Bağlılık; insanın sosyal yaşam alanı için doğal olup, gereklilik arz eden bir durumdur. İnsanın sosyal yaşam alanında oluşturacağı bağlılığı Psikolojik niteliklere büründürmesi sosyal yaşam alanında ger-çekliğin önüne koyulan perde işlevine neden olmaktadır. Oysa sosyal yaşamı psikolojik nitelikler üzerinden sürdürme eğilimi sosyal gerçekliğin kendi dinamiklerinin ortadan kalkmasına neden olur. Çünkü Psikolojik etkiler duygusal tutumların sergilenmesine vesile olmaktadır.
Psikoloji bilimi açısından bağlılık, bireyin geçmişteki yaşantı biçimiyle açıklanabilir verilere sahiptir. Bireyin geçirdiği yaşantının niteliği aynı zamandan bağlılık biçimini de belirleyen unsur olarak öne çıkar. Bu durum ise sosyal yaşam alanına aktarıldığında olup biteni anlamlandırmada duygusal bağlılık üzerinden yaklaşımların sergilenerek akli bağlılığın görmezden gelinmesine neden olmaktadır. Sos-yal yaşamın olmazsa olmazı ise aklı ve duyusal verilerin birlikte kullanılmasının zorunluluk arz etme-sidir.
İnsan yaşamının sürdürülmekte olduğu her yerde yukarıdaki durumların ortaya çıkışı doğaldır. An-cak bu verilerin Kürdlerin sosyal yaşamına etki eden tek veri olarak ele alınması Kürd gerçekliğinin tam anlamıyla anlaşılmasına engel oluşturacaktır. Dolayısıyla Kürdlerin sosyal yaşamını yönlendiren bağlılığın dayanaklarına bakılması gerekmektedir.
Kürdlerin sosyal yaşamına etki eden travmatik acıların yüzyıllara varan kökeni, sosyal yaşam alanında ötekine yönelik güven problemini öne çıkarmıştır. Sosyal yaşam alanında güven duygusunu dar bir çevreye hasretmeye yöneltmiştir. Tıpkı bir çocuğun sadece kendi aile çevresine güven duyup aile dışında kalanlara güvensiz yaklaşımlarda bulunması biçiminde sonuçlar üretmiştir. Gerçi bunu sade-ce iki yüz yıllık imha sürecinin oluşturduğu travmalarla açıklamak yeterli değil. İlave edilmesi gereken önemli etkenlerden biri de aşiretsel veya mezhepsel bağlılığın oluşturduğu sosyal genetiktir.
Aşiretsel veya Mezhepsel bağlılık üzerinden gelişen sosyal genetik günümüzde ise Kürdler arasında etkisini ideolojik ve partisel bağlılık üzerinden açığa çıkmaktadır. Kürdler bireyler, bağlılık geliştirdik-leri ideolojiyi benimsemeyen veya partiyi desteklemeyen her kim olursa olsun güvenilmez kategori-si içine yerleştirerek ötekileştirme eğilimi ortaya koymaktadırlar. Bu tutumun arka planında yer alan Aşiretsel veya dinsel (Mezhepsel) bağlılık insanlardan yekpare duruşa sahip olmasını ister. Dolayısıy-la bu duruşu sergilemeyenler doğal olarak öteki kategorisine alınarak algılanır.
Tarihsel arka plan günümüzde Kürd bireylerini güven problemiyle karşı karşıya bırakmıştır. Kİ bu durum Kürdlerin bireyselleşmesinin önüne engel koymaktadır. Bireyselleşemeyen Kürdler doğal olarak güvenli liman arayışına yönelme ihtiyacını duymaktadır. Bu liman arayışı ise ideolojik veya partisel bağlılığı ortaya çıkartmıştır.
Dolayısıyla Kürdlerin karşı karşıya olduğu en önemli problem ise duygusal bağlılığı akli bağlılığın önü-ne koymalarıdır. Bunun sebebi ise aşiretsel veya mezhepsel (inanç) geleneğin günümüze yansıma-sıdır. Kendi aşiretsel veya mezhepsel (inanç) değerini mutlaklaştırarak her şeyin üstünde tutma eği-limi, günümüzde ideolojik düşünce veya partisel bağlılık eğilimi halini almıştır.
Geçmişte ve günümüzde uluslaşmanın önüne konulan Kürdlere ait bu anlayışların felsefi dayanak-lardan kaynaklamadığı aşikârdır. Ortada güven problemi var ve bu problem ise duygusallık üzerinden gelişmektedir. Oysa duygusallık bağı gerçekliğin görülmesini engelleyerek ileri sürüleni olduğu gibi kabullenmeye itmektedir. Oluşan bağlılık akli melekelerin kullanılmasını bir tarafa iterek, insanın duyusal veriler üzerinden kabule yanaşmasını sağlamaktadır. Böylece akıl yerine duyusal veriye kes-tirme yoldan hitap edenler makbul kabul edilmeye başlanır.
Çözüm ise doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilme cesareti göstermektir. Oysa biz ve öteki anlayışı-nın geliştiği sosyal yaşamda akıl yerine duygu ön plana çıkarak güven sorununu derinleştirmektedir. Kürdlerin intisap ettikleri ideolojileri veya partileri mutlaklaştırmalarında biz ve öteki duygusunun öne çıkması etkili olmuştur. Bu duygu yerine her kişi veya yapının hem doğrulara hem de yanlışlara sahip olacağını görmeleri gerekmektedir. Bunun içinde duygusal bağlılık yerine akli bağlılığın öne çıkarılması zorunluluktur.
Sonuç:
Kürdler arasındaki güven probleminin kaynağı sosyal genetiğe dayanmakla birlikte travmaların da-yattığı duygusal bağlılık temel teşkil etmektedir. Özellikle işgalcilerin bilinçli biçimde varlık kazandırdı-ğı güven problemi birlikteliğin önüne set çekmektedir. Bu durum hem Kürdistan parçaları arasında hem de her parçadaki farklı meşrepler arasında yıkılması imkânsız gibi görünen barajlar oluşturmuş-tur. Oysa aynı amaçları farklı biçimlerde gerçekleştirmek isteyenlerin birlik temelinde değil birliktelik temelinde bir araya gelmeleri daha kolaydır. Ama var edilen algı sanki birliği zorunluluk haline getir-mektedir.
Konuya Güney ve Kuzey Kürdistan’a ait yapılar üzerinde yaklaştığımızda sorunun temelinde sosyal genetikle birlikte intisap edilen ideoloji veya partinin mutlaklaştırılmasının yattığı görülmektedir. Sosyal yaşamın dinamikliği dikkate alındığında bu alanın mutlaklığı kaldıramayacağı aşikârdır. Konjon-türel durumun ortaya çıkardığı koşulların değerlendirilmesi gerektiği gözden ırak tutulmamalıdır. Bu, dünün ve bugünün doğruları yerine koşulların doğrularına yönelmeyi zorunluluk haline getirmekte-dir
Dolayısıyla kendi meşrebi dışındakileri öteki ilan etmek yerine onun koşulları üzerinden düşünmenin sağlıklı verilere ulaşmayı kolaylaştıracağını görmek gerekir. Bu nedenle zorla var edilmek istenen PKK – KDP sürtüşmesini duygusal bağlılık yerine aklı bağlılık üzerinden değerlendirmek gerekiyor. Her iki tarafın artı ve eksilerini görmeden taassup biçiminde geliştirilen yaklaşımların ileri de felaketlere yol açacağı unutulmamalıdır.
Kürdlerin işgalci egemenleri aklı bağlılık yerine duygusal bağlılığı önermektedirler. Oysa bu işgalci egemenler hiçbir zaman gerçek anlamda Kürdlerin varlığını kabule yanaşmamışlardır. Ki TC de Kürd-leri hiçbir zaman Kürd olarak kabule yanaşmadı ve yanaşma niyetinde de olmadı. Hep kendi Kürdü-nü yaratmanın derdine düştü.
Son dönemler de bu görev TC İslamcı camiaya verilmişti. Onlar önce evet Kürdleri Kürd olarak kabule varız der gibi davrandılar. Beklentileri vardı ve buna uygun verilerin gelişmesini beklediler. Ancak kendi çevrelerinde kümelenmesi beklenen Kürdlerin onlara yönelmeleri yerine Kürd bilincini öne çıkarmaları sonucu bu tutumları suya düştü ve tekrar eski konsepte dönüş yaptılar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.