Birinci Başlık Altında\\n\\nKürdistan’ın birliği ve bütünlüğü amacını tartışırken dahi ayrı ayrı politik yaklaşım belirlemek zorunludur.
\
Kürdistan’ın birliği ve bütünlüğü amacını tartışırken dahi ayrı ayrı politik yaklaşım belirlemek zorunludur. Türkiye, Suriye, İran, Irak’ı; bu ülkelerin uluslararası arenada pozisyonlarını, kendi içinde Kürtlere hangi ölçüler içinde yaklaştıklarını ayrıntılı ele almak hatta Kuzey, Güney, Doğu ve Güney-batı Kürdistan halk gerçeğini gözetmek zorunludur. Gerçekçi ve sonuç alıcı kalkışma bu değerlendirmelerle ortaya çıkacak ölçüler çerçevesinde mümkün olur. Bu çerçeveden ele alındığında, Türkiye ve Kuzey Kürdistan konusunda yapılan birçok değerlendirme marksist-leninist takıntıların inkarcılığı – dar milliyetçiliğin tıkayıcılığı – özünde amaçsızlığı barındıran köksüz saldırı üçgeni arasında sıkışmış çözümsüzlük dayatması olarak karşımıza çıkıyor.\
Güney Kürdistan bağımsızlığa en yakın duran parçadır. Bu düzeye nasıl ve hangi koşullarda hatta hangi politik manevralarla geldiğini bir tarafa koyarsak; Kuzey Kürdistan’ın koşullarının farklılığını gözardı edemeyiz. Kürdistan Federe Bölgesinin resmen tanınması ve ilişkilerin ticari amaçlı da olsa bağlanması, gelecek açısından muazzam önemdedir. Bu bağlayıcılık salt ticari açıdan olmamıştır. Zaman içinde bunun yaratacağı etki dalga etkisidir. Bazı çevrelerin ihanet ilişkisi olarak nitelediği ilişki, tıpkı Amed’de yaşandığı gibi, kemalist ideolojinin hakim kıldığı bakış açısının aşınımını beraberinde getirecektir. Bu kaçınılmazdır. Diğer yandan Türk siyasetinin ideolojik dayanakları değişim içindedir. Bunun hakkını vererek kabullenmek zorundayız. İslami öncülükle gerçekleşiyor olması, Kürtler açısından değişimin değerini düşürmez. Burada kahırlanacak olanlar bizler değiliz. Bizi ilgilendiren boyutu, eleştireceğimiz boyutlar var elbette. Bunlar alevilik de içinde olmak üzere anayasal düzenlemeler kapsamındadır. Kürtlerin ve hatta Türkiye’de yaşayan halkların haklarının iadesine ilişkindir. Kürdistan sorunu ise bizim sorunumuzdur. ‘Türkiye bize Kürdistan’ı vermeyecek’ nüveli bütün değerlendirme ve karşıtlıklar boş, anlamsızdır. Bunun mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak siyeset zemini ortaya çıkmıştır. \
\
İkinci Başlık Altında\
\
Türkiye ciddi çalkantılı bir süreci yaşıyor. AKP Hükümetini hedef alan bu çalkantıyı dış dinamikleri gözardı ederek değerlendiremeyiz. Bu süreç 13 Temmuz’da Mısır’da Mursi’nin devrilmesi ve AKP Hükümetinin Müslüman Kardeşlerden yana tutum almasıyla şekillenmeye başladı. Ardından Suriye politikası ve El Kaide’ye desteği ile netlik kazandı. Bu ortamda İran akılcı bir hamleyle bir adım geri atarak aslında Ortadoğu’da belirleyicilik pozisyonunu gölge statüsüne çekti. Öyle ki şimdilik ABD’nin Ortadoğu atakları bile İran’ın gelecek politikalarının yolunu açar vaziyette. Çalkantıları ABD’den bağımsız ele almak doğru olmaz. Aslında ABD Demokrat yönetim siyasetinden demek daha doğru... \
\
AKP çok ciddi yanlışlar yaptı. Birincisi; anayasa yapımı uzun sürece yayılarak boşa çıkarıldı. Bunda AKP’yi dışarıda tutarsak, Ergenekon kanadının izlerini görmek mümkün. Bütün dayatmalara rağmen, AKP’nin kendine dair mutlakiyet yanılgısı, Kürt sorununun çözümünün pozitif yanlarını hafife alması, taban kaygısı uzun vadede bu sonuçlara açık kapı bırakıyordu. Gezi olaylarından pratik sonuçlar çıkarılmadı. Sadece propaganda malzemesi yapıldı. Eğer ağırlık merkezleri doğru hesaplansa ve buna göre pratik adımlar atılsaydı, bu çalkantının aktörleri de hesaplarını farklı yapacaklardı. İkinci büyük hata ise özellikle Suriye ve El Kaide konusudur. Tüm ideolojik yapılarda olduğu gibi, güç kendisiyle doğru orantılı olarak uçlaşmaları getirir. Bu da doğal olarak uluslararası siyaset düzleminde ya bir denge yaratır ya da dengeyi zorlarsa, dengelenme ihtiyacını.. Ve dengeleniyor... \
\
AKP, Türkiye sınırları içinde kendisi dışında kendisini vurabilecek odak bırakmadı. Kürtlerin büyük çoğunluğu esir vaziyetteydi, ergenekon ayağı çok zayıflamıştı. Darbeyi içten, işe başlarken müttefiki olan, ergenekona karşı birlikte durduğu cemaat eliyle yedi. Doğrudur bu bir operasyondur. Gever’deki infazları, Balbay’ın serbest bırakılması ardından BDP’li vekillerin bırakılmamasını, Kılıçdaroğlu-ABD temaslarını, servis edilen bilgi ve görüntüleri... bu operasyonun dışında göremeyiz. \
\
Üçüncü Başlık Altında\
\
Şimdi kısa vade için elimizde birkaç veri var: Birincisi, AKP süreci Kürtlerin haklarını elde edebileceği siyasal ortamı genişletti. İkincisi, aynı AKP uluslararası odakların cemaat eliyle operasyonuna maruz kaldı. O halde bundan sonra gelişmesi muhtemel olasılığa bir bakalım. AKP olmazsa kim olur? Biz Kürtler Türkiye’nin yönetimini ele geçirebilecek miyiz? Öyleyse ne ala.. Yapamayacaksak, geriye sağı da belli ölçüde içine alarak yelpazesini genişletmeye çalışan CHP dışında bir alternatif görünmüyor. Bu CHP ile ergenekonun yeniden canlanacağı muhakkak. Kürtler açısından en ama en iyi ihtimal, bu CHP’nin Suriye’de Esad’lı yönetimi kabul etmesi ve Güney-batı Kürdistan konusunda gevşek tutum alması olur. Ancak Güney-batı Kürdistan’ın belirleyicisinin Türkiye olmadığının da altını çizmek istiyorum. Kısaca İran ve Doğu Kürdistan faktörünü de gözönünde bulundurarak, bu tablonun ve içereceği ittifakların Kürtleri geriye götüreceğine inanıyorum. \
\
Cemaat gerek yöntem gerekse Kürt ve Kürdistan gerçeğine yaklaşımı itibariyle sicili bozuk bir oluşumdur. Bunların hepsini birarada ele aldığımızda, AKP’nin de cemaatin de yıpranacağı açıktır. AKP, ağırlık merkezlerini doğru hesaplayarak pratik adım atmaktan çekinmeyen ve uluslararası gelişmeler karşısında kendisini doğru değerlendirerek konumlanan, ideolojik ölçülerini siyasetin önüne koymayan bir yaklaşımla bu durumu aşmalıdır. Salt karşı saldırı, sorunu çözmeyecektir. Bu çalkantılı dönem Türkiye’nin şeffaflaşması yolunda önemli bir aşama da olabilir. Bunun için AKP’nin Kürt sorunu konusunda yaklaşımını tekrar tekrar gözden geçirmesi şarttır.\
\
Bizim de artık siyaseti inkar eden tavır ve tutumu aşmamız, eğer siyaseti yöntem olarak belirlediysek bunda tutarlı olmamız ve her esen rüzgarla oturup kalkmaktan vazgeçmemiz gerek.\
\
Neval Sevda Çelik\
\
20.12.2013 \
\
\
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.