Bir toplumun Tarih arenasında varlık kazanmaması için gerekli ön koşul geleceğe yönelik oluşturulan beklenti ve hedeflerde gizlidir. Beklenti ve hedeflerinin gerçekleşmesi o topluma mensup bireylerce ortaklaşa oluşturulan değer ve normlara dayanarak varlık kazanan toplumsal yapılarla mümkün olabilmektedir. Toplumların hedeflenen geleceğe ulaşma yolu, toplumca ortaya konulan tarihsel yapılanmaların ortak çaba ve uğraşla güncellenmesiyle mümkün olabilir. Yani toplumun tarihsel varoluşunu günün reel koşullarına kadar taşıyan toplumsal yapılanma unsurlarının dikkate alınması elzemdir. Bu durum ancak toplumdaki ortak çabalarla orantılı biçimde gerçeklik kazanabilir. Toplumun ortak çabalarıyla oluşturulan bu gerçeklik o toplumun gelecekte dünya milletleri içerisindeki yerini almasına yol açar.
Tarih sahnesinde yer alışlarıyla neredeyse Ortadoğu’nun en eski kavimlerinden biri de Kürdlerdir. Buna rağmen Kürdler dünya milletleri içerisinde bugün hakkettikleri yeri alamamış durumdadırlar. Kürdler bugün dünya milletleri içerisinde hak ettikleri yeri alma uğraşı vermektedirler. Ancak bu geleceğin inşasına çalışırken tarihsel geçmişlerinden miras aldıkları çeşitli açmazlarla da karşı karşıyadırlar. Kürdler açısından gelecek inşasına yönelmek bu açmazların ortadan kaldırılmasını kaçınılmaz bir zorunluluk haline getirmektedir. Kürdlerin karşı karşıya oldukları tarihsel açmazları çözme becerisi geliştirmeleri pekâlâ mümkündür. Ancak günümüz açısından durum ele alınınca tarihsel açmazların an be an güncellendiğini ve hala kullanılmaya devam ettiğini görmekteyiz. Bu rağmen Kürdlerin karşı karşıya olduğu tarihsel açmazların çözümü zor olsa da olanak dışı değildir.
Kürdlerin karşı karşıya olduğu tarihsel açmazların kilit noktasını “alan koruma” düşüncesine dayanan toplumsal yapılanma oluşturmaktadır. Kürdler açısından tarihsel bir dinamik olarak karşımıza çıkan “alan koruma” anlayışıyla şekillendirilmiş toplumsal bir yapılanma biçiminin varlığı inkâr edilemez. Ancak Kürdlerin bunu sosyal genetik yoluyla günümüzün kurumsal yapılarına taşımışları sorunun mirengi noktasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu tarihsel açmazın günümüz toplumsal yapılanmasını şekillendiren kurumlar aracılığıyla devam ettirildiğini görmekteyiz. Bu yapılanma biçiminin günümüze güncellenerek oluşturulan siyasal yapılar üzerinden kullanılma alışkanlığının devam ediyor olması sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. Ancak Kürd siyasal yapıları arasından ortak hedef ve beklentilerin oluşması halinde bu tür tarihsel açmazların çözümünün kolaylaşacağını da unutmamak gerekir.
Toplumlar için gelecek, uluslaşma/millileşme bilinciyle doğrudan orantılıdır. Kürdlerin karşı karşıya oldukları sorun ve açmazlar bu bilincin şekillenmesi önünde engeldir. Buna rağmen çözümüne yönelik düşünce ve görüşlerin milli bir mutabakatla tartışılmasını da zorunlu kılmaktadır. Kürd siyasi yapılanmalarının her biri kendi mahallesinden bakarak soruna mutlak çözüm reçetesinin kendisinde olduğunu dayatma davranışı sergilemektedir. Bu durum ise sorunu çetrefilleştirmektedir. Yani hem sorunun çözümünü zorlaştırmakta hem de açmazın ortadan kaldırılmasına yönelik bir umutsuzluk aşılamaktadır. Doğal olarak bugün yapılması gereken şey bu umutsuzluğun umuda çevrilmesi yönünde eylemler geliştirmektir. Bu nedenle de her Kürd siyasal organizasyonunun el ele vererek hareket etmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Hedef Kürdlerin gelecek inşası olduğuna göre, bu hedef için yapmaları gereken şey, tüm Kürd siyasi meşreplerinin kendisi olarak gelecek inşasına katılmasıdır. Renklerini buna yansıtmaları gerekir. Lakin bu arzusunu gerçekleştirmeye çalışırken kendi bakışını mutlaklaştırmamalıdır. Hedeflenen ortak gelecek doğrultusunda diğerlerine bakışını dayatmadan üzerine düşeni yapması zorunluluk arz ediyor. Çünkü ötekini kendisine benzetmeye çalışarak belirlenen gelecek hedefinde yer alma isteği bir anlamda ötekine tahammülsüzlüğün de göstergesi olacaktır. Bu anlayışla hareket edilmesi halinde toplum içinde siyasi meşreplerin hareket sınırını genişletme yerine daraltan yapılara yol açacaktır.
Karşısındakine yönelik tahammül sınırını daraltanlar ise gerçek hedefe değil kendi çözümlerine odaklanırlar. Kendi çözümüne odaklananlar dayatma mantığını önemserler. Ürettikleri çözüm biçimini de mutlak doğru yol olarak algılayarak, toplumsal farklılıkları görmeden toplumu tek tipleşmeye doğru sürüklemeye neden olurlar. Oysa Kürdlerin tarihsel geçmişi dikkate incelendiğinde görülecektir ki tek tipleşmeye yönelik çabaların hiçbir zaman kabul görmediğidir. [1] Dolayısıyla her meşrep ortaya konulan/konulacak görüş ve düşüncelerden payına düşeni almaya hazır olmalıdır. Belli bir hedefe yönelmiş siyasal meşreplerin ortak gelecek perspektifi oluşturabilmeleri için birbirilerinde gördükleri eksikliği/eksiklikleri kadı kızı misali tölere etmenin yollarını bulabilmelerinde yatmaktadır.
Kürdlerin millet olarak tarihsel bir geçmişle hep var olma gerçekliği, her aşiretin kendi varlığından taviz vermeden yapı içerisinde yer alması koşuluna bağlı olmasında yatmaktadır. Lakin bu anlayışın çağımız koşullarında Kürdlerin uluslaşmasının önünde bir engel olduğu da unutulmamalıdır. Aşiret yapılanmasının neden uluslaşmaya dönüşemediği (katkı sağlamadığı) analiz edildiğinde ise karşımıza her aşiretin kendi varlığını koruma endişesi taşıdığını görmekteyiz. Bu endişenin işgalci güçlerce/merkezi otoritelerce istismar edilmesi ve sinsi bir biçimde işlenmesi tarihsel açmazın bir başka boyutudur. Geçmişte aşiretler bu anlayışla varlıklarını korumayı başarırken, millileşememe konusunda da sorunun merkezine yerleşerek beraberinde birtakım olumsuzlukların yaşanmasında asıl sebep olmuşlardır.
Kürdler, günümüz toplumsal örgütlenmelerinde aşiretlerin yaşadıkları olumsuzlukları dikkate alarak, birbirlerini görmek ve aralarındaki farklılıkları zenginlik olarak telaki etmelidirler. Mevcut açmazlarının çözüm yolu olarak benimseyecekleri karşılıklı anlayışı geliştirmek mecburiyetindedirler. Öyleyse Kürdlerin yapması gereken benzeştirme üzerine yoğunlaşarak varlık kazanmak değil, farklılıkları aynı potaya alarak koruyup gelişmelerine olanak sağlayan var oluşa yönelmektir. Bu nokta nazarı dikkate alınmadan oluşturulan her türlü birlik beklenmedik erken doğumlara yol açarak bütünlüğün zedelenmesine neden olur.
Eğer Kürdler varoluşlarını bütünlük çerçevesinde sağlam temeller üzerine bina etmek istiyorlarsa ortaklaşmaya dayanan bir birliktelik oluşturmalıdırlar. Bu nedenle birlik ve ortaklaşmaya yüklenilecek anlamları açarak devam edelim.
Birlik ve ortaklaşma üzerinden tarihsel açmazlara bir nebze de olsa çözümler üretebilecektir. Fakat Kürdler sadece birlik amaçlayarak tarihsel açmazlarına yönelmeleri durumunda da çözüm zorlaşacaktır. Çünkü birlik, gücü elinde bulunduranın ötekine tahakküm etmeyi ortaya çıkartır. Bu nedenle birlik yerine ortaklaşmaya yönelmelidirler. Çünkü ortaklaşmanın temelinde bir nebzede olsa farklılıkları kabul etme istidadı vardır. Dolayısıyla Kürdler aralarında “ortaklaşmaya dayanan bir birliktelik” tesis etmek zorundadırlar. Her meşrebin kendisi olarak katıldığı ortak ilke ve değerler etrafında bütünleşerek gelecek hedefine yönelmeleri gerekir. Böylece gerçekleşmesi muhtemel yol kazalarının önüne rahatlıkla geçilebilir.
Örnek verilecek olursak, İTC’nin örgütsel yapılanması ile TC’nin devlet yapılanması ilk önce farklılık arz edenlerle ortaklaşmaya dayalı ilkeler üzerinden oluşturulan anlayışla biçimlendirilmiştir. Ancak her iki yapı da zamanla ayakları yere sağlam basmaya başlayınca ortaklaşmayı ötekileştirerek birlik anlayışına yönelmişlerdir. Bu yönelimleri ise farklılık arz edenler için acı, gözyaşı, katliam ve ötekileştirmeden başka bir şey üretmemiştir.
Cumhuriyet rejiminin 1921’de devreye koyduğu Anayasa herkesin kendisi olarak katılacağı bir yapı öngörmekte iken 1924 Anayasası ile bunu rafa kaldırarak birlik vurgusu öne çıkarılmıştır. Bundan sonra süreç düşman ve ötekileştirme üreterek sistemin varlığını koruma dürtüsüne dönüşmüştür. Dolayısıyla bugün Kürtlerin gelecek hedefini gerçekleştirmesi ancak ortaklaşmaya dayanan birliktelikle mümkün olabilir. Farklı meşreplere bağlı olanlar arasında sadece birlik oluşturmak kısa vadede yeni çözülmelere yol açacağından doğru bir yaklaşım biçimi değildir. Oysa ortak hedefe doğru yol alanlar arasında ortaklığa dayanan birliktelik daha sağlam ve kalıcı çözümler üretecektir.
Eğer Kürdler kendilerine ait olan bir düşünsel dil ve anlayış üretemeyerek, temelde varlıklarına kast eden düşünce ve sistemlerin dil ve anlayışını kullanarak, kendi toplumu içinde farklı düşünenleri ötekileştirmeye yönelirlerse sorunlarını ilelebet çözemeyeceklerdir. Ve her seferinde de buna bir kılıf uyduracaklardır. Bu kılıf konjonktüre uygun davranma eylemdir. Bu kılıfa sığınanlar zamanla kendilerinden olana düşmanlık olmayana ise kucak açma girişimine başlayacaklardır; Sultan Abdülhamid ismi geçtiğinde kendinden geçecek derecede hoşnutluk duyan Kürd ile Atatürk ismi geçtiğinde aynı hoşnutluğu yaşayan Kürd temelde birbirinden farkının olamayacağını bilmek durumundayız. Bunları hangi nitelikleri üzerinden Kürd olarak tanımlayabiliriz ki.
Kürdler bu zihinsel kirlenmişlikten ancak birbirini hoşgörü çerçevesinde görmeye başladıklarında kurtulabilirler. İslamcılığa bulaşmış Kürdün zihinsel kirlenmişlik boyutunu ancak Ümmet birliğine yüklediği öznel anlamla çözmek mümkündür. Benzer kirlenmişlik boyutunu Kemalist ve sol ideolojilere bulaşmış Kürtlerin bu ideolojileri kutsayarak onların peşine takılmalarından anlamak mümkündür.
[1] İdrisi Bitlisinin Osmanlı ile anlaşmaya çalışırken Kürdleri tek bir bey etrafında birleştirememesini görmek gerekir
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.