırnak merkezde daha sokağa çıkma yasağı başlamadan şehrin büyük çoğunluğu bölgeyi terk etmiş.
Nasıl terk etmesin?
Sokakta 2 gün kalan bir cesedin yüzünün köpekler tarafından yenildiği haberini alan kim evinde kalabilir ki artık?
16 yaşındaki bir çocuğa 4 gün ambulans göndermeyen ve çocuğun kan kaybından ölmesine sebep olan bir devletin onlara saldıracağı ihtimali bile yüz binlerce Kürd’ün doğup büyüdükleri yerlerden can havliyle kaçmaları için yeterli sebep değil mi?
İnsanlar annelerinin cesetlerini pencereden 7 gün seyrederken, o ceset orada günbegün çürürken ve cesetleri almaya kalkışan insanlar bile vurulurken, HDP hangi kongreyi, hangi coşkuyla ve hangi yüzle yapıyor?
Utanma denen duygu kaybedildikten sonra yapılan siyaset böyle oluyor demek ki.
Türk devletine, kendi meşruiyetini kanıtlamak için sürekli “Halkın oylarıyla buradayız” diyen HDP, bu oyları kimden aldığını - özellikle de böyle bir katliam anında - asla unutmamalıydı.
Kürdistan halkı bu acıları ve bu korkunç dönemde onu yalnız bırakan HDP’nin bu inanılmaz duyarsızlığını asla unutmayacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.