(Şeyx Sêid Kıyamına Hamidiye Alaylarının Dolaylı Etkisi ve Sosyolojik Değerlendirme Açısından Bir Deneme)
Yazının birinci bölümünde aşağıdaki üç maddeyi gündeme taşımıştık.
a) Şeyx Sêid kıyamının gerçekleştiği yöresel alanın toplamına bakıldığında Varto, Karlıova ve Hınıs’ın belli yerleri dışında Hamidiye alaylarının oluşturulmadığı görülmektedir. Bingöl, Palu, Hani, Lice, Piran Ergani ve Genç gibi yerler Hamidiye alaylarının oluşturulmadığı alanlardır.
b) Devlet aklının Şeyx Sêid’i Piran\'da kıyama zorladığı dikkate alınırsa seçilen yerin eski/Hamidiye alayları askeri deneyimine sahip olmayan aşiretlerin yerleşik olmasını devlet aklı açısından nasıl okumalıyız.
c) Kıyamın gerçekleştiği alanın büyük bölümünün Kırd/Zaza bölgesi olmasına özel bir anlam yüklemek mümkün müdür? Eğer mümkün ise devlet aklının bu alanı seçmesinde hangi argümanların aranması gerekir.
Üç maddeyi gündeme alarak bunlardan birinci maddeyi şu noktada ele alıp “Hamidiye Alaylarının Osmanlı açısından kuruluş gerekçeleri ve Şeyx Sêid Kıyamının gerçekleştiği yörelerden kurulmayışının nedenleri şöyle sıralanabilir” sorgulamıştık. Yani “Kürdistan’da Hamidiye Alaylarının kuruluş gerekçelerini dikkate olarak Şeyx Sêid kıyamının gerçekleştiği mekânsal alan üzerinden düşünüp bu alanda Hamidiye Alaylarının neden kurulmadıklarını sorgulamıştık. Şimdi kalan iki başlığı birleştirerek konuya devam edelim.
Hamidiye Alayları 1908 yılında revize edilip süreç içerisinde ortadan kaldırılarak yerlerine Aşiret Alayları ikame edilmiştir. Ancak kıyamın gerçekleştiği Kırd/Zaza bölgesi bu türden geniş aşiretlerden oluşmayıp bölgede “âşir” olarak tanımlanan ve birkaç köyden oluşan küçük yapılanmaların hâkim olduğu yerlerdir. Ki yörede bu âşirlere de mensup olmayan bağımsız köylerin varlığı da azımsanmayacak kadar fazladır. Bu durum konuyu farklı şekilde değerlendirmeyi gerektiriyor.
Yörenin bu toplumsal yapılanması doğal olarak güçlü askeri birliklerin oluşturulmasına imkân vermeyen sonuçlar ortaya çıkarır. Ki Kırd/Zazalar başkalarının egemenliğini kolay kabul edebilen bağımsızlıklarından taviz veren bir mizaca sahip değiller. Mizaçları gereği kendi başlarına buyruk bir yapı arz etmektedirler. Bu durum ise düzenli askeri birlik altında toplanmak yerine bireysel güçlerine güvenerek kendi başlarına hareket etmenin daha doğru olacağını tercih etmelerine sebep oluşturmuştur.
Bu nedenle yörede Hamidiye veya aşiret alaylarından kalma ağır silahların varlığından ve askeri disipline alışkın bir kitlenin varlığında söz etmek mümkün görünmüyor. Ki Şeyx Sêid Hınıs, Varto, Kanireş, Çan, Çabakçur, Dareheni, Murtazan yoluyla Piran’a varmıştır. Yol boyunca toplantılar düzenleyerek fikir alış verişinde bulunduğu herkesin malumudur. Ancak Devlet bu güzergâh üzerinde en küçük tacizde bile bulunmamış ve kör sağırı oynamıştır. O halde yukarıda sorduğumuz sorunun anlamı buradan yola çıkıldığında netleşebilir.
Güzergâh dikkate alındığında güçlü Aşiret Alaylarının etkisinin giderek azaldığı bir alana gidiş söz konusudur. Devlet aklı her zaman kendisine mukavemet edecek gücün az ve sınırlı olmasını tercih eder. Dolayısıyla devletin bu seçeneği Azadi’nin planlamalarından haberdar olmaya başladıktan sonra seçenek olarak bir tarafa kaydettiğini kolaylıkla ileri sürmemiz mümkün olacaktır.
Gerçi kıyam öncesinde bu bölgede âşirlerden oluşturulmuş birliklerin varlığına da tanıklık etmekteyiz. Ki 1916 yılında Osmanlı ile Rusya savaşa tutuştuğunda bu yörenin kendi topraklarını savunmak üzere âşir reislerinin komutasında savaştıklarını biliyoruz. Savaşın sınır bölgesi olan Bogloon/Solhan – Kiği hattında yöreden birkaç örnek vermek mümkündür. Solhan âşirinden Mıhmed Eli Çeto, Zikti âşirinden Heci Sadıq Beg/Kolos Ağa, Arçenli Mahmud Beg, Gincli Mıhmed Beg ve Melekan Şeyxi Şeyx Abdullah birer tabura komuta eden binbaşı rütbesindeydiler. Yine Palu bölgesinden Şeyx Şerif kaymakam/yarbay rütbesiyle komutanlık yapmıştır. Bu yörede halk arasındaki anlatımlarda oluşturulmuş bu milis kuvvetlerinin kahramanlıkları ve kayıpları ifade edilmektedir. (Kenan Fani Doğan)
Devlet aklının bu verilerden hareketle kıyamı dar bir alanda boğmayı planladığı görülmektedir. Yörede “âşir” milislerinden kalma silahların varlığı yadsınamaz. Ancak devlet bunlarla baş edebileceğini hesaplayarak kıyamın daha steril olan bu bölgede patlaması için elinden geleni yapmıştır. Rusya ile olan savaş bölgesindeki bu yöre milislerinin tümü kıyama destek vermelerine rağmen askeri disiplinden uzak olmaları sonuç alınmasını güçleştirmiştir. Bununla birlikte “âşir”lere mensup olmayan köylerin destekleri de yine bu “âşirlerce” bir şekilde engellenerek minimize edilmiştir. Örneğin mensup olduğum köyün kıyama katılımı söz konusu ancak çevresindeki bir âşire mensup olanlarca bu katılım engellenmeye çalışılmış araya Melekân Şeyxi Abdullah’ın araya girmesiyle sonuca bağlanabilmiştir.
Kıyamın sonuca ulaşamamasında bir diğer önemli etken ise Azadi örgüt liderlerinin Devletçe hapis ve idam yoluyla tasfiye edilmeleridir. Bu da askeri planlama ve bilginin eksik olmasına yol açmıştır. Cibranlı Xalıd Beg ve Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Begin tutuklanarak kıyam sürecinde idam edilmeleri bu etkenin açığa çıkmasıdır.
Bir diğer etken ise yöredeki Alevi Kürdlerin bir şekilde kıyamdan uzak tutulmalarıdır. “Osmanlı küçük çaplı aşiretleri/âşirleri bu yapılanmada ya dikkate alma ihtiyacı hissetmedi ya da büyük aşiret güçleriyle denetleyebileceğini varsaydı. Özellikle de inanç ve mezhep boyutunun dikkate alındığı görülüyor” değerlendirmesini bir önceki bölümde yapmıştık.
Yezidi ve Alevi Kürdlerin bağımsız Hamidiye alayları kurmalarına imkan verilmediğini belgelere dayanarak biliyoruz. Ancak Varto Alevilerinin bu yöredeki Aşiret Konfederasyonu içine, Yezidi Kürdlerde Milli Aşiret Konfederasyonuna dâhil edilerek oluşturulan Aşiret Alaylarında yer almışlardır. Ki bu aşiret alaylarının yapılanmasında “bir kol Sünni Kürdlerden oluşturulurken diğer kol Yezidi veya Alevi Kürdlerden” oluşuyordu. Devlet aklı Kırd/Zaza olan Alevi bölgesini de dolayısıyla bu şekilde farklılaştırılmaya çalışılmış ve kıyam sürecinde tarafsız kalmalarını sağlamıştır.
Bunun yeterli olmadığı yerlerde ise algı operasyonlarına başvurulmuştur. Örneğin birçok kaynakta yer alan “ Şeyx Sêid’in Seyid Rıza ile konuyu görüşmeye gittiği ve akşam onurlarına verilen yemek için hayvanların kendi adamlarınca kesilmesini istediği” şeklindeki bilgi doğru değildir. Ki Şeyx’in Varto Piran güzergâhı biliniyor. Bu durumda Dersime uğramadığı açıktır. Ancak Kıyam sırasında Elazığ alındığında bir heyetin Hüsenik’te Hasan Hayri Beyle görüştüğü ve Seyid Rıza ile görüşmek istediklerini ama bu görüşmenin ortaya çıkan sonuçlardan dolayı gerçekleşmediği de biliniyor. Dolayısıyla Kırd/Zaza Alevilerin kıyama iştirakleri bu şekilde engellenmiştir.
Sonuç:
Kıyamın nispeten Kırd/Zaza bölgesiyle sınırlı kalmasının altında Devlet aklının hangi planlama ile çalıştığının göstergesidir. Ki burada özetlemeye çalışırsak şu noktaları görürüz.
- Askeri disipline alışkın olmayan ve kendi başlarına buyruk yaşamayı seven küçük âşirlerin yaşadığı Kırd/Zaza bölgesinin özellikle seçildiğini
- Hamidiye ve Güçlü Aşiret Alaylarının oluşturulmadığı bir alana sıkıştırılması Silah ve teçhizat eksikliğine yol açma isteğinin ön planda tutulduğunu
- Güzergâh üzerinden bakıldığında askeri disiplin ve teçhizattan nispeten en yoksun olan yerin seçildiğini
- Mezhepsel farklılığın devreye girme ihtimalinin en düşük olduğu Varto, Hınıs ve Karlıova yerine bu tür birlikte yaşamın olmadığı bir yer olan Piran’ın seçildiğini görmekteyiz.
Bütün bu veriler Devletin Azadi planlamasından haberdar olduğu günden itibaren aklını devreye soktuğu sonucuna bizi götürmektedir. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.