1962 yılındı Güneybatı Kürdistan’da yaşayan Kürtlerin %20’si Suriye devletinin yaptığı tartışmalı nüfus sayımı sonrasında vatandaşlıktan çıkarıldı.
Suriye hükümetine göre, Kürtleri vatandaşlıktan çıkarma sebepleri; 1945 yılında Hesîçe (Haseki) İline sızan Kürtlerdi. Suriye hükümeti, Kürtlerin çevre ülkelerden, özellikle de Türkiye’den, Suriye’ye giriş yaptığını iddia ediyordu. Ve Amuda ve Qamişlo gibi şehirlde çoğunluk oluncaya dek bölgeye yerleştirklerini ifade ediyordu.
Hükümet, ayrıca Kürtlerin illegal yollarla kendilerini nüfus dairelerine kaydettirdiğini söylüyordu. Hükümetin suçlaması şuydu: “Kürtlern niyeti, toprak dağıtımından yararlanmak için bölgeye yerleşmek ve mülkiyet edinmektir.”
Fakat İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Suriye hükümetini yalanlamıştı: Suriye’de hükümet, bölgenin yerli Kürtlerine “yabancı” diyerek yanlış bir beyanatta bulunuyor ve onları Suriye vatandaşlığından atarak insan haklarını çiğniyordu.
Yasadışı göçte artış olduğunu iddia eden Suriye hükümeti 5 Ekim 1962’de Haseki ilinde nüfus sayımı yapma kararı aldı. Hükümetin söylemine göre; tek amaçları, kayıtları temizlemek ve yabancı sızıntıları önlemekti.
Sonuç olarak, Suriye vatandaşlarının onaylı kayıtları yeni nüfus dairelerine eklenmişti. Geri kalanlar – ki içlerinde 100 bin Kürt de vardı – yabancı olarak kayıtlara geçirilmişti. Birçok kişi ya kendi kararlarıyla ya da başka sebeplerle nüfus sayımına katılmamıştı. Onların adı ise “kayıtsız” olarak kalmıştı.
O tarihten itibaren, devletsiz Kürtlerin sayısı 200 bine çıktı. Uluslararası Mülteci Örgütü’ne göre, Suriye’de 300 bin devletsiz Kürt var.
Fakat Kürtler arasında tam rakam hala tartışma konusu ve yaygın olan fikir, devletsiz Kürtlerin sayısının yaklaşık olarak 500 bin olduğu yönünde.
Yakın bir tarihte yapılmış bağımsız bir araştırma, Güneybatı Kürdistan’da en az 300 bin devletsiz – yani yaşayan ölüden farksız – en az 300 bin Kürt olduğunu açıkladı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), bu özel nüfus sayımının keyfi bir şekilde yapıldığını; aynı aileye mensup kişilerin birbirinden ayrılarak sayıldığını ve ayrı kategorilere koyulduğunu rapor etmişti.
Yine HRW’nin raporuna göre, aynı aileden bazı Kürtler vatandaş sayılırken, bazıları ise yabancı olarak kayıtlara geçirilmişti. Suriye ordusunda görev yapan Kürtler vatandaşlıktan atılırken, görevlilere rüşvet verenler vatandaşlıklarını korumayı başarmıştı. Bu bile, sayımın ne kadar belirsiz ve adaletten uzak bir şekilde gerçekleştirildiğinin bir göstergesidir.
Peki Kürtlerin vatandaş olmamasının sonuçları ne oldu?
Nüfus cüzdanı bile olmayan Kürtler, pasaport ya da geçerli başka bir seyahat belgesi alamayacaklarından, başka ülkelere gidebilmeleri mümkün değil.
Suriye’de, Hasiki ili dışında Kürtlerin devlet kurumlarında çalışmaları mümkün değil.
Suriye vatandaşlarıyla yasal evlilik yapmaları yasak.
“Yabancı” olarak kaydedilmiş Kürtlerin oy kullanma ya da seçimlerde aday olma gibi bir hakları yok.
Üniversiteye girebilmeleri durumunda ise ağır baskılara maruz kalıyor ve büyük ihtimalle yükseköğrenim diploması alamıyorlar.
Kendi şehirlerinin dışına çıkmaları bile zor olan Kürtler, hayatın her alanında zorluk ve ayrımcılık yaşıyorlar.
Peki, Suriye’de iç savaş başladıktan sonra ne oldu?
Baas rejimi, ülkede büyük bir savaş patlak verdikten sonra, nüfus cüzdanı olamayan ve insandan sayılmayan Kürt vatandaşlarını neyse ki hatırladı (!)
Esad, Haseki ilinde yabancı olarak kayıtlara geçirilen Kürtlere vatandaşlık verecek olan “49. Kararname”yi imzaladı.
Fakat, sorunlar bitmedi elbette.
Yine bağımsız bir rapor, bu kararnamenin ardından nüfus cüzdanı verilen Kürtlerin sayısının 6 bini geçmediğini ifade etti.
Aynı rapor, nüfus cüzdanı verilen bir Kürd’ün sözlerini şöyle aktarıyordu: “Nüfus cüzdanıma kavuştuğum için mutluyum. Fakat süreç tamamlanana kadar, bu uygulamanın niyetine tam olarak güvenmeyeceğim. Nüfus cüzdanım verilmeden önce, bir mülakata girmem gerekiyor ki bu mülakat devlet güvenlik görevlileriyle; şüphesiz ki sorgulama ve tehditlerle yapılıyor. Fakat vatandaşlık bir ayrıcalık değildir, bu benim hakkımdır.”
Esad, geçtiğimiz ay, Kürtlerin durumu savaştan sonra konuşulacak ve büyük ihtimalle bir referandumla belirlenecek diyordu.
Görünen o ki, Rojava’daki Kürt yöneticilerin bu öneriyle bir sorunu yok.
Ekim ayında verdiği bir röportajda, PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Suriye'de Esad'sız bir denklemde çözümün zor olduğunu söylüyordu. Müslim, 'Esad'sız bir çözüm demek 2 milyon Alevi'nin öldürülmesi anlamına geliyor' diyordu.
Evet, El kaide canileri değil Suriye’yi; dünyada 5 karış toprağı bile yönetmesin.
Elbette, Aleviler ve bölgenin bütün etnik ve dini toplulukları güvenlik ve özgürlük içinde yaşasın.
Fakat yöneticilerimiz artık şu gerçeği anlasınlar: Evet, Suriye’yi kimin ve nasıl yöneteceğine Suriye halkı karar vermelidir.
Ama biz Suriye değiliz. Biz Kürdistan’ız. Ve esas sorumuz şu olmalı: Kürdistan’ı kim yönetecek, Kürdistan’da kim söz sahibi olacak?
Artık Baas rejimine şunu söylememiz gerekir: “Şu saatten sonra vereceğin vatandaşlığı da istemiyoruz. Gelecekte komşu halklar olarak elbette eşitlik temelinde ilişki kurmayı düşünebiliriz ama öncelikle bizi Güney Kürdistan’da bekleyen kardeşlerimiz var. Artık bizler dünyanın özgür vatandaşları olarak Kürdistan güneşinin doğuşunu izleyeceğiz.”
Bir daha aynı felaketleri yaşamamak için, 4 parça Kürdistan’da esas hedefimiz bu olmalıdır.
Saygılarımla... Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.