’Kırklar Dağı’nın Düzü, Ziyaret Çarpsın Sizi!’’

Hewsel Bahçelerinde katliam var mı yok mu?Varsa niye var?Yoksa kara çocuklar orada neyin nöbetinde? Peki onları oraya nöbete dikip Gezi’yi yâd edenler neyin çabasın da?<br>Şimdi bunları hepsini bir köşeye bırakıp Altan Tan’ın bu konuyla ilişkil.

Keje Bemal

03.03.2014, Pts | 20:06

’Kırklar Dağı’nın Düzü, Ziyaret Çarpsın Sizi!’’
Makaleyi Paylaş
Hewsel Bahçelerinde katliam var mı yok mu?Varsa niye var?Yoksa kara çocuklar orada neyin nöbetinde? Peki onları oraya nöbete dikip Gezi’yi yâd edenler neyin çabasın da?
Şimdi bunları hepsini bir köşeye bırakıp Altan Tan’ın bu konuyla ilişkili son açıklamalarına bir bakalım isterseniz…

Sayın Tan; Basına ‘’BDP ve DTK’ya sert eleştiri’’ başlığı ile düşen açıklamasında ‘’BDP’li belediyelerden Dicle Vadisi’nin uygulanacağı alana kum ocağı için ruhsat verildiğini, açılan kum ocağının Dicle nehrini tahrip ettiğini milyonlarca dolara kum satıldığını’ ’söylüyor. Ve ekliyor ‘’Dicle vadisi için bir mastır planı hazırlanıyor. Bu Mastır planının yapılabilmesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,Bakanlar Kurulu Kararı ile ilan edilen rezerv alanına bir proje hazırlıyor. Bu projenin ihalesi iki kez yapıldı. İhaleyi alan Mimarlar bu projeyi hazırlıyor.’’

Daha bitmedi. Sayın Tan ardından hepimizin ve Amed’in böğrüne kara çalı gibi batırılan ‘’Kırklar Dağı’’nın rantiyecilere peşkeş çekilme hikayesinden bahsediyor ve bunun yanlışlığından dem vuruyor ve ekliyor ‘’Kırklar Dağı satıldı kimse tepki göstermedi’’

Şahsen bir Kurdistan’lı olarak benim cevap hakkım burada doğuyor.

Sayın Tan; Kırklar Dağı meselesine gelin biraz yakından bakalım isterseniz. Nasıl satıldı ve kimler sattı?
Düne kadar imarsız bir tarla olan Kırklar Dağı’nda nasıl bir hesap kitap döndü? Bu araziye çıkarılan imar ruhsatı ile kimler nasıl bir anda köşeyi dündü? Hangi siyasi ilişkiler ağında kimlerle ortaklık yapıldı? İlk sahibi kimlerdi hangi gerekçe ile kimin üzerine devredildi? Tapuyu devralan arkadaşın hemen akabinde bu araziye nasıl imar çıktı? Sur belediyesi yıldırım hızıyla bu bütün ayrıntı ve teferruatları nasıl yerine getirdi? Bürokratik kılıflar nasıl ayarlandı? Bu tek tapu kendi içinde belli parsellere ve adalara ayrılmış onlarca imarlı tapuya nasıl dönüştürüldü? İlk müteahh(İT)in bir pilot Albay olduğu doğru mu? Daha sonra belediyeden bir bayan arkadaşın bir şekilde ilk arkadaşın hisselerini alarak projeye ortak olduğu doğru mu? Daha sonra olayı duyan halkın huzursuzlanması ve özellikle gençlerin sorgulaması ve karşı durması yüzünden Albay’ın durumu belediyedeki bayana bildirmesi ve oraya bir mühendisin belediye tarafından sorumlu olarak atandığı doğru mu?
Daha sonra Albay’ın işi bırakıp kaçtığı, daireleri alanların ortada kaldığı buna rağmen herkesin sus pus olduğu doğru mu?

Şimdi yeni sahipleri tarafından inşaatın yeniden hızla başladığı ortada zaten. Bu arada kaç milyon dolar ne şekilde nasıl el değiştirdi?

Sayın Tan gördüğünüz gibi aslında hepimiz Kırklar Dağı’nın başına gelenleri ortalama biliyoruz. Sesimizi çıkarmadığımıza gelince bence bu çok haksız bir itham.

İki nedenden dolayı haksız.

Birincisi; Sizin içinde bulunduğunuz siyasi hareket adına ‘’bedel ödeme’’denen bir siyasi jargonu bu halkın içine soktu. Kurdistan’ı babalarının tarlası gibi kullanmanın en kestirme yolu buydu sanırım. Yoksa aklı başında her Kurd bilir ki Kurdistan her Kurd’un evidir.Ve her Kurd Kurdistan’ın dört parçasında eşit haklara sahiptir. Kurdistan bizim dedelerimizden emanet alıp,gözümüz gibi koruyarak çocuklarımıza en temiz ve onurlu şekilde devredeceğimiz vatanımızdır.

Dolayısıyla hiç de sizin söylediğiniz gibi sesiz kalmadık.

Yazdık, çizdik, bağırdık, anlattık ama sesimizi sizin içinde bulunduğunuz hareketin halka öğrettiği ‘’Bijî’’sloganları bastırdı.

Yetmezmiş gibi Zembilfroş kalesinde (akıbetini merak ediyorsanız lütfen inceleyin),Kırklar Dağı’nda, yada Dicle’ye HES yapma hesaplarında, Hewsel bahçelerinin talanında ve Kuzey Kurdistan’ın her köşesindeki yolsuzluklarda her sesimiz çıktığında hain ilan edildik.

Demem o ki benim size bunu anlatmama gerek yok. Sizin malumunuzdur.

Yazdıklarımız, çizdiklerimiz ya iktidar yalakası basın yüzünden görmezlikten gelindi, ya içinde bulunduğunuz harekete muhalefet edenlerin basınında tarafsızlığını yitirdi. Bir düşünün bu zeminde gerçekten tarafsız ve vatanının menfaatleri için yazan , çizen, bağıran insanlar nasıl barınabilir?
Ve bunun sorumlusu kimlerdir?

Şimdi Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda kendini paralayan bu kof , çürümüş ve devşirme siyasetin sahipleri, bizi gerçekleri söylediğimiz için kendi vatanımızdan sürgün etmeye kalkanlar bu durumdan ne kadar sorumlu?

Kurdistan hızla devşiriliyor. Her köşesi devşirme ve yoz bir siyasetin kucağına itiliyor. Gerçekler hızla hasır altı ediliyor. Namuslu kalemlere, aydınlara ve insanlara yaşam alanı tanınmıyor. Yalaka,rantiyeci,satılmış siyaset ve şürekası yüzünden Kurdistan’ın sömürgecilerine karşı verdiği yüz yıllık mücadele kaypak ve kendi gerçekliğinin dışında bir zemine sürükleniyor. Kimler buna neden suskun kalıyor?

İkincisi; Yaptığınız açıklamadan anladığımız o ki siz de en az bizim kadar hakimsiniz bu yolsuzluklara.
O zaman bu yapının içinde hala ne işiniz var?

Mesele sadece konuşup deklare etmek mi? Siz zahmet etmeyin biz ederiz o zaman!
Siz size yakışanı yapın ve bu vebale ortak olmayın!

Kurdistan,bu güne kadar özgürlük yolundaki kayıpları ile yutulması zor bir yumrudur çünkü hainlerin boğazında!

Bu halk özgürlük mücadelesinde kaybettiklerinin karşılığında siz politikacılara emanet etti bu vatanı. Düşündü ki devrimciler halka yaraşır şekilde yönetir. Eğer düzen partilerinden fazla yolsuzluk yapılacağını bilseydi oy vermek için alternatifi çok fazlaydı!

Demem o ki sayın Altan; sadece deklare etmek yetmiyor. Durdurmak ta lazım! Değil mi?
Eğer durduramıyorsanız en azından ortak olmamak!


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
9240 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:57:30
x