ABA I- Terörsüz Ortadoğu
''İktidar Öcalan’ı (Kemal Derviş gibi) bir kurtarıcı olarak yansıtıyor. PKK’nin tasfiyesinde muhatap, kolaylaştırıcı olabilecek Öcalan, PKK sonrası dönem için de muhatap, tek adam olarak kabul ettirilmeye çalışılıyor.''

ABD, Birleşik Krallık, Avrupa (ABA) son birkaç on yılda kendi içinde de yaşadığı terör saldırıları ve endişelerinin ertesinde terörist kabul ettikleri devlet ve örgütlerle mücadelede yeni bir yöntem deniyor: Terörsüz Ortadoğu.
‘Terörsüz Ortadoğu’ dönemi 15 Ağustos 2021’de Taliban’a iktidarın verilmesiyle kendini gösterdi, 11 Temmuz 2025’te PKK’nin silah bırakmasıyla devam ediyor.
ABA, şunları yaptı:
1- Kabil ve Şam’da yönetim terörist denilen hareketlere geçti ve radikalizm referanslı olan bu yönetimlerden Hizbullah gibi diğer örgütlere karşı mücadele etmeleri isteniyor.
2- İran diğer devletlere rejim ihraç edemeyince o ülkelerdeki otorite boşluğunu ve toplumsal güvensizliği kullandı, var olan örgütleri destekledi ya da örgüt kurdu, açıktan yönetti. ABA, 7 Ekim 2024’ten beri İsrail eliyle hem bu örgütlerin acımasızca ve amansızca peşinde hem de onların hamisi Iran’ı vurdu. Lübnan, Suriye İran’ın elinden çıktı, Irak’ta budandı. Hizbullah, Husiler, Yemen..
3- ABA ve Türkiye tarafından terör örgütü ilan edilmiş PKK, ABA’nın ‘Terörsüz Ortadoğu’ konsepti gereği de gündemde. Türkiye ise, ‘Terörsüz Ortadoğu’ konseptine uygun olarak; hem MDD ruhlu ve en son İran’a yakın bilinen PKK’yi ortadan kaldırmak hem de bu ruhun inanmış statükoculuğunu, muhatap kabul edilmeyi, sistem içi olma azmini de dikkate alarak Öcalan’ın yereldeki kısmi ‘önderliğini’ iç politikada değerlendirecek bir yaklaşım, yöntem belirledi, programladı. Böylece Tekçi Osmanlı Türkiye’si ile uyumlu ‘Terörsüz Türkiye’ süreci başladı.
Türkiye ve IKBY’nin (Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi) IKB (Irak Kürd Bölgesi) ve TKB’de (Türkiye Kürd Bölgesi) teröre son vermesinin SKB’ye de (Suriye Kürd Bölgesi) olumlu etkileri olacaktır.
İsrail’in terör uyguladığı, işlediği savaş ve insanlık suçları da devletlerüstü uluslararası organizasyonlarca da güçlü biçimde ifade ediliyor ve kınanıyor. Artacak direncin bu tür devlet-leri durdurabileceği, suçları yüzünden yargılanabilecekleri zayıf olasılık değildir.
İsrail ya da Amerika’nın eline geçecek bir PKK gerçekçi bir risk olarak görünmüyor çünkü PKK’nin tasfiyesi ‘Terörsüz Ortadoğu’ konseptine göre de muhtemeldir.
Mecliste kurulacak olan ise ‘Terörsüz Türkiye’ komisyonudur, PKK üyelerinin ve silahlarının akıbetine dair pratik ve yasal düzenlemelerle sınırlıdır. CHP’lilere bu komisyonun yeni anayasa hazırlığı ile ilgisi olmadığına, olmayacağına dair güvenceyi TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş vermiş. Durum buysa sergilenenden ne anlamalıyız?
Tasfiye olan bir örgüt son aşamada silah bırakır ya da detaylar giderildikten sonra siyasi partilerin ittifakı ilan edilir! Halbuki tam tersi oluyor! Bunları Öcalan’ın kudreti mi sağlıyor yoksa zor’un gizli rolü mü? Öcalan’ın DEM Partinin adını ve yaklaşımını değiştirme talimatı gelecekte yaşanacakların işaretidir!
İktidar Öcalan’ı (Kemal Derviş gibi) bir kurtarıcı olarak yansıtıyor. PKK’nin tasfiyesinde muhatap, kolaylaştırıcı olabilecek Öcalan, PKK sonrası dönem için de muhatap, tek adam olarak kabul ettirilmeye çalışılıyor.
AKP ve MHP Apocu kitleyi kontrol altına almayı başarırsa eğer kendine oy desteği verecek diğer kesimlerin endişesini gidermiş olabilir. Halbuki, Kürdlere yaşatılan trajedileri anmak yerine yasal düzenlemelerle telafi etmiş bir Erdoğan ya da Özel’in geçmişini omuzlarında taşıyan Öcalan’a neden ihtiyacı olsun ki?
AKP ve MHP’nin Öcalan’a ve DEM partiye kredisi ve güveni ile MDD’nin ve diğer sol muhalefetin Öcalan’a ve DEM partiye kredisi, güveni benzer ölçüde görünüyor. Zaten bu hareketin herhangi bir kesimi ortaya herhangi bir bölgesel ya da kolektif talep de koyabilmiş değil ve bunu yapacak olma ihtimalinin oyalayıcılığı, aldatıcılığı aşılmalıdır..
Türk ve Kürd toplumunda Öcalan’ı reddedenler mevcuttur. Öcalan Kürdleri temsil etmez, Kürdün sorununda muhatap, karar alıcı, müzakereci değildir. Muhataplığı ise Öcalan’ın tek adamlığını, iradeleri olduğunu sürekli deklare eden DEM partinin etkisi ve gücü ölçüsünde olacaktır; diğer partiler ve başkanları için durum ne ise DEM için de aynıdır.
İtirazım kendilerine ‘erdemliler hareketi’ diyerek 2002’de iktidarı alanların 2025’te bölgede 1923 aklının pratiğini sürdürme olasılığınadır.
Numan Kurtulmuş’un güvencesine, sözüne rağmen muhalefet bölünme kaygılarını dile getiriyor, Kürdün kolektif haklarını varoluşu aşındırıcı, tuzak sayıyor ancak nedense PKK’nin feshiyle ‘sivilleşecek’ PKK’lilere ve legal partide Öcalan’ın alenen tek karar verici olmasına ve bölgede 2012 KCK döneminden daha etkili bir alan açılma olasılığına itiraz etmiyor. Tıpkı 2012-2015 aralığında pek itiraz sesi işitilmediği gibi..
Yani sadece iktidar değil, diğer partiler de bölgenin Öcalan’ın kampına dönüştürülme olasılığından rahatsız değil. ‘Modernite, modernlik kampı’ içinde şapka kanunu, balolar ne idiyse; ‘demokratik modernite, demokratik ulus’ kampı içinde komünal yoldaşlık ve eşbaşkanlık odur! Cumhuriyet yönetimine geçiş ve çağcıl kabullere uyum elbette olumludur ancak mesele tekçi, dayatmacı, uyumsuz protez uygulamalardır.
Bölgesel federe yönetim katılımcılık, açıklık ve şeffaflık olanağını sağlayabilir. Bölgenin federe yönetimi Türkiye’nin bölünmesi demek değildir, zararına hiç değildir, aksine kazandırır. Bölgemiz birçok alanda Türkiye’nin en geri bölgesidir. Federe yönetim bölgenin hemen her alandaki geriliğini nasıl azaltabileceğimiz üzerine çağcıl, rasyonel fikir ve proje üretebileceğimiz sağlıklı seçeneklerden biridir..
Kürd bireyleri ve Kürd dostları bölgesel federe yönetime yönelmenin saygınlığını, koruyuculuğunu, birleştiriciliğini, bereketini, ilk kez inşacılığı öğretebileceğini neden fark edemiyor?