Kürdistan ve Kanton Meselesi

Belçika’da ise adli ve seçim kantonları vardır. Bu ülkede, 225 adli kanton bulunurken, her adli kanton, birkaç belediyeden oluşmaktadır. Her kantonda ise bir sulh hâkimi bu belediyeler üzerinde yargı yetkisine sahiptir. Bir de seçimlerin organize edildiği ve yine bir grup belediyeyi kapsayan 208 seçim kantonu mevcuttur.

Mustafa Acar

27.01.2015, Sal | 07:19

Kürdistan ve Kanton Meselesi
Makaleyi Paylaş
Kanton meselesi, son yıllarda Kürtleri yakından ilgilendiren ve – en çok da gelecek Kürt kuşakları için - hayati öneme sahip bir mesele.

Kanton, en yalın tanımıyla bazı ülkelerin idari bölümlerine verilen ad. Genel olarak, kantonlar eyaletlere kıyasla yüzölçümü ve nüfus açısından daha küçükler. Uluslararası çapta en çok bilinen ve en önemli kantonlar ise İsviçre kantonlarıdır.

Bu yüzden kanton kavramını anlamak için önce İsviçre kantonlarına bakalım.

İsviçre federal devletinde 26 kanton vardır. Kantonların en önemli görevleri sosyal yardımların, yasalara itaatin, kamu eğitiminin ve vergilendirmenin sağlanmasıdır. Her kantonun kendi başkenti, anayasası, parlamentosu, hükümeti ve mahkemeleri mevcuttur.

Yani her bir kanton, federal bir devlet gibi işlev görmektedir. Ama en önemlisi tüm kantonlar, İsviçre devletine bağlıdır. Yani tüm bu kantonlar toplanıp İsviçre’yi oluşturmaktadır.

Bazı kantonlarda Almanca veya Fransızca konuşulurken, bazı kantonlarda ise bu iki dil de resmi dildir. İtalyanca konuşulan bir kanton varken, Graubünden kantonunda Almanca, İtalyanca ve Romanşça konuşulmaktadır.

Kantonlar büyüklük, nüfus ve diğer özellikler açısından da birbirlerinden oldukça farklıdır. Örneğin; Cenevre kantonu sadece bir şehirden oluşurken, Uri gibi bazı kantonlar ise sadece dağ ve vadilerden oluşmaktadır. Kantonların büyüklüğü 37 km² ila 7105 km²; nüfusları ise 15.471 ila 1.244.400 arasında değişmektedir.

Kantonlar ayrıca farklı ülkelerde farklı işlevlere de sahipler.

Bosna Hersek Federasyonu da kantonlara ayrılmıştır. Bosna Hersek’in toplam 10 kantonu bulunuyor. Belediyelerden oluşan her kantonun kendi hükümeti ve başbakanı; her başbakanın ise kendi kabinesi mevcuttur. Ve yine tüm bu kantonlar, Bosna-Hersek devletini oluşturmaktadır.

Lüksemburg Büyük Dukalığı\'nda ise toplam 12 kanton bulunmaktadır. Lüksemburg\'daki 3 ilin bir altındaki yönetim birimleri olan bu kantonlar, Lüksemburg devletine bağlıdır.

Belçika’da ise adli ve seçim kantonları vardır. Bu ülkede, 225 adli kanton bulunurken, her adli kanton, birkaç belediyeden oluşmaktadır. Her kantonda ise bir sulh hâkimi bu belediyeler üzerinde yargı yetkisine sahiptir. Bir de seçimlerin organize edildiği ve yine bir grup belediyeyi kapsayan 208 seçim kantonu mevcuttur.

Şimdi Güneybatı (Rojava) Kürdistan’daki kanton deneyimlerine bakalım.

Birgün gazetesinde 21 Ocak 2015 tarihinde yayınlanan ve bir grup avukatın Rojava ziyaretlerini anlatan bir haber şu ifadeyi içeriyor:

“Rojava henüz tanınmadığı için pasaportlarımıza mühür vurulmuyor, onun yerine üzerinde “Suriye Cizire Kantonu Demokratik Özerk Yönetimi” yazan bir belge veriliyor.”

Yani Cizire dâhil bütün Rojava kantonları Suriye devletine bağlı ve bunun aksini talep eden bir beyanat Rojava’nın kanton yöneticileri tarafından henüz yapılmış değil.

Bu yazının kesinlikle “kanton karşıtı” ya da “Rojava karşıtı” olmadığını en baştan vurgulamak isterim. Tam tersi, derdimiz Güneybatı (Rojava) Kürdistan’ın en yüksek siyasi statüyü kazanarak Suriye’deki siyasi bunalımdan kurtulması.

Gültan Kışanak, 2012 yılında Akşam gazetesine verdiği bir röportajda şu haklı sözleri dile getirmişti:

“İran, Irak ve Türkiye\'deki Kürtlerin kendi iç dünyasından bakıldığında; Suriye Kürtleri daha çok korunması gereken bir küçük kardeştir. Çünkü nüfus olarak daha azdırlar, coğrafi olarak kendilerini savunma imkânlarından yoksundurlar ve çok baskı gördüler. Kimlikleri bile yoktu. Siyasi haklar bağlamında Kürtler diğer bütün yaşadıkları devletlerin içerisinde aynı sorunları yaşadılar ama Suriye\'deki Kürtler mazlumun mazlumudur. Onun için sadece Türkiye\'deki Kürtler değil; dünyadaki bütün Kürtler, Suriye\'deki Kürtlerin demokratik haklarını almalarından ve kendi kendilerini yönetebilecek imkânlara kavuşmalarından büyük bir memnuniyet duyacaktır.”

Kışanak sözlerini şöyle sürdürmüştü:

“Özerklik demek Suriye\'nin bölünmesi anlamına gelmiyor. Kürt Sorununu devlet sorunu ile özdeşleştirmek hem doğru değil, hem de gelecek perspektifi olmayan bir şey. Kürt Sorunu bir devlet değil; bir hak ve özgürlükler sorunudur.”

Kışanak’ın Suriye denetimindeki Rojava Kürtleri için sarf ettiği sözler ne kadar haklıysa, bu soruna sunduğu çözüm reçetesi de maalesef bir o kadar yetersiz ve yanıltıcı.

Çünkü Kışanak’ın sözlerinin tam aksine, Kürt sorunu bir devlet - daha doğrusu devletsizlik - sorunudur. Kışanak’ın 12 Eylül1980 darbesi döneminde fedakâr ve yurtsever bir Kürt kadını olarak Amed cezaevinde korkunç işkencelere maruz kalmasının sebebi Kürtlerin devletsiz olmasıydı. Kışanak’la birlikte 32 kadın mahkûmun uğradıkları işkenceleri anlattıkları “Eylül\'ün Kadın Yüzleri” adlı belgesel muhakkak izlenmelidir.

Yıllar sonra Kürtlerin Şengal’de, Şırnak’ta, Rojava’da hala kanlı saldırılara maruz kalmalarının sebebi yine bölünmüşlükleri ve devletsiz oluşlarıdır.

Şengal’deki Ezidi halkı IŞİD saldırısına uğradığında, Şengal zaten Irak’a bağlıydı ve Irak ordusu Ezidi halkını korumamıştı ya da koruyamamıştı.

Bugün Ezidi kadınlar pazar yerlerinde seks kölesi olarak satılıp tecavüze uğrarken, Şengal’in Irak’a bağlı kanton olması gerektiğini söylemek, Şengal’i Irak devletinin eline mahkûm etmek ve dolayısıyla tekrar IŞİD’e teslim etmektir.

Bölgedeki halkların güvenliğini sağlayan tek yönetim olan Güney Kürdistan’ı görmezden gelerek Kürtlere devletsizliği önermek, Orta Doğu coğrafyasında Kürtleri, Hıristiyanları, Mandeanları ve diğer tüm etnik ve dini toplulukları savunmasız bırakmak demektir. Çünkü eğer kantonlar Suriye ve Irak devletlerine bağlı olacaksa, kantonlarda yaşayan insanların can ve mal güvenliği de bu devletlere bağlı kalacaktır.

İsviçre Dışişleri Bakanlığına bağlı “swissworld.org” adlı resmi sitede şöyle bir bilgi verilmektedir:

“İsviçre’nin düzeni değiştirilemez değildir. Örneğin, 2002 yılında Cenevre ve Vaud kantonlarının vatandaşları, kantonların birleşip birleşmeyeceğine dair seçime davet edilmiş, birleşme teklifi ezici bir çoğunlukla ret edilmiştir.

Kanton değiştirmek isteyen bazı komünler de vardır. 1996 yılında bütün ülke, 70 kişilik nüfusu olan Vellerat köyünün Bern kantonundan ayrılıp Jura kantonuna bağlanma talebi konusunda oy kullanmış ve vatandaşların bu dileği gerçekleştirilmiştir.”

Esas önemli nokta tam da burası. Kantonların hangi devlete bağlı olacakları kadar, hangi coğrafyada ayakta kalmaya çalışacakları da göz önünde bulundurulmalı.

İsviçre ve ona komşusu devletler, dünyanın en demokratik devletleri. Fakat ne yazık ki Orta Doğu, Avrupa değil. Orta Doğu coğrafyası, hala insan hayatının son derece değersiz olduğu, her gün insan kanının su gibi aktığı bir Orta Çağ karanlığını yaşıyor.

Bir yanda neredeyse 100 yıldır Kürtleri bölme ve katletme konusunda ihtisas yapmış Türkiye, Suriye, İran ve Irak devletlerinin hüküm sürdüğü, diğer yanda IŞİD, El Kaide, El Nusra gibi kan emici terör örgütlerinin beslendiği ve cirit attığı bir coğrafyada Kürtler için devletsizliği önermek intihardan başka bir şey değildir.

Şu anda Kürdistan’ın her parçası özgürlüğe hazır olmayabilir; ulusal ve uluslararası koşulları gerçekçi bir şekilde değerlendirmeliyiz. Ama Güneybatı Kürdistan (Rojava) buna çok yakın, Güney Kürdistan’la birleşmeye de çok yakın. Rojava Kürtlerinin IŞİD’e karşı verdiği kahramanca mücadele, hem uluslararası kamuoyunun hem de Batı ülkelerinin desteğini kazanmakta. Bu desteği artırmanın yolu, devlet talep etmek ya da bölünmüş Kürdistan’ın birleştirilmesi için çabalamak olmalıdır.

Kürtlerin topraklarını işgal eden, en temel insan haklarını tanımayan, onlara nüfus cüzdanı bile vermeyerek hayatlarını felç eden ama en sonunda iç savaştan ötürü sıkıştığı için birkaç hak kırıntısı vermek zorunda kalan devletlere bağlı kalındığı sürece, söz konusu bölgelere “şehir” ya da “kanton” demenin pek de bir anlamı yoktur.

Kanton, “köşe” ya da “parça, bir ülkenin bölümü” anlamlarına gelen Fransızca “canton” kelimesinden türetilmiştir. Yani sözünü ettiğimiz Rojava kantonları esasen birer semt veya bölgedir. Ve asıl önemli olan bu bölgelerin hangi devletin parçası olacağıdır. Suriye devletine bağlı olacak Kürt şehirlerine “kanton” demek, onca kanlı mücadeleye ve zorluğa rağmen işgal altında kalışımıza sanki yüksek bir siyasi statü kazanmışız süsü vermeye yetmeyecektir.

İslami terör çetelerinin Irak ve Suriye’ye saldırmalarından sonra insanların Güney Kürdistan bölgesini en güvenli yer olarak seçip oraya sığınmaları, 4 parçadaki Kürtlerin yüzlerini nereye dönmesi gerektiğini göstermiyor mu?

Kürtlerin en büyük sorunu can güvenliğinden yoksun olmalarıdır; Suriye ve Irak’a bağlı kantonlar, bu güvenliği sağlayamazlar, hiçbir zaman da sağlamadılar. Kürt halkının can ve mal güvenliğini sadece Kürdistan koruyabilir.

Kürtler eğer Türkiye, Irak, İran ya da Suriye’nin parçası olarak kalmak isterlerse, sonsuza dek bu devletlerin yöneticilerinden aman dilemek zorunda kalabilirler. Ki bu devletlerin demokrasi ve özgürlüklerden ne anladıkları 100 yıllık tecrübelerle sabittir.

Kürdistan meselesi en çok da bu yüzden uluslararası platformlara taşınmalı ve ulusal talepler en yüksek seviyeye çıkarılmalıdır. Bunun için her Kürt birey ve örgüt elinden gelen mücadeleyi vermelidir. Bu yolda en büyük görev de Kürt yöneticilere düşmektedir.

Yani Kışanak ve başka birçok yurtsever Kürt siyasetçinin “bizim devlet sorunumuz yok” demesi maalesef gerçekleri yansıtmıyor. Bu sözleri eleştirmek ise herhangi bir parti ya da örgüte düşmanlık değildir; verilen can bedelli mücadeleyi en yüce zaferle taçlandırmak için sunulan bir fikirdir sadece. Ve fikirler tartışılmak içindir; linç edilip susturulmak için değil.

Kürdistan, kantonlarla da yönetilebilir. Bu tartışılmalıdır. Ama bu kantonlar hangi devletlere bağlı kalacak? Suriye’ye mi, Kürdistan’a mı?

Güneybatı Kürdistan’ı Güney Kürdistan yönetimine değil de, Suriye devletine yakın kılan nedir? Ve şu an yakalanan özgürleşme fırsatı, bir daha Kürtlerin karşısına çıkacak mıdır? Geç olmadan yanıt verilmesi gereken sorular bunlardır. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

10978 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:42:24
x