Ortadoğu'daki gelişmelerden sonra ülkeyi yönetenler Kürd sorununu inkar etmenin faydadan çok zarar getirdiğini gördüler. Türkiye’nin Kürd sorununu tekçi anlayış ile çözerek sonlandırmak için uygulanan şiddet ve baskı ile uygulanan planlar (A-B-C-.....) yetmeyince yenisi Öcalan ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile birlikte kurulan legal partilere zamana yayıp, sayılarını arttırılarak özenle seçilen yetenekli yöneticiler devreye konuldu.
Ortadoğu'da İran'ın devre dışı kalması, İsrail’in etkinliğinin artması ve Suriye'de Esad sonrası İslami cihatçı HTŞ örgütünün lideri Ahmed Şara'nın Suriye'de devlet başkanı olması sonrası Bahçeli’nin TBMM'de DEM Partili yöneticiler ile tokalaşma sonrası Öcalan'a yaptığı çağrı ila başlayan ve yapılan açıklamaları şaşkınlıkla izlediğimiz program devreye konuldu.
Yeni plana göre Türkiye'nin Kürd sorununa dair ortaya konulan en ufak bir öneri olmamasına rağmen Öcalan'dan başlattığı silahlı mücadeleyi yine kendisi bitirsin isteniyor.
Demokratik Konfederal bir düzenin kurmak için silahlı bir mücadeleye gerek olmadığı halde yıllardır PKK "Türkiye, İran, Irak ve Suriye'de ve sonra Ortadoğu ve bütün dünyada" Demokratik Konfederal bir düzen kurmak için silahlı mücadele veriyor. Demokratik Konfederalizm için Ortadoğu'da nedense sadece Kürdlerin ulusal haklarını kazanmak için verdiği mücadeleyi engel görüyor ve "çağ dışı" buluyor.
Sadece bunun için dahi Öcalan'ın silah bırakma çağrısı desteklenmelidir. Böylece Türkiye'nin Kürd sorununu ve Kürdlerin ulusal talepleri bütün yönleri ile tartışılacağı legal siyasetin önünün açılır ve üretilen bahaneler biter.
Karşı çıkılması gereken PKK'nin silah bırakması değil Öcalan'ın savunduğu ulus karşıtı görüşlerdir.
Bahçeli'nin yaptığı şartlı teklife balıklama atlayıp üstüne sorumluluk alan Öcalan yaptığı açıklamada sadece PKK'nin ve bağlı grupların silah bırakmasını ve kendini feshetmesini istemiyor.
PKK ve yan örgütlerinin kendilerini feshedip silah bırakma ile birlikte Skyes Picot Antlaşması ile Kürdistan'ı dört parçaya bölen yapay sınırları ve oluşan devletlerin tekçi anlayış ile kurdukları statükolarını emperyalizme karşı birlikte savunulmasını istiyor. Sevgili İsmail Beşikci hocanın belirttiği gibi çizilen bu yapay sınırlar İran, Irak, Suriye ve Türkiye arasında değil Kürdistan'ı ve Kürdleri. bölmek için çizildi.
Öcalan gericilik dediği ulusal mücadele yerine Kuzey Kürdistan'da Türkiye ile, Batı Kürdistan'da Suriye, Doğu Kürdistan'da İran ve Güney Kürdistan'da da Irak ile birlikte emperyalizme karşı birlikte hareket edilmesini istiyor. Öcalan uygulanan plan dahilinde bunu isteyebilir.
Bu isteğine rağmen Öcalan Kürdlerin aklı ile alay etmek için "ulusal lider" ilan ediliyor. Kendi halkının ulusal sorunlarına çözüm arayıp sahip çıkan ulusal liderdir. Öcalan'ın Kürdlerin ulusal sorunu diye bir derdi yok.
Bu gün devam eden soğuk savaşın dışında Öcalan'ın sözünü ettiği soğuk savaş dönemi SSCB'nin dağılması ile birlikte 1991 yılında bitti. PKK Öcalan'ın dediği gibi sadece soğuk savaş döneminin ürünü olmadığı gibi Türkiye'nin Kürd sorunu da soğuk savaş döneminin ürünü değildir. Öcalan'ın Suriye'de olduğu dönemde 12 Eylül darbesi olmuştu. Sonra 1983'te sivil siyasete geçildi ve Özal başbakan oldu. Bahçeli’nin gün uygulanmasını istediği ve Öcalan'ın katıldığı Misakı Milli planı o dönemde de Özal tarafından da uygulanmak istenmişti. Ancak o günden bu güne "Köprünün altından çok sular geçti. “Türkiye’nin sivil siyasete geçmesi" ile birlikte Kirli Hendek Savaşı'nda olduğu gibi (2015-16) halkın güvenliği ve göreceği zararın hesabını yapmadan bu güne kadar ulusal amacından vaz geçmesine rağmen silahlı mücadeleye devam etti.
Ayrıca Öcalan'ın sözünü ettiği soğuk savaş döneminde ABD ve SSCB'nin desteklediği bölgedeki diktatörler olduğu (Şah Rıza Pehlevi, Saddam Hüseyin ve Baba Esad gibi) bunlar tarafından mağdur edilen yine Kürdler olduğunu unutmamak gerekir.
PKK'nin kurulduğu 70'li yıllarda "Tam bağımsız Türkiye" diyen Türk solu ülke genelinde çok güçlüydü. Bir Mayıs gösterilerinde yüzbinler toplanabiliyordu. Birkaç grup dışında (Kurtuluş ve TİKKO gibi) Kürd sorunu dendiğinde "Yarı sömürge bir ülkenin sömürgesi olmaz" denilerek Kürdlerin ulusal haklarını savunanlar " bölücü sayılırdı. Kürd sorununun tartışma ortamının oluşmasına bile izin verilmezdi. PKK o dönem solu savunmasına rağmen ulusal amaçla ayrı örgütlenmeyi savunarak kuruldu.
Bu gün "Dünya beşten büyüktür diyebilen, Ortadoğu’da ABD ve İsrail'e karşı tavır alabilen Türkiye'nin Kürd sorununu çözmesi için bağımsız olması gerektiğini sosyal şoven Türk solu dahil kimse iddia edemez.
Bahçeli her zaman reddettiği Kürd sorununa yaptığı çağrıda da yer vermedi. Öcalan, Demirtaş ve DEM Parti'yi yöneten atanmışlarda Bahçeli'ye verdikleri yanıtta Kürd sorununa değinmediler. Sadece Bahçeli'nin istediği iç barışı sadece tokalaşarak sağlamak ve emperyalizme karşı birlik, beraberlikten ve birlikte kazanımdan söz edilmeye başlandı. Birlikte kazanım diyerek Kürdlerin ulusal beklentilerine değinilmedi. Değinilmediğine göre ağız birliği ile yapılan çağrıların amacı Malazgirt'te, Çanakkale'de ve Kurtuluş Savaşı'nda kazanan kimse yine onların kazanması isteniyor.
Öcalan 2000 yılından beri defalarca ateşkes çağrısı yaptı. Buna rağmen silahlı mücadele tarihinde PKK'nin tarihinde en zayıf olduğu bir dönemde olmasına rağmen ateşkes çağrısı ilk defa bu kadar ciddiye alındı. Bunun nedeninin Ortadoğu'da ve özellikle Rojava'daki gelişmeler olduğu bilinmezse doğru ve sağlıklı değerlendirme yapılamaz.
"Asrın Manifestosu" denilen açıklamasında bildik görüşlerini tekrar eden Öcalan Kürdler söz konusu olduğunda bağımsız devlet gibi federasyon ve özerkliğe sadece Türkiye için değil İran, Irak ve Suriye'de de karşı olduğunu net bir şekilde belirtiyor. Hatta kültüralist çözümlere bile (Google göre Kültüralist: Siyasi olanın kültürel olanın üzerinden okunması) karşı olduğunu söylüyor. Böylece AKP ve CHP gibi Kürdlerin ulusal sorunları bireysel soruna indirgeyip, bunu da Türkiye'nin demokratikleşme sorununa bağlıyor .Oysa kurulduğu günden bu güne Türkiye'nin demokratikleşmemesi için engel gösterilerek kullanılan Kürd sorunudur. Türkiye bu sorununu çözmeden çağdaş değerler ile demokratikleşemez. Bu gerçek DEM Parti'nin tabanının Kürtlerden oluşması "Türkiye partisiyiz, demokrasi mücadelesi veriyoruz" demesi ile değişmez. DEM Partinin tabanından olduğu kadar AKP ve CHP'de, bir o kadarda bunların dışında sağcılıktan solculuktan önce Kürdlerin ulusal haklarını önceleyenler bu bunun için mücadele edenler ve ayrı ulusal örgütlenmeyi savunan Kürd'ler var.
Bahçeli'nin ve Öcalan'ın şaşkınlıkla izlediğimiz birbirini tamamlayan açıklamalarından sonra MHP ve DEM Parti tabanında engelleme çabalarına rağmen tartışma ve itirazlar yükselmeye ve önlem alma çabaları başladı.
İmralı'dan daha açıklama gelmeden önce Salih Müslim "Sayın Öcalan'ın ne söyleyeceğini bilmiyoruz. Âmâ halklar yararına bir şeyler söyleyeceğine eminiz. Kürd halkıda buna uyacaktır." diyerek kendisinin iradesini teslim ettiği Öcalan'a Kürdlerin de biat etmesini istedi.
Şimdi Devlet Bahçeli ile Öcalan ve atanmış yöneticiler arasında karşılıklı methiyeler dizme çabası başladı ve inanılmaz muhabbetler ile devam ediyor.
Yerine kayyum atanan Mardin B. Belediye Başkanı Ahmet Türk dört parçada yaşayan Kürdleri de kastederek "50 milyon Kürd'ün yüzü Türkiye'ye dönük" olduğunu iddia etti.” Seni başkan yaptırmayacağız" diyen Demirtaş "Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan’ın başarısı için elinden geleni yapacağım. Allah hepsine uzun ömürler versin" diyerek dua etti.
Kürdlerin millet vekili olması için ölümüne çaba harcadığı sırlarla dolu Sırrı Sakık "İsrail'den Türkiye'ye saldırı olursa ölümüne mevziiye" yatacağını açıkladı.
Yine Bahçeli'yi tanıdığımız için tavrına şaşıran bizlere sırlarla dolu S.Süreyya Önder "Devlet Bahçeli'nin bu günkü tavrına şaşıranlar onu tanımayanlardır" diyor.
Bölünmemesi için tek bir öneri yapmadan "Bu ülke bölünmeyecek kardeşim, böldürmeyeceğiz", namusu üzerine yemin ederek pazarlık yok diyor.
Karasu "Önderliğin ortaya koyduğu dönüşümü, PKK’nin feshini, silahlı mücadelesini bitireceğiz. Bu konuda kimsenin kuşkusu olmasın" dedi ve eski alışkanlık ile gelişmelerden dolayı Öcalan ve PKK'yi eleştirenleri tehdit etmekten de geri durmadı.
Koroya katılan Veysi Sarısözen'de "Avrupa'daki ve dünya krizi için son şans Öcalan'ın İmralı'da oluşturduğu paradigmayı" gösteriyor.
Suriye neden istikrarsız olduğuna değinmeden gelişmelerden geri kalmamak için CHP Genel Başkanı Özel'de "Suriye'nin toprak bütünlüğü, istikrarı sağlanmadan kimse Türkiye buradan gitsin diyemez."
Önceden duysaydı kimsenin inanamayacağı bir olayda Refah Partisi ve Fazilet Partisinde siyaset yapan, sonra HDP'de Genel Başkan Yardımcısı olan ve AKP'den 3 dönem milletvekili vekili olan Kürd asıllı Mehmet Metiner'in ziyaret ettikten sonra Demirtaş için "Bu süreçte aklından ve deneyiminden yararlanılması gereken önemli bir aktör" demesini de önceden kimse tahmin edemezdi.
Son dönemde sık sık televizyon kanallarında gördüğümüz Abdürrahim Simavi'de kayyum atamalarının Bahçeli ve Öcalan'ın acıkmaları boşa çıkmasın diye isim vermeden bazı belediye başkanlarının başları belaya girmesin diye "Bize kayyum atayın" dediklerini söyledi.
Bahçeli'de dikkat çekecek biçimde Öcalan'ın adını anmadan "İmralı'da kaleme alınan açıklama baştan sona
değerli ve önemlidir" diyor ve Kandil'den gelen açıklamaların da "memnuniyet verici" olduğunu belirtti.
Bahçeli'nin önerisine, Öcalan’ın verdiği yanıta, DEM Parti'nin atanmış yöneticileri ve özenle seçilmiş İmralı Heyeti’nin açıklamalarına uymayanlar için Cumhur Başkanı Erdoğan "Taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmaz" diyerek nokta koydu.
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra PKK Öcalan'ın çağrısı ile kendini fesheder veya etmez, bu ulusal mücadelenin dışındadır ve onların bileceği konudur. Ancak bizler şaşkınlıkla izlediğimiz bu açıklamaların tamamı Kürdlerin onurlu bir barış için istedikleri ne varsa onlara karşı yapıldığını biliyoruz.
Bahçeli ile karşılıklı telefon trafiğinde yapılan iltifatları, Öcalan'ın devlete kefil olması ve TBMM'de tokalaşma sonrası yapılan açıklamaların tamamı "Kim nasıl anlarsa anlasın veya bir şey anlamasın" diye söylenmiş sözlerdir. Bunlara karşılık bireysel bir kaç açıklama dışında diasporada yaşayan PKK'lilerden henüz kayda değer ortak bir açıklama yok.
Bahçeli, Öcalan, Demirtaş, S.S.Önder, Pervin Buldan ve DEM Parti'nin atanmış yöneticileri arasında muhabbet ve kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler istendiği kadar devam etsin. Demirtaş, S.S.Önder, Sırrı Sakık ve Pervin Buldan aralarına Metiner'i de alarak hep birlikte (müziği çalıntı olan) "Ölürüm Türkiyem" türküsünü söylesinler, kimsenin itirazı yok. Âmâ bu saatten sonra, kimse insanların duyguları ile oynamak için iki lafından biri "Devlete hizmete hazırım" diyen Öcalan için "esir" demesin. Önümüzdeki günlerde PKK'nin Demokratik Konfederalizm için verdiği silahlı mücadeleyi bırakmasını destekleyen ama Öcalan'ın yaptığı açıklamaya "amin" diyerek katılmayanları ilkel milliyetçi, ulusal çizgiyi ilkeleri ile birlikte savunan yurtseverleri de bölücülük ile suçlayacaklarını da biliyoruz.
Artık anayasada bir-iki değişiklik, kısmi af,5 nolu cezaevinin müze yapılması gibi bir kaç açılımdan sonra "Sorunları birlikte çözüyoruz" diyerek Öcalan ve DEM Parti'nin de desteği ile Kürd'lerden rahatlıkla oy istenebilir. Bütün bunları bilmemize rağmen Türkiye'deki legal mücadele için yararlı olacağı gibi özellikle Güney Kürdistan ve Rojava için de PKK'nin kendini feshedip silah bırakması desteklenmelidir.
Türk solunun kurtarılmış bölge devrim anlayışından (Öncü savaşı) yola çıkarak silahlı mücadeleyi başlattı. Bu gün de kendisinden beklendiği biçimde bitirmek istiyor. Yaklaşık yüzbinlerce kişi öldürüldü, binlerce köy-mera, onlarca ilçe yerle bir edildi, milyonlarca aile yerini yurdunu terk ederek göç etti. Cenaze gitmedik ne bir köy ne de kasaba kaldı.5 nolu cezaevinde onurlu yaşam ve siyasi savunma hakkını elde etmek uğruna verilen canları, asit kuyularında kemiklerine kadar eritilenleri, Beyaz Torosları, faili belli işlenen cinayetleri, anne-babalara kutulara konulup posta ile gönderilen ve havale parası istenen evlatlarının kemiklerini unutmadan bir kenara koyalım. Milyar dolarlarla ifade edilen maddi kayıplara rağmen hiç kimse Türkiye'nin Kürd sorunu görmezden gelinemez. Türkiye geçen yüzyıl OHAL, Sıkı Yönetim ve son çare darbeler ve hala 12 Eylül darbecilerin koyduğu yasalar ile yönetiliyor. İkinci yüzyılda bunların olması istenmiyorsa Öcalan'a, PKK'ye ve "Truva Atı" senaryolarına baş vurulmamalı. Çünkü bütün çabalara rağmen asimile edilemeyen Kürdlerin ulusal haklardan vaz geçmeyecekleri artık görülmeli ve buna göre hesaplar yapılmalı.
Öcalan PKK'nin kendisini feshetmesi için muhatap alınmalı. Ancak önceki yazılarımda belirttiğim gibi Kürd ulusal sorununda Öcalan, PKK ve tabanına rağmen DEM Partinin atanmış yöneticileri muhatap değildir. İmralı'dan Kandil'e gönderilen avukatlar ile haber ile "savaşa devam" kararı alan PKK Öcalan'ın çağrısından sonra ister silah bıraksın ya da bırakmasın Türkiye'nin Kürd sorunu devam edecektir.
"Ben demiştim" hiç hoşlanmadığım bir cümle. Ancak ben ve benim gibi düşünen arkadaşlar Öcalan'ı ve Öcalan gibi ulusal mücadele dışına çıkan Kandil'i anlatmaya çalıştık. Demek ki yetmemiş. Öcalan yaptığı açıklamaya her zaman olduğu gibi Kandil ve DEM Parti "taktik hewal" demeyerek bizleri haklı çıkardı. Adnan Güllüoğlu