Devlet Sadece Kürdler İçin Kötüdür\n\n“Devlet kötüdür, devlet istemeyiz, Kürtlerin devleti olmamalıdır, başka bir alternatife ihtiyacımız var!”demeyi, yurtseverlik veya “Kürt halkına dostluk” sananlara birkaç kısa sorum var:\nKürt devletini/federasyo.
“Devlet kötüdür, devlet istemeyiz, Kürtlerin devleti olmamalıdır, başka bir alternatife ihtiyacımız var!”demeyi, yurtseverlik veya “Kürt halkına dostluk” sananlara birkaç kısa sorum var:
Kürt devletini/federasyonunu “veba” ilan edenler, Güneybatı Kürdistan’ın 3 kantona bölünüp “özerklik” ilan etmesini neden kutluyorlar?
Elbette ki Güneybatı Kürdistan’daki Kürtlerin dün nüfus cüzdanından mahrum olarak yaşadıkları, adeta insan yerine konmadıkları dönemden sonra, herhangi bir siyasi statüye kavuşacak olma ihtimali bile adalet duygusuna sahip her insan evladını mutlu eder; bu tartışmasız bir gerçek.
Fakat Suriye’nin bütünlüğünü savunup “bağımsız devlet veya federasyon istemiyoruz” dedikten sonra özerkliği zafer olarak ilan etmenin anlamı nedir?
Kürt yurtseverleri şu soruyu kendilerine sormalı ve cevabı başkalarında değil; kendi vicdanlarında bulmalılar: Rojava`da bağımsızlık yanında çok çok daha geri bir siyasi statü olan özerkliği talep etmenin anlamı nedir? Üstelik daha fazlasını da edinebileceğimiz tarihi bir fırsat yakalamışken.
Peki ya Kürt halkını bağımsızlık/devlet taleplerinden soğutma kampanyasına destek olan “uzman”lara ne demeli? Bu çevrelerin sürekli tekrarladıkları slogan şu: “Kürtler bağımsız devlet istemesin, milliyetçilik devri bitti!”
Eğer bağımsızlık için ulusal/uluslar arası şartlar henüz hazır değilse, elbette ki başka alternatifler (federasyon gibi) düşünülebilir ve savunulabilir. Burada önemli olan, Kürtleri bir ülkeye sahip olma fikrinden soğutmamak, o umudu öldürmemektir.
Fakat aynı zamanda, ülkemiz için bağımsızlık fikrini, çocuğunu koruyan bir anne gibi yüreklerimizde saklayıp doğru zaman geldiğinde bu fikrin gerçek olması için, gerekli hazırlıkları da yapmalıyız.
Bir ulus için bağımsızlık istemenin en büyük gerekçesi, o ulusu işgalci ve sömürgecilerden korumaktır. Ki bu ulus, senelerdir işgalcilerin her türlü zulmüne tanık olmuş Kürtlerse, bu bir gerekçeden de öte; bir insanlık görevidir.
Sadece hak ve hürriyetlerini istedikleri için o kadar çok Kürt katledildi ki sömürgecilerin tek bir Kürd’ü bile elimizden almasına tahammül edemeyiz artık.
O yüzden bağımsızlık için şartlar henüz gelişmemişse, zamana ve uluslar arası desteğe hala ihtiyacımız varsa eğer; yapılması gereken, bağımsızlık talebinin ertelenmesidir; sözünü ettiğimiz çevrelerin yaptığı gibi yok edilmesi değil.
Yani nedir bu sürekli Kürtlere bağımsızlığı ve devleti öcü gösteren, onları bu idealden, bu umuttan uzaklaştıranların derdi?
Neden Kürtlerin bir ülkesi olsun istemiyorlar?
Eğer devlet bu kadar kötüyse - ki Orta Doğu’da Kürtlere hükmeden devletler kötüden de öte, canavardır – neden gidip yıllardır Kürtleri katleden Türk, İran, Suriye ve Irak devletlerine karşı diklenmiyorlar?
Orta Doğu’nun tüm bu totaliter, teokratik, despot devletlerinin yanında, Kürtlerin özgür ve demokratik bir ülkeye sahip olmaları neden kötü olsun?
Kürtlerin devlet sahibi olmamasını kendilerine amaç edinmiş çevreler, Büyük Kürdistan’ın özgürleşmiş tek parçası olan Güney Kürdistan’ı ısrarla ve inatla itibarsızlaştırmaya çalışırken, Irak hükümetini neden hiç eleştirmezler?
Devletin ne denli kötü olduğunu, neden sadece henüz ortada bile olmayan Kürt devleti söz konusu olduğunda hatırlarlar?
Dünyanın tüm devletsiz, ezilen ulusları bağımsız bir devlete sahip olmak için ellerinden geleni yaparken, neden Kürtleri bir ülke sahibi olma idealinden yabancılaştırmaya çalışırlar?
O pek dâhiyane “devletsiz” çözümlerini neden Filistinliler, Basklar, Katalanlar, Uygurlar, Çeçenler, Kırımlılar gibi başka halklara da önermezler? Neden?
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Filistin’e \"gözlemci devlet statüsü\" verildiğinde ve Filistin ilk kez BM’de oy kullandığında bayram edenler, aynı şeyi neden Kürtler için istemezler?
Mazlum ulusların özgürleşmesi için yakaladıkları fırsatlar nadirdir, tarihidir; kesinlikle kaçırılmamalıdır.
Ayrıca milliyetçiliğin veya ulus devletlerin sonunun geldiği gibi bir durum da söz konusu değildir.
İskoçya, geçen yıl İngiltere\'den bağımsızlık yoluna doğru bir adım daha attı; ülkenin geleceği için ‘hedef tanımı’ bildirisinde bağımsızlık planını ilan etti.
Yine Katalonya, 9 Kasım 2014\'te bağımsızlık yanlısı bir referandum yapma kararı aldı.
Bu iki bölgenin bağımsızlık için ihtiyaç duyduğu altyapı, Kürdistan’a göre elbette daha gelişmiştir. Ama Kürtler için devlete ve federasyona karşı olanlar yüzünden, Kürdistan’ın o kadar gelişememe, fikirsel ve altyapısal anlamda bağımsızlığa hazır olamama riski vardır.
İskoçya ve Katalonya eğer bugün bağımsızlığın eşiğine gelmişse, bunu “devlet istemiyoruz, devlet kötüdür, biz işgalcilerimizle kardeş kardeş yaşarız” diyerek elde etmediler.
Kürtler, dünyada daha fazla itibar ve onay kazanmak istiyorlarsa, daha tutarlı olmak ve kendi kaderini tayin hakkını talep etmek zorundalar.
Her yıl fikir değiştirerek, “ekolojik toplum”, “sınırların anlamsızlaştığı konferedal yapı” gibi muğlak ve soyut taleplerle değil; ayakları yere basan, güçlü, gerçekçi taleplerle dünyanın karşısına çıkmalılar.
Sürekli fikir değiştirdiğimiz ve mitolojik, romantik talepler dile getirdiğimiz sürece, dünyanın onayını ve desteğini yeterince kazanamayız; İskoçya ve Katalonya’nın geldiği seviyeye de gelemeyiz.
Kürt halkı, devrimci ve direnişçi bir halktır. Güçlü ve kararlı bir halktır. Bunun çok iyi farkında olan Türk devleti, Kürtlerin devrimci potansiyelini; gerçekdışı, hayalî ve dünyada henüz uygulanmamış projelerle yok etmeye çalışıyor.
Orta Doğu’da en büyük devrim, kuşkusuz ki Kürdistan’ın özgürleşmesiyle olacaktır. Kürtler için ve vicdan sahibi tüm insanlık ailesi için günümüzde bundan daha büyük bir devrim olamaz.
Bu devrimin gerçekleşmesini önlemek için devlet, Kürtlerin dikkatini ulusal özgürlük ve bağımsızlıktan alıp, “ekolojik-cinsiyet özgürlükçü-konfederal” vs. projelere, “sınırların gereksizleşmesi-anlamsızlaşması”, “tüm Orta Doğu’nun demokratikleşmesi” gibi belirsiz, onlarca yıldır devlet sahibi olan toplumların bile henüz gerçekleştiremediği planlara yoğunlaştırıyor.
Çünkü somut talepler dile getirmeyen, dünya gerçeklerinden kopuk bir Kürt devrimci, devlet için ne kadar tehdit olabilir ki?
Yukarıda saydığım projeler elbette ki değerli, insani yönü yüksek projelerdir. Çevrenin korunduğu, kadın haklarının kollandığı, çocukların güvende olduğu bir düzeni istemek, elbette kişinin büyük yürekliliğinin, duyarlılığının de göstergesidir.
Ama bunu isterken ve düşlerken, tüm bunları kendi yönetimimize yani federasyon ya da devlet gibi yüksek bir siyasi statüye sahip olmadan nasıl başarabileceğimizi de düşünmeliyiz.
Kendi ülkesini ya da federal yönetimini istemeyen bir toplum, hala Türk, Arap ve Fars yönetimlerine bağlıyken bu projeleri nasıl gerçekleştirebilir?
Daha geçtiğimiz aylarda Ankara Sincan Cezaevi’nde Kürt çocuk mahkûmlara uygulanan işkenceyi basından okuduk. İnsan hakları örgütleri, bu haber karşısında ayağa kalktılar; yürüyüşler ve basın açıklamaları yaptılar. Ama sonuç ne? Çocuklarımız hala cezaevlerindeler; hala işkence ya da işkence tehdidi altındalar.
Çocuk mahkumlara bile işkence ve tecavüz etmekten yılmayan, utanmayan, verilen tüm tepkilere aldırmaksızın işkenceyi adeta bir hobiye dönüştürmüş devletlere bağlı kalarak “ekolojik-cinsiyet özgürlükçü-konfederal yapı” yı kurabileceğimiz görüşünü destekleyenlere, tekrar ve tekrar, Türkiye, İran, Irak ve Suriye cezaevlerine bakmalarını öneriyorum.
Dostoyevski, “Bir toplumun uygarlık seviyesi, hapishanelerine girince anlaşılabilir” demişti.
Kürtlere hükmeden devletlerin cezaevleri, bize bu devletlerin medeniyet seviyeleri hakkında ne söylüyor? Kürtler, sonsuza dek, bu seviyeye mi mahkûm olmak istiyorlar?
Kürtler, dünyanın en çok işkence ve katliama uğramış halklarındandır. Ve bu halkın çocukları, özgür ve güvenli ülkelerine bir gün elbette kavuşacaktır. Tüm bu oyun ve hilelere inat… Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.