IŞİD SALDIRILARI VE KÜRD HALK TABANINDA Kİ DUYGUSAL BİRLİKKÜRD SİYASETÇİLERİNİ NE KADAR ETKİLEDİ?
Yaklaşık 3 ay öncesine kadar Nuri Maliki’nin, Irak Merkezi Hükümetinin Kürdistan bölgesel yönetimi ile yapmış olduğu antlaşmalara uymaması veya yok sayması ve ayrıca Irak’ın bütünlüğü içerisin de Sünni Araplara yönelik ötekileştirici yaklaşımları, 2004 yılından itibaren bölgede ki ırkçı, şoven, Sünni yönetimler ve Kürdistan sömürgecisi devletler tarafından alttan alta beslenip silahlandırılan IŞİD terör örgütünün, Irak’ın Musul kentine saldırmasına fırsat yaratmış ve bu saldırıları sonucu ABD güçleri tarafından, Irak Merkezi Hükümetinin ordusuna bırakılmış olan son derece gelişmiş, modern savaş araç ve gereçlerine hiçbir direnişle karşılaşmadan sahip olmasının sonrasında da, IŞİD terör örgütü Irak Şam İslam Devleti adıyla kendisinin varlığını bütün dünyaya deklare etmiştir.
Eline geçirmiş olduğu bu modern silahlarla ve yine kendisini destekleyen bölgede ki gerici, yobaz ve sömürgeci devletlerden aldığı lojistik destek ile Irak’ta geniş bir coğrafyaya yayılmaya başlamış, giderek Bağdat’ı tehdit eder düzeye gelmiştir. Bu arada ciddi bir panik yaşayan İran ve Türkiye sömürgeci devletleri, Bağdat kapılarına dayanmış olan bu vahşi terör örgütünü ani ve etkili bir müdahale ile saldırı güzergâhını değiştirerek Kürdistan topraklarına yönlendirmiş, bilindiği üzere özellikle Şengal bölgesinde ciddi bir katliamın yaşanmasına sebep olmuş, yüz binlerce Ezidi ve Kürd insanının topraklarını terk etmek zorunda bırakmıştır.
Bütün bu olayların ve saldırıların tam da Kürdistan Bölge Yönetiminin bağımsızlık için, Kürdistan parlamentosun da referandum kararı aldığı ve aynı zaman da Kürdistan Bölgesin de çıkarılan petrollerin dünya piyasalarına pazarlandığı bir döneme denk gelmesi, elbette ki Kürdler açısından oldukça önemli ve manidardır.
IŞİD’in bu beklenmedik saldırılarının şaşkınlığını, çok kısa zaman da üzerinden atmayı büyük bir serinkanlılık ve ustalıkla geçiştirebilen Güney Yönetimi, yılların savaş tecrübesine sahip Peşmergeleri reorganize ederek, IŞİD çetelerinin üzerine sürmüş ve çok kısa zaman da Kürdistan’ın işgal edilmiş topraklarının önemli bir kısmını geri aldığı gibi, IŞİD çetelerine de beklemedikleri bir bozgunu yaşatmıştır. Bu arada asıl en önemlisi Güney Yönetimi bir taraftan kendi topraklarını işgale yeltenen IŞİD çetelerine ve onun arkasında ki sömürgeci güçlere büyük bir ders verirken, diğer taraftan tarihte eşine az rastlanacak büyük bir diplomasi başarısıyla, Kürd halkının meşru mücadelesine, dünyanın en gelişmiş altmışa yakın batılı ülkesinin askeri ve siyasi desteğini de almayı başarmıştır.
Sömürgecilerin ve bölgede ki ırkçı Arap yönetimlerinin beslemesi ve tetikçiliğini yapan IŞİD terör örgütü, Irak Kürdistan’ın da karşılaştığı muazzam peşmerge mücadelesi sonucu kaybettiği prestijini yeniden kazanmak üzere Kürdistan’ın bir diğer parçası olan Rojava’da ki Kürdlerin yerleşim birimlerine vahşice saldırarak, yüz binlerce Kürdün topraklarını terk ederek sömürgeci Türk Devletine sığınmasına sebep olmuştur.
Özellikle Güney ve Güney batı Kürdistan da ki bu son IŞİD vahşi saldırıları ve sömürgeci devletlerin sinsi ve düşmanca tutumu, tüm dünyada ki Kürdlerin inanılmaz tepkileri ile karşılanırken genelde Kürd insanının özgürlüğüne ve bağımsızlığına ne kadar susadığını göstermiş oldukları direniş, fedakârlık ve samimi sahiplenmeyle de çok açık bir biçim de ortaya çıkarmıştır.
Bazı kişi ve çevreler tarafından abartılı gibi değerlendirilecek olsa bile, yaşanan son olaylar da bazı çevrelerin farklı yönlendirmelerine rağmen, Kürd halkının saldırganlara ve onun arkasında ki sömürgeci güçlere karşı geliştirdiği reaksiyon ve ortaya koyduğu fedakar ve samimi sahiplenme pratiği, kürdlerin ulusal mücadelesin de kendisini yöneten parti ve örgütlerden çok daha samimi ve büyük riskleri de göze alarak davasına bağlılık gerçeğini de ortaya çıkarmıştır. Bahsi geçen bu süreçte mücadele alanların da peşmergesi, gerillası ve bir bütünen halkıyla muazzam, destansı bir direniş ve mücadele sergileyen Kürdistanlılara rağmen, bir kısım lider müsveddelerinin büyük şahadetlere ve muazzam mağduriyetlere mal olmuş cephe kazanımlarını, kapalı kapılar ardın da sömürgeci düşman devletlerine kendi konumları ve çıkarları gereği nasıl peşkeş çektiklerini büyük bir ibret ve üzüntüyle izlenilmektedir.
Oysa dünya milletler tarihi ve mücadele pratiklerini doğru incelediğimiz de, Kürdistan halkı ve evlatları kadar; cesur, fedakar ve samimi topluluklara ender rastlandığı, açık bir biçim de görülecektir.
Geldiğimiz nokta da bütün olumsuzluk ve ağır bedellere rağmen, Kürdlerin özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi her dönemden daha şanslı ve avantajlı bir evreyi yaşamaktadır. Küresel güçlerin ve sömürgeci devletlerin çıkarlarının biri biriyle oldukça fazla çeliştiği ve herkesin yeni ittifaklarla mevcut konumunu veya geleceğini güçlendirmek istediği, bu hassas dönem de Kürdistanlılara önderlik yapma iddiasın da olan parti ve örgütlere oldukça büyük fırsatlar sunmaktadır.
Binlerce yıldır kendi toprakların da köle muamelesi gören Kürd halkının içinden geçmekte olduğu bu süreçte, özgür ve onurlu bir yaşama kavuşabilmesi, aşağı da sıralayacağım önerilerle mümkün olabilecektir:
1- Kürdistan’ın bağımsızlığını hedefleyen siyasi kararlılık ve birliktelikler oluşturmak.
2- Her parça da mevcut parti ve örgütler arası güvensizliği en asgariye indirmek.
3- Uluslararası ve bölgesel dengeleri doğru tanımlamak ve doğru ittifaklar geliştirmek.
4- Her parça da milli özelliklere sahip milis örgütlenmesini en üst düzey de organize etmek.
5- Kürd ulusal mücadelesinin meşruiyetini dünya milletler camiasına kanıtlamak ve anlatmak.
Elin de güç bulunduran ve Kürdleri özgürleştirecekleri iddiası taşıyan Kürd siyasetçilerinin, bütün bu önerileri dikkate alacakları temennisi ile hiçbir bedelden geri durmayan fedakar ve cefakar Kürd halkına minnet ve şükranlarımı göndermek istiyorum.
Saygılarımla,
M. Hüseyin TAYSUN
18.10.2014 - İstanbul Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.