Eve Dönersem Evden Çıktığım Onurla Dönerim

Çok benimsemediğim halde, bazı konuları açmak zorundayım.

Neval Çelik

13.02.2014, Per | 11:28

Eve Dönersem Evden Çıktığım Onurla Dönerim
Makaleyi Paylaş
Çok benimsemediğim halde, bazı konuları açmak zorundayım. Çünkü uzun zamandır yazmak istediğim bu içerikli yazıyı başka türlü ulaştırabileceğime inanmıyorum.

PKK\'ye katıldığım için hiç pişmanlık duymadım. Sanıyorum hayatımın sonuna kadar da duymam. PKK\'ye katılan her genç insan gibi, evimin kapısını kapatıp çok sevdiğim arkadaşlarımla yola düştüğümde herşeyi göze almıştım. Kürd olduğumu, Kürdistan\'ın sömürge olduğunu öğreneli çok olmamıştı. Ankara\'da öğrenciyken tek başıma bir evde kalıyordum. Dağdan gelen yaralı arkadaşın bende kalması gerektiğini söylediler. Kaldı...

Onunla beraber bir kadro daha vardı. Bu arkadaşlar benim gözümde dev gibiydi ve onların PKK program ve tüzüğü üzerine eğitimleriydi benim Kürdistan üzerine bildiklerim. Ve Beşikçi Hoca\'nın Uluslararası Sömürge Kürdistan kitabı... 1991 sonunda Ankara\'da operasyonlar oldu, kaçtık. Ayrıntılara girmeyeceğim. Bunların konuyla alakası yok. Uzun bir yolculuk oldu, beraber çıktığımız ve şimdi hiçbiri hayatta olmayan arkadaşların tek biri bile of demedi. Ve herkes ölümün varlığından haberdardı.

Noktamıza yetiştik. Zor zamanlardı... Maddi zorlanmaları bir tarafa bırakıyorum, uyum sağlamanın çok zor olduğu zamanlardı... En geleneksel, geri yargıları halk gerçeği adına kabullenmek ve dava uğruna giderek içselleştirdiğin zamanlar. PKK bir yelpazeydi. Her sınıftan hatta giderek her ulustan insanın ortak yaşam, değerlerde buluştuğu bir yelpaze. Bu uzlaşmayla sağlanıyordu yapı içinde. Tek hedef PKK\'lileşmekti. Çünkü PKK Kürdistan\'dı.

Bu dönemde yaşadığım en çarpıcı olaylardan biri yaşını tam olarak hatırlamadığım ama en fazla 18 yaşında olan Iğdır\'lı Fate\'nin tüm yapının önünde infaz edilmesiydi. Ajan olarak gönderildiği iddia ediliyordu. Kendi kendime ajan olsa ne yapar diye düşündüm. Ancak bu tür durumlarda önünde iki yol oluyor insanın. Ya herşeyi göze alır ve restini çekersin ya da kendini ikna eder yoluna devam edersin. Ben kendimi ikna ettim. Diğer yandan başlayan 92 Güney Savaşı... Bir ay boyunca çemberdeydik. Yaşı çok küçük arkaadaşlarımız vardı, olanaklar çok sınırlıydı. Geri cephedeydik ve görevimiz mevzilere lojistik ulaştırmaktı.

Yaralı arkadaşlar, şehit düşenler yerlerdeydi. Arkadaşların fedakarlığı zirvedeydi. Bu savaşta beraber katıldığımız bir arkadaş şehit düştü ve bunu mermi götürdüğümüz cephede öğrendim. Orada ne oluyor biliyor musunuz? Orada kan bağınız kuruluyor. Tanıdığınız her arkadaşınızın ölümü kan bağıdır orada. Ve sonradan şehit düşen Şevin gibi, biri sizi korumak için kendisini mermilerin önüne atmışsa, orada da öğrendiğiniz başka birşeydir. Orada yanınızdakini bilirsiniz. Her birinin ne demek olduğunu öğrenirsiniz.

PKK\'ye katılırken yaş ortalaması 17-18 civarıdır. Bu yaş insanlarının bir kısmı sömürge devletlerin militer güçleriyle birebir yüzleşmiş, bir kısmı içinse teorik, soyut gerçeklerdir. Kürdistan tarihi, direniş, ihanetler, yani militan duygular tamamen PKK\'de şekillenir. Savaş içinde, çalışmalar içinde tecrübe kazanır, yoğrulursun. PKK\'nin kökleri ile ilgili ciddi bir sorun olduğu için yurtseverlik aslında PKK severlik olarak derinleşmek zorundadır. Ve yukarıda anlattığım türden her yaşanmışlıkla birleştiğinde tarikatlaşan bir zemin içinde var olursun. Her zaman iki şey çatışır; Fate ve Şevin gibi... Bir yanın sorgular, diğer yanın ikna eder. Ama oradasındır, kopmak ihanettir. Şehitlere ihanettir, ülkeye ihanettir....

Suriye\'de, Avrupa\'da kitle çalışmalarında kaldım. Yıllar, olaylar, nedenler, nasıllar hiç dokunulmaz olanı bile sorgulamaya zorluyor. \'Başkan\'ı bile... Talimatlar, talimatların sonuçları ve talimatlarla sonuçlar karşısında verilen tepkilerin çelişkileri. Abdullah Öcalan\'ın \'civa gibiyim\' diye tanımladığı fakat sonuçlarının her birey ve olay açısından yol açtığı gerçekler... PKK\'yi \'tüzük ve gelenekler partisi\' olarak tanımlayıp, bu geleneklerin tanınmazlığı içine sıkıştırılan insanların yaşadığı çelişkilerin yol açtığı ilişkiler, pratikler... vs. vs.

1999\'da yeniden anakarargaha kendi isteğimle döndüm. \'Avrupa\'dan ayrılırsan seni komplonun parçası olarak yargılarlar, gitme\' diyen arkadaşlar hala sağdır. Gittim. Olmazdı, \'başkan\' yakalanmıştı, arkadaşlarım dağdaydı ve gitmeseydim öyle bir düşünce varsa bile doğru olduğuna kanaat getirilecekti, gittim. Bu gidiş 1992\'deki gibi değildi. İnsan süreçtir, insan sonuçtur, insan evren neyse, evrenin yasalarının beden içinde yaşanmasıdır. Artık nasıl baktığının farkında olmak, evetleri ve hayırlarıyla netleşmek sorgularken kendinden bile kaçmamak, bakarken kendin olarak baktığının farkında olmak örgüt içi siyasetin kaynağı oluyor.

Ve artık biliyordum ki bu zaten PKK\'de bu zaten vardı. Çünkü PKK örgüt gerçeği de dinamiktir. Nasıl ki kişi olarak bende ve diğer dönem arkadaşlarımda katılımdan itibaren bu sonuçlara yol açtıysa, toplamını da bundan bağımsız değerlendirmek mümkün olamazdı. Örgüt içi siyaset ise çok tüketiciydi. Girdim. Beraber bir yıl aynı mangada tutuklu kaldığımız bir arkadaşın platformu yapıldığında konsey tarafından platform divanında görevlendirildiğimde kabul etmek zorunda kaldım. Bunu yapmasaydım birlikte hareket ettiğim insanlar zarar görecekti.

Söylediklerimi inanarak söyledim ama yapmak zorunda bırakıldığım şey, o örgüt zemini dışında asla yapmayacağım bir şeydi. Kişilik intiharı denen olay yöntemlerle kişilik katliamına yol açıyordu örgüt içi siyaset ve bunu bilmeden ya da sorgulamadan yaşayan insanlar açısından durum çok daha vahim bir hal alıyordu. Bu ayrıntılara fazla girmeyeceğim.

Ancak 2004 yılında örgüt içi siyaset artık alenen ve gruplar halinde mücadeleye dönüştüğünde taraftım. Bu taraf, örgütün yeni stratejisinin siyasi mücadeleyi öne çıkarmayı şart kıldığını, insiyatifi ele alabilmek için legal sahada örgütlenmeyi derinleştirmek ve giderek kurumlaşmak gerektiğini savunuyordu. Madem Abdullah Öcalan eksenli bir karar alınmıştı, o halde mücadelenin yeni biçimi belirlenmeliydi. Nihai hedef Kürdistan\'dı. Ve 2004 kongresinin sonuna kadar Abdullah Öcalan\'ın da yaklaşımını böyle değerlendirdim.

Bana göre Abdullah Öcalan\'ın da amacı buydu ve bunun için çalışan bizdik. Kongrenin sonunda gelen görüşme notundaki talimat bizim grubun tutuklanması, ayrı mağaralara konulmamız ve güneş yüzü görmememiz olunca bilmiyorum bu nasıl anlatılır fakat artık yaşanacakları biliyordum. Nasır öldürülmüştü, Gulan öldürülmüştü bu süreçte.. Ve bu cinayetlere farklı kılıflar uydurulmuştu. Tutuklanacaktık, diğer görüş kendisini kurumlaştıracak ve sonra bırakılacaktık. Herkes ayrı alanlara gönderilecekti ve kim kaldıysa... Ayrıldık..

Geçen on yılda arkadaşlarımız vuruldu; Sipan Doğu Kürdistan\'lıydı. Orası için çalışıyordu. Kemal Güney-batı Kürdistan\'lıydı. Orası için çalışıyordu. Hikmet Fidan Kuzey için çalışıyordu ve Kani Yılmaz Avrupa\'ya çıkacaktı. Vuruldu. Ve bütün bunlar, Osman Öcalan\'ın bir TV kanalında yaptığı açıklamada söylediği \'bir Arap ajan geldi ve bana orada Öcalan olmamalı\' dediği süreçten sonra yaşandı. MİT\'in elinde 50 kişilik bir tasfiye listesi olduğu bilgisini almıştık. Dağda son kongrede yaşananlardan sonra artık hiçbirşeyin eskiden düşündüğümüz gibi olmadığını, at izinin MİT izine karıştığını biliyorduk. Celal Talabani, bu durumda ortam oluşuncaya kadar kendinizi koruyun diyordu. Sınırlı bir sahada, sınırlı çalışma imkanı vardı. Elimizdeki tek olanak PWDnerin\'di. Çevremiz daralmak zorundaydı. Çünkü ilişki ilişkiyi açıyordu ve herkesin niyeti dışında açılan ilişkilerin neye yol açacağı da belirsizdi. Bu şekilde Koya olayına kadar geldik. Bana göre Koya olayı da 2013 Newroz\'undan önce yapılması hedeflenen son hamleydi. Çocukları dahi gözden çıkararak sonuç almayı hedeflediler. Olmadı... Bitti mi, hayır. Abdullah Öcalan İmralı\'da kendisini merkeze oturtarak PKK\'ye yön verdiği ve PKK bu PKK olduğu sürece bitmeyecek... Hatta Kürd siyaseti iyice karışacak.

Yazılarımda çoğunlukla birlik olmanın ne kadar önemli olduğunu yazdım. Bunu herşeye rağmen ve yürekten istedim. Abdullah Öcalan önünü almasaydı, 1999\'da bütün Kürdistan\'a yayılan ayaklanma büyük sonuç yaratacaktı. Bırakmadı. O halde örgüt siyaset yaparak, ulusal kazanımlar elde edebilirdi. Ancak örgüt ulusal çıkarlara ters politikalara yöneldi. Bu aşamada Osmanlı zihniyetiyle örülen Türkiye Cumhuriyeti\'nin Kürdü projesinin mimarlığında tuğla olmak da ucunda ne olursa olsun kabul edilemez.

Bu yazıyı yazmaya başladığımda aslında isyan ediyordum içimden. Büyüdüğüm evin kapısını kapatalı 23 yıl oldu. O kapıyı bir daha hiç açmadım. Birgün o kapıdan içeri girersem eğer, çıktığım gibi, bu davanın bir neferi olarak girerim. Ölürsem her halükarda Kürdistan\'da ölürüm. PKK\'nin derdini biliyorum da, bazı çevrelerin derdini anlamakta zorlanıyorum. Evet bu geçmiş benim. Günahı sevabıyla benim geçmişim. Bazı değerlerden kopmadığımız, kopmamamız gerektiği çok açık. Kürdistan\'ın tüm şehitlerine bağlı olmak, emeğe bağlı kalmak, yoldaşlarınla paylaştığın her ana, anıya sevgiyle bakmak, arkanda bıraktığın ve hala dağda olan gülüşünü, ağlayışını tanıdığın insanlarla gönül bağı kopmaz. Bazılarının rahatlıkla iki kelimeyle harcadığı bunlardır da..

Bunu kimse beklemesin. Olmayınca da taşlamasın. Taşa ocak da olmasın. Ulusal davamız var. PKK başından itibaren Güney Kürdistan\'ın desteğiyle mücadele etmeliydi. Buna girmedi sonunda Türkiye\'nin kucağına oturdu. Ona oturmasa İran\'ın kucağına oturacak. Bu böyledir. Tercihleri, davanın ulusal olmayışı, kökünün Kürdistani temellerde olmayışı nedeniyle yanlıştır. Bunlar eleştirilir. Bunlar sorgulanır. Bunlar kabul edilmez. Ama onunla da yatılıp kalkılmaz. Eğer onunla yatar kalkarsan, ne zaman mücadele edersin?

Bazılarının Abdullah Öcalan takıntısı, onları tersinden Abdullah Öcalan\'laştırıyor. Arkadaş benim böyle bir derdim yok. Kürdistan\'ın da buna ihtiyacı yok. Bana göre Kürdistan\'ın gerçekten politika belirleyen, bunun kurumlarını yaratan bilinç ve emeğe ihtiyacı var. Abdullah Öcalan satmış mı? Sen de al. Alırken sattın de, bunun çabası içindeyken anlat gerçeği. En azından almaya çalış. Yapmayın. Biz ne kimsenin alternatifi, ne de kuyu kazıcısı değiliz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
11581 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:07:38
x