Kürtler, 4 parçada – özellikle de Güney ve Batı Kürdistan’da – IŞİD teröristlerinin barbar saldırılarına karşı hayatta kalma mücadelesi veriyor. Kürtlerin birlikte yaşadığı ya da komşu olduğu hiçbir halk ya da devlet, bu mücadelede dayanışma için herhangi bir eylemde bulunmadı.
Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın IŞİD’i desteklediği bilinen bir gerçek.
Konuyla ilgili sayısız medya organı ve insan hakları kurumunun haber ve raporları var.
Şengal (Sincar), Kerkük ve Kobani, IŞİD çetelerinin kıskacındayken, yıllardır tahakkümleri altında yaşadığımız, daha doğrusu bitmek bilmeyen asimilasyon ve katliamlarına maruz kaldığımız İran, Arap ya da Türk devletlerinden Kürtlerin lehine tek bir söz duymadık.
Hatta Kobani kuşatma altındayken, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kobani düştü, düşecek” diye şevkli konuşmalar yapmaktan geri kalmamıştı.
Sırf bu sözleri ve Türkiye’nin IŞİD’e verdiği desteği protesto etmek için sokaklara dökülen onlarca Kürt, “güvenlik” güçlerince katledilmişti.
IŞİD savaşçıları, Suriye, Irak ve Kürdistan’a varmak için Türkiye topraklarını kullanıyor. Hatta uluslararası medya organlarında, İstanbul-Hatay ve İstanbul-Antep uçuş hattına “Cihat Ekspres” denen yazılar bile çıktı.
Türkiye’nin IŞİD’e dolaylı ve dolaysız olarak yaptığı yardımı, artık sağır sultan duymuş vaziyette.
Bu desteğin yanısıra, geçtiğimiz yıl Türkiye ve Kürdistan’da Kobani’ye destek eylemlerinde bulunmaya çalışan birçok Kürt, öldürülmüş ya da saldırıya uğramıştı.
Örneğin, Özgür Sanat Girişimi\'nin Suruç-Kobani sınırında gerçekleştirdiği insan zinciri eylemi kana bulanmıştı. Eyleme katılan barış aktivistleri arasında olan 1986 doğumlu Kader Ortakaya vurularak yaşamını yitirmişti.
İzmir’de üç çocuk babası Kürt yurtsever Ekrem Kaçaroğlu, düzenlenen bir gösteride silahla yaralanmış, yere düşerken, IŞİD yanlısı Türk milliyetçileri linç etmişti.
Dersimli futbolcu Deniz Naki, sosyal medyada IŞİD karşıtı paylaşımları ve Alevi-Kürt kimliğini öne çıkaran yorumları nedeniyle baskılara maruz kalmıştı. Ankara’da saldırıya uğrayan Naki, ailesinin bulunduğu Almanya’ya geri dönmek zorunda kalmıştı.
HDP Parti Meclisi üyesi Ahmet Karataş, Ankara’da parti binasında boğazından bıçaklanarak yaralanmıştı.
İran’ın Kürtlere yönelik insan hakları ihlalleri de hız kesmiyor.
İran İnsan Hakları Örgütü’nün verdiği bilgiye göre, İran’da her gün ortalama 2 insan asılarak infaz ediliyor. Siyasi suçlardan asılanların önemli bir kesimi Kürt. Bu infazlar, Kürt halkına karşı uygulanan yavaşlatılmış bir etnik temizliktir.
Kürtlere yönelik bu nefret atmosferi içinde, sadece bir devlet Kürt halkının bağımsız olma hakkını açıkça savunuyor: İsrail.
Geçtiğimiz ay, İsrail’in Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Ron Prosor, BM’de yaptığı konuşmada Kürtlerin IŞİD’e karşı verdiği mücadeleyi övdü ve hiçbir devlet temsilcisinin yapmadığını yaptı: BM çatısı altında Kürtlerin siyasi bağımsızlığının tanınmasını talep etti.
Konuşmasının Kürtlerle ilgili bölümü şöyleydi:
“Önümüzdeki hafta, Yahudi halkı Pesah’ı, yani ‘Mısır’dan Göç’ü kutlayacak. Son yıllarda ise yeni bir göç yaşanıyor.Bu sefer zulmün hedefinde Hristiyanlar, Kürtler, Ezidiler, Bahâîler ve elbette Yahudiler var.IŞİD bölgeyi işgal ettiğinde, Hristiyanlar şu seçeneklerle karşı karşıya kaldılar: Ya Müslüman olacak; ya kafaları kesilecek, taşlanacak ya da çarmıha gerileceklerdi.
Hayatlarını kaybetmekten korkan on binlerce Hristiyan, Kuzey Irak’a yöneldi ve Kürdistan’a iltica etti.Kürt kuvvetleri, evlerini korumak ve bu radikal tehdidi geri püskürtmek için yiğitçe savaşıyor.Aralık ayında, Kürt savaşçıları Sincar Dağı’ndaki IŞİD kuşatmasını kırdı; binlerce Ezidi ve Hristiyanın hayatını kurtardı.
Kürtler, IŞİD’e karşı savaşta en öncü güç durumundalar. Bu savaşta devasa bir cesaret ve yüreklilik sergiliyorlar.Kürtlerin uluslararası kamuoyunun desteğine ihtiyaçları var ve siyasi bağımsızlığı hak ediyorlar.”
Bu sözleri söyleyen İsrail’in en üst düzey yetkililerinden biri. Üstelik bu çağrıyı kapalı kapılar ardında değil; bütün dünyanın gözleri önünde yapıyor.
Ron Prosor, Kürtlere destek çağrısı yapan ve bağımsızlıklarının tanınmasını söyleyen tek İsrailli lider değil. Daha önce İsrail devletinin en tepesindeki isimler de aynı çağrıyı yapmıştı.
Geçtiğimiz yıl, Tel Aviv Üniversitesi’ne bağlı Moshe Dayan Merkezi’nde Kürd Çalışmaları Programı Başkanı Profesör Ofra Bengio ile yaptığım röportajda şu tespitte bulunmuştu:
“İsrail bağımsız Kürdistan’a olan desteğini çoktan açıkladı. En önemli üç İsrailli yetkili, yani Başbakan Benjamin Netanyahu, Cumhurbaşkanı Shimon Peres ve Dışişleri bakanı Avigdor Liberman bu mesele konusunda fikirlerini açıkça dile getirdiler. Kürtlerin bağımsızlık ilan etmeleri durumunda, İsrail bunu tanıyacak ilk devletlerden biri olacaktır.”
Ortadoğu devletlerinin iflah olmaz Kürdofobik tepkileri ve Batı’nın en azından şu anki duyarsızlığı ve sorumsuzluğunun yanında, İsrail’in Kürtlere uzattığı bu dayanışma eli tarihidir ve eşsizdir.
Kendisi de bölgede müttefik ve dost devlet arayışında olan İsrail’in bu eli havada mı kalacak?
Tarihleri boyunca sayısız baskı ve katliamdan geçmiş bu iki halkın kuracağı ittifak ve dayanışmanın, Orta Doğu’nun güvenliği, refahı ve gerçek barışın sağlanması yolunda yaratacağı devrimci sonuçları gözönünde bulundurmalıyız.
Kürtlerin gerçek dostları, topraklarını IŞİD’e açıp, çeteleri Kürt kadınlarının üstüne salan ve daha sonra Kürtler bunu protesto edince onları kurşunlayanlar değildir, olamaz.
Kürtlerin gerçek dostu ve potansiyel müttefiki, BM’de tüm dünyanın yüzüne karşı “Kürtlere destek verin, bağımsızlıklarını tanıyın” diye haykırabilenlerdir.
Bu el havada kalmamalı! Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.