Sayın Abdullah Öcalan’ın barış ve silah bırakma çağrısına ilişkin, eli kalem tutan Kürt aydınlarının yazabileceği olur olmazların çok olduğu muhakkak. Seviyesi ve zamanı geçmiş ideolojik saplantılara takılmaktan tutun, özünden ve özgünlüğünden uzaklaşmış miş mişlerin demokratik halklar teorisine Kürtlerin kurban edilişine kadar! Kürt halkının halk olmasına özgü taleplerin önü ve arkası ne yazık’ki, işlevsizleşen lojilerle dizayn edilişine de evet.
Ama ve lakin geçmişin yanlışlarına rağmen Abdullah Öcalan’ın reel sosyalizme endeksli lojilerin hükmü kalmamış dediğine karşı çıkıp hayır hayır yanlış diyemiyoruz! Demiyoruz çünkü doğruya parmak basanın geçmişini baz alarak sen yanlışsın aymazlığına yatmak aydın olmanın doğasına aykırı olduğunun farkındayız. Yaşadığımız bu coğrafyada, doğruya parmak basan bir aydının parmak acısını bilmemize rağmen!
Bin bir acılarla yanlışlar deryasına dönüşen PKK’nin silahlı mücadelesine karşı çıkıp, birçok doğrularımızla risk alıp doğrudan yana tavır gösterdik hep. Şimdi tüm olanlara rağmen sayın Abdullah Öcalan’nın değişen değişimin denklemleri nedeniyle silahlı mücadele miladını tamamlamış dediğine hangi doğrumuzla “sen yanlışsın” diyeceğiz? Diyemeyiz çünkü şu yada bu rekabet hırsızlığıyla doğruya karşı yanlışı savunup doğruyu örtmeye kalkışmak aydın olmanın gerekleriyle bağdaşmaz. Dolayısıyla dün nasıl doğrudan yana risk alıp tavır almışsak, sayın Abdullah Öcalan’ın barış çağrısını selamlamakla da risk almaya devam edeceğiz... Hani OSHO'nun anlamlı bir sözü var ya, "dinleyeni olmadığından değil, anlayanı olmadığından sessizleşir insan" der.
İki bin on yılından beridir silahlı mücadelenin artık Kürt halkına özgü demokratik hakkaniyetine bir katkı sağlayamayacağını söyledik durduk. Hata bu söylemimizle de yetinmeyip bu silahlı mücadele okları Kürt halkının genel çıkarına yöneldiğini de değişik gerekçelerle anlattık da anlattık...
Peki hangi kalemin ucuyla olmamalı dediğimiz bir yanlışın kuyruğuna kendi doğrumuzu bağlarız? Dolayısıyla her hangi bir doğruyu benci müritliğin gelişmiş kültür seviyesiyle bir ileri bir geri gel gitlere mahkum etme lüksün kalmadığını bilinmesi gerekir. Ama ne yazık’ ki demokratik kültürden yoksun toplumlarda, dün itibariyle karşı çıkılan bir yanlışa, kendine karşıt gördüğü kesimin genel doğrusuna bile belden aşağı vuruşlarla karşılık veriliyor!
Yaşadığımız Kürdistan coğrafyasında ise, genellikle yanlışa kurban edilen doğrunun kendisi oluyor. Bu nedenle bile olsa toplumun beklentisine ön ayak olabilecek aydınlara ihtiyaç var. Var çünkü bu barış çağrısının bir çok yetmezliğine rağmen, ileri bir aşamada Kürt halkının demokratik hakların ruhuyla barışık aktörleri doğurabilir umudu var.
Kim ne derse desin Kürt toplumunda beklentiye dönüşen barış istemine odaklanmayan bir aydının, hakkını hukukunu savunduğu kendi toplumuyla yabancılaşır. Yabancılaşır çünkü silahlı mücadeleyi yürüten aktörlerin önü arkası belirsizliklerle kendi halkıyla yabancılaştığı gibi. Kabul etsek veya etmesek de hiçbir Kürt partisi şu ana kadar parti çıkarlarını Kürt halkının genel çıkarlarının arka planına koyduğuna şahit olmadık! Dolayısıyla her tarafımızla bu kadar yanlışa batmış biz Kürtlerin, sadece silahı baz alan bir siyasetin yanlışlarıyla Kürt halkının varlık gereklerine ne gibi bir katkı sağlayabilir ki? Oysa Kürt halkının genel arzusuna kapanmak başka bir şeydir, bir partinin bir başka partiye karşı üstünlük sağlamaya kapanmak ise çok daha ayrı bir şeydir. Dolayısıyla partinin çıkarına odaklanmak demek, Kürt halkının çıkarlarını kendi partisinin çıkarına mahkûm etmek değildir.
Yani sözün kısası kapımızı tık tıklayan bu kadar yanlışımız varken, bahsi geçen bu barış sürecini selamlamamızın nedeni, yeni bir yenileşmeyle sil baştan kendi yanlışlarımızla buluşma fırsatı doğurduğu içindir. Çünkü Kısırlığın ötesine taşınmayan bir partizanlık bağnazlığıyla, olmalı gereken olana olmaz diye doğru olanla kavgaya kalkışmanın bir getirisi olmaz.
Tam aksine toplumun beklentisiyle barışık kulvarda yol alan siyaset, Kürt halkının varlık gerekçeleriyle barışık olmanın birçok getirisi olacağından herkes hemfikirdir. Özelikle de dün itibariyle yaşanan her türlü yanlıştan arınıp, önümüze çıkan bu barış süreci kendi doğrumuzla buluşturma şansını vermek zorundayız. Çünkü toplumun özlem ve istemleriyle bir nebze bile olsa mayalanmış bu barış sürecini, yarınımızı bir başka yanlış tarzın insafına bırakma lüksümüz yok.
Zira kendini dayatan koşullar çok sert ve de çok çetin bir surece göz kırpıyor olsa da, yüreğimizin yurtsever tarafıyla ve özelikle de toparlayıcı aklımızla yol almaktan başka bir şansımız yok. Velhasılıkelam her ne kadar Kürt halkının dinamiklerinden habersiz roller belirlenip oyun kurucuların oyun sahneleri tespit edilmişse de! Her ne kadar olan bitene yabancı profillerle olmalı olan anlamsızlaşıyorsa da…Yine de biz aydınlara düşen çekilen bu barış filminin toparlayıcı tarafı olmalıyız. Aksi taktirde partizanlık ezberlerimizin tutsaklığı ve özelikle müritlik hevesimizle boğuşup dururuz. Onun için bu yeni sürece yeni bir bakış açısıyla bu barış süreci kendi doğrularımızla zenginleştirmekten başka bir seçeneğimiz yok.
Hüseyin Akıncı
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.