Paris Katliamında Cemaat Parmağı

<!--[if gte mso 9]><xml><br/> <o:OfficeDocumentSettings><br/> <o:TargetScreenSize>800x600</o:TargetScreenSize><br/> </o:OfficeDocumentSettings><br/></xml><![endif]--><br>.

Özgür Herekol

14.01.2014, Sal | 12:53

 Paris Katliamında Cemaat Parmağı
Makaleyi Paylaş

Son dönemde tartışmaya başlanan ilginç konulardan biri de Fethullah Gülen Cemaatı’nın Paris katliamındaki rolü. 3 Kürdistanlı kadın devrimcinin her türlü siyasi ölçü, ahlaki kural ve mücadele hukuku çiğnenerek hunharca, kalleşçe ve namertçe katledilmesi şüphesiz önemli siyasal bir olay. Siyasi neden ve sonuçları bir tarafa, insanlık ve vicdan açısından da utançverici ve mutlaka aydınlatılması gerekiyor.
Elimizde henüz Cemaat’ı direkt olarak suçlamak için yeterli hukuki delil mevcut değil. Zaten bu tür olaylarda tetikçilerin arkasındaki katilleri birebir açığa çıkarmak pek mümkün olmuyor. Örneğin Ağca kendini mesihliğe vurup gerçekleri itiraf etmediği, işin içine birde KGB ve Bulgar gizli servisini karıştırdığı için Papa suikastı tam olarak aydınlatılamadı.

Ömer Güney’in de benzer bir tavır sergilediği söyleniyor. Ancak günümüzde teknoloji o kadar gelişmiş ki Ömer Güney itiraf etmese de önemli bazı sonuçlara ulaşmak pekala mümkündür. Tabi bunun için ilgili mahkemenin, bu arada Fransa devletinin katliamı gerçekten aydınlatmak istemesi ve bu konuda güç ve imkanlarını kullanması gerekiyor. Mahkeme ve Fransa Devleti bunu yapıyor mu? Dava üzerinde gizlilik tedbiri uygulandığı için yapıp yapmadığını, yapıyorsa da ne derece yaptığını bilmiyoruz.

Fakat Paris Katliamı’nın kaynağının Türkiye olduğu kesindir. Ömer Güney’in geçmişinin Ülkücü olması, Almanya’da da Alperenlere takılıyor olması yine Türkiye ile sıkı ama gizli bağlantılarının bulunması bu tespiti doğruluyor. Ömer Güney tamamen örgütlü bir temelde Kürt ve PKK ortamına sızdırılmıştır. Eskiden ülkücü veya Türk milliyetçisi olup da sonradan PKK saflarına katılan ve mücadelede şehit düşen insanlar yok değil. Ama onlar geldiklerinde kendilerini gizlememiş, öz eleştiri yaparak saflara katılmışlardır. Ömer Güney’de böyle bir geliş yok.

Üstelik en zayıf noktadan, herkese açık olan bir halk derneğinden sızıyor. Her işe, her eyleme koşuyor. Aktif bir görüntü segiliyor. Çevreye, dernek yönetimine güven veriyor. Örgütlü ve planlı olmayan bir kişi karşıt olduğu bir ortam ve yapı içinde kendini bu kadar ustaca gizleyemez.

Örgüt yeterli güvenlik tedbirleri almadığı ve böyle bir sızmaya engel olamadığı için eleştiriliyor. Dernek ortamına bu tür bir sızmanın engellenmesi mümkün değildir. Kişi ancak şüpheli davranışlar sergilerse özel bir takım tedbirler geliştirilebilir. Yoksa her derneğe geleni ince eleyip sıkı dokursan kitle dernekten kaçar. Nihayetinde dernek dar bir ihtilal örgütü değildir. Ama bu şahsın PKK’nin yönetici kadrolarının bu kadar yakınına sokulması ve onları katletmesi önlenebilirdi. Avrupa’da şimdiye kadar PKK yöneticilerine karşı bu tür suikastler yapılmamıştı. Belki de Türk Gladyosu yapmaya çalışmış ama başaramamıştı. 2000 yılında Almanya’nın Murat Karayılan’a suikast hazırlığı içinde olan iki Türk istihbarat elemanını yakalayıp sınırdışı ettiği basına yansımıştı. Bu da gösteriyor ki Türk istihbaratı bu yönlü bir takım çabalar içinde olmuştur. Ama yine de bugüne kadar Avrupa’da bir PKK yöneticisinin suikaste kurban gitmemiş olması ciddi bir duyarsızlık ve tedbirsizlik yaratmıştır. Yaşanan barış süreci, katledilen devrimcilerin kadın oluşları –Kadınlar bir çok nedenden dolayı böyle bir saldırı beklemeyebilirler- da bu tedbirsizlikte bir etkendir.

Peki Cemaat’ın bu katliamda ne gibi bir rolü olabilir, yada vardır?

KCK eş başkanlarından Cemil Bayık Cemaat’ın PKK düşmanlığından hareketle Ömer Güney-Alperenler-Cemaat bağlantısına dikkat çekerek bu katliamın yeşil gladyonun işi olduğunu söylüyor. Cemaat ise kendilerinin şiddetten uzak sivil bir hareket olduğunu savunuyor. Burada Cemaat’ın katliamla bağını doğru kurabilmek için, Cemaat’ın iktidar ilişkisi ve anlayışına bakmak yeterlidir. Doğru, Cemaat’ın bir askeri kanadı yok, amaç ve hedeflerini kendi ordusu ile gerçekleştirmiyor. O esas olarak devlete, onun emniyetine, idari sistemine, yargısına, istihbaratına, hatta kemalizmin kalesi sayılan orduya sızarak, stratejik noktaları elegeçirerek, karşıtlarına şiddet uyguluyor ve katlediyor. Onun yöntemi ve taktiği bu. Özcesi Cemaat polis eliyle şiddet uygulayıp cinayet işliyor. Pekala Mit veya derin bir yapı aracılığıyla da her türlü suikasti yapabilir.

Cemaat’ın PKK’ye karşı özel bir düşmanlık beslediği Fetullah Gülen’in PKK’ye yaptığı beddualardan anlaşılmaktadır. Fetullahçıların rakip ve düşman gördüklerine karşı mücadele yöntemi salt beddua etmekten ibaret değil, işi öyle Allaha havale etmedikleri kesin. Zaten Fetullah’ın bedduası Cemaat için bir saldırı emri niteliğindedir. PKK’nin Kürdistandaki varlığı, Cemaat’ın Kürtleri din demogojisi ile kandırıp Türk Milliyetçiliğinin yedeğine alması önünde aşılmaz bir duvardır. Aslında onları başarısız kılan belki de tek engeldir. PKK’nin ateist, dinsiz-imansız bir parti olduğunu propaganda etmekle bir sonuç alamayacaklarını AKP iktidarı sürecinde anladılar. Ne yaparlarsa yapsınlar Kürt Halkı Gülen Cemaatı’na ilgi göstermedi. Göstermiyor. Hatta Cemaat’ın bazı imamlarının PKK tarafından öldürüldüğü iddia edildi. Cemaat ise Fethullah’ın bedduasından sonra KCK operasyonlarını başlatıp, nerdeyse BDP’lilere selam vereni bile KCK’den içeri attırdılar. Cemaat’ın sözcüleri basın-yayın aracılığıyla KCK operasyonlarının ne denli isabetli olduğunu ve PKK’yi tasfiye etmenin en kutsal görev olduğunu vaazedip durdular. O zamanlar bu konuda hükümet ile tam bir mutabakat halindeydiler. Ahmet Şık’ın dediği gibi dokunan yanıyordu. Polis ve yargı gerçek anlamda İmam’ın Ordusu gibi hareket ederek, meydanda muhalif namına ne varsa herkesi kırıp geçirdi.

Tam da bu noktada Cemaat’ın medyadaki sözcüleri ve stratejistleri PKK’in tasfiyesi için PKK’nin yönetici kadrolarına suikast yapılmasını gündeme getirip tartışmaya başladılar. Türk devletinin gizli olarak bunu sürekli yapmak istediğinden şüphem yok. Devlet zaten geçmişte binlerce legal siyasetçiyi ve yurtseveri jitem eliyle katletmişti. Ama inkar ediyordu. Bu sefer açık açık suikast yapalım diyorlardı. Mossad’ın Filistin liderlerine yönelik başarılı suikastlerine imreniyor, Rus istihbaratının Çeçen komutanları ta gelip istanbul’da öldürmelerini emsal gösteriyor ve İran’ın Avrupa’nın göbeğinde İran KDP’sinin liderlerini nasıl avladığını gıpta ile anlatıyorlardı. KCK operasyonları ile tatmin olmayan Cemaat’ın görüşü PKK yönetimine korku salacak ve onları pasifize edecek suikastlerin yapılması yönündeydi. Paris Katliamı’nın bu tür tartışmaların ardından geçekleşmesi manidardır.
Ben tam da bu yazıyı yazarken İnternete Ömer Güney’e ait olduğu söylenen bir ses kaydı düştü. Bu ses kaydının Ömer Güney’in isteği üzerine bir akrabası tarafından yayınlandığı söyleniyor. Ömer Güney’in kendisine sahip çıkılmadığı için bu ilişkiyi deşifre etme kararı aldığı ileri sürülüyor. Orada Ömer ile iki MİT mensubunun suikast üzerine kendi aralarında yaptıkları konuşmalar yer almaktadır. Ancak bu konuşmalarda birincil hedefin Nedim Seven (Behzat), ikinci hedefin Şiyar, üçüncü hedefin de Sakine cansız olduğu görülüyor. Anlaşılıyor ki ilk ikisini gerçekleştirme fırsatı bulunamamış, nisbeten daha tedbirsiz ve korumasız durumda bulunan Sara’ya yönelinmiştir. Bu konuşmalarda ilginç bir ayrıntıyı daha öğreniyoruz. Sakine Cansız’ın o sıralar görevden alınmış olduğunu. Bu ne derece doğrudur bilmiyoruz. Eğer doğruysa, Sara olaya çok daha tedbirsiz ve korunaksız yakalanmış demektir.

Ancak bu ses kaydı olayının tam da Cemaat ile hükümet arasındaki savaşın kızıştığı, Öcalan’ın ‘Darbeciler bizim bu darbe ateşinin üzerine benzin dökmeyeceğimizi bilmelidirler’diyerek bu çatışmada hükümetten yana tavır koyduğu ve Cemil Bayık’ın da Paris Katliamının arkasında Cemaat var dediği bir zamana denk gelmesi kafalarda soru işareti yaratıyor.

Zira bu ses bandıyla Hükümet ve MİT katliamın zanlısı olarak lanse ediliyor. Kişi olarak ben bu olasılığı gözardı etmiyorum. O günkü koşullarda Cemaat ile Hükümet, dolayısıyla MİT ile Cemaat bu konuda mutabakat içerisindeydi. Katliamdan ortaklaşa sorumludurlar. Olay duyulur duyulmaz ağız birliğiyle hemen iç hesaplaşma deyip kendi suçlarını PKK’nin üzerine yıkmaya çalıştılar. Bu ses bandı Cemaat’ı temize çıkarma amacıyla da servis edilmiş olabilir. Belki de Ömer Güney bununla kendi azmettiricilerine bazı mesajlar vermektedir. Bunun altından neyin çıkacağını hep birlikte göreceğiz. Her şeye rağmen bunu katliamın aydınlatılmasına yarayacak ciddi bir durum olarak görüyorum.

Eğer Hükümet kendisini temize çıkarmak istiyorsa, bunun yolu Ömer Güney’in şifreli telefon numaralarıyla kimlerle ve neyi konuştuğunun .açıklanmasıdır.
Bunu açıklamazsa Paris Katliamının sorumlusu Hükümettir.

Özgür herekol

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
6963 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:33:10
x