Wilson Merkezi Ortadoğu Programı Başkanı James F. Jeffrey, YPG’yi “terör örgütü” olarak görmediklerini söyledi.
Rûdaw Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen 2. Erbil Forumu'na katılan ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi ve Dışişleri Bakanlığı Suriye Temsicilcisi James F. Jeffrey, Rûdaw TV'den Dilbiwxin Dara’nın sorularını yanıtladı.
John Bolton’un kendisine yönelik "Kürtlerin dostu değil, Türkiye’ye daha yakın" yorumuna tepki gösteren Jeffrey, “Bir diplomat ve bir Amerikalı olarak Amerika'nın dostuyum ve Amerika'nın çıkarlarını temsil ediyorum” dedi. Jeffrey, Demirtaş da dahil hangi Kürt'e sorulursa kendisi ile olan diyalogdan bahsedeceğini, hem Türkiye hem de Kürtlerin dostu olduğunu belirtti.
Jeffrey, Suriye ve Türkiye’de görevli olduğu dönemde Türkiye ile Rojava'daki durum, Kürt-Kürt diyalog süreci, ABD’nin DSG ve PKK’ye bakışı ve Kürdistan Bölgesi'ndeki gelişmeler gibi birçok güncel konuyu değerlendirdi.
Rûdaw Araştırma Merkezi’ne de böylesi bir konferansı düzenlediği için teşekkür eden Jeffrey," Uluslararası işbirliği ve Kürdistan Bölgesi’nin uluslararası düzeyde sahip olduğu konuma çok güzel bir örnek oldu." ifadelerini kullandı.
Sayın Jeffrey, söyleşimize ABD ile Suriye yani Rojava’daki Kürtler arasındaki ilişki sadece IŞİD ile mücadeleye mi dayanıyor? sorusu ile başlamak istiyorum. ABD’nin Rojava’nın özel statüsünü tanımak amacıyla farklı bir plan veya programı var mı? sorusuna J. Jeffrey:
Bu çok önemli bir soru. Her zaman Kuzeydoğu Suriye konusu bize sıkça sorulan sorulardan bir tanesi. Ankara’da da bu konuya ilişkin bize sık sık sorular geliyor. Ben şu an ABD hükümetinin bir parçası değilim. Obama ve Trump’ın başkanlığı dönemindeki ABD’nin resmi siyasetinden bahsedebilirim. Hükümet dışından (mevcut hükümet) biri olarak Biden yönetiminin resmi politikasından b bildiğim kadarıyla bahsedebilirim.
Kısaca cevabımız; uzun süreli bir planımızın olmadığıdır.
2014 tarihinde Suriye’ye gittiğimizde -kararına bizzat katıldığım- Kobani’nin korunması ve IŞİD’e karşı bir cephe daha açılması dışında başka hiçbir amaçla gitmedik. Bildiğiniz gibi, ortaklarımız Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ile birlikte yürüttüğümüz ortak askeri operasyonlar son derece başarılıydı. En sonunda İslam Devleti’nin (IŞİD) başkenti Rakka’yı aldık. Sadece burada değil, Irak ve Kuzeydoğu Suriye’de de IŞİD’i yenilgiye uğrattık, amacımız da buydu. Güçlerimiz Irak ve kuzeydoğu Suriye’de kalmaya ve görevlerini sürdürmeye devam edecekler.
Ancak Suriye'nin iç işlerinde BM kararları dışında herhangi bir rolümüzün olmayacağını açıkça ifade ettik. Karar, Esad ve halkının çoğunluğu arasında uzlaşma çağrısında bulunuyor. Nüfusun yarısı kaçtı, geri kalan nüfusun büyük çoğunluğu Suriye’nin kuzey doğusunda. Şüphesiz muhalifler ve kesinlikle Esad’ın kontrolünde değiller.
Bütün bunların düzeltilmesi gerekiyor. Bu da kararnamede tanımlanan anayasal süreçle çözülebilir. Kuzeydoğu halkı da bu sürece dahil edilmelidir. Dediğim gibi; ABD'nin ne genel olarak Suriye ne de özel olarak kuzeydoğu bölgesi için özel bir programı söz konusu değildir. İlişkimiz daha önce de söylediğimiz gibi taktik, geçişken ve geçicidir. Ancak, bu geçici süre 2014'ten bu yana 9 yıldır devam ediyor. Çünkü görevimiz devam etmektedir. Özellikle Esad'ın kontrolündeki bölgelerde IŞİD hala çok aktif. Bu nedenle dikkatli olmalı ve Suriye'de, Irak'ta ve burada Irak Kürdistanı'ndaki dostlarımızın yanında kalmalıyız.
Jeffrey konuşmasını şöyle sürdürdü:
Bu çok iyi bir soru. ABD kuvvetlerinin, özellikle Suriye'deki varlığının yasal dayanağı, teröre karşı mücadeledir. Bu yasal dayanak onlara savaşma, teröristlere saldırma ve saldırıya uğrayanlara yardım etme hakkı tanıyor. Ancak ABD'nin, kuzeydoğudaki dostlarımız DSG ve güneyde Tanaf'ta halen Suriye muhalefetinde bulunan diğer dostlarımızla birlikte Esad rejimi ile onun Rus ve İranlı müttefiklerinin bölgede kontrolü daha fazla ele geçirmesine izin vermediğimiz bir sır değil. Aynı zamanda Türkiye, Suriye’nin kuzey batısında yolları kapatmakta. Bu, Suriye'nin yıkıcı iç savaşında ateşkese yol açtı, bu iyi bir şeydi. İran ve Rusya'nın hegomanyasının genişlemesini ve daha fazla müdahil olmasını engellenmesi siyasi bir çözüme temel oluşturuyor. Dolayısıyla güçlerimizin sahada bulunmasının dolaylı da olsa siyasi bir sonucu var, ama asıl görevi bu değil.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve yardımcısı Mihail Bogdanov ve hatta Türkiye, ABD'nin Fırat'ın doğusunda Suriye'deki Kürtler için küçük bir devlet kurmak istediğini söylüyor. ABD, Kürtler için küçük de olsa bir ülke devlet kurmayı düşünüyor mu?
Bu soruyu 15 dakika önce konferanstaki panelde yanıtladım. Bence Lavrov’un sözleri nedeniyle benim söylediklerime inanmak istemiyorsunuz. Lavrov yeryüzündeki en büyük yalancı. Lavrov, ‘ABD küçük bir devlet kurmak istiyor’ dediğinde bunun aksinin doğru olacağını tahmin etmelisiniz ki öyledir de. Ben sorulan soruları Lavrov’a göre cevaplamıyorum. Lavrov bir savaş suçlusudur. Lavrov sadece Suriye’de değil Ukrayna’da yaptıklarının bedelini er ya da geç ödeyecek. O günü görmek için sabırsızlanıyorum.
Demokratik Suriye Güçlerinden (DSG) bahsettiğiniz. ABD IŞİD ile mücadelede DSG’yi kilit müttefiki olarak görüyor ve destekliyor. Ancak Türkiye bu durumdan rahatsız. Türkiye ne DSG, ne YPG, ne de Rojava yönetiminin varlığını kalsın istemiyor. Bu durum Ankara ve Washington arasında ciddi bir soruna dönüşmüş durumda. Türkiye’nin bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Jeffrey, "Bu farkında olduğumuz ve bilerek içerisine düştüğümüz bir karmaşa. Hatırlayın 2014'te oraya gittiğimizde Türkiye, PKK ile ateşkes yapmıştı. Ankara, Kobani’ye giderek YPG’ye yardım etmemizi destekledi. Ayrıca, Mesud Barzani'nin Kuzey Irak'tan Peşmergeleri savaşa yardım etmesi için Türkiye üzerinden Kobani'ye gönderdiğini de unutmayın. 2015’te bu durum değişti. Ama yine de görüyoruz ki, Esad'a karşı savaşta ana müttefikimiz Suriye Demokratik Güçleri’dir, pardon Esad değil, IŞİD'e karşı savaşta." ifadeleriyle yanıtladı.
Esad konusunda tamamen tarafsızlar. Türkiye’nin korkusu YPG liderliğinin PKK’li olması. Yine, burada Kürdistan’da ve kuzeydoğu Suriye’de PKK’nin varlığının giderek Kandil gibi büyümesi. Biz bu korkuyu anlıyoruz. Türkiye'ye kuzeydoğudan bir saldırıyı önlemek için sahadaki insanlarla yakın işbirliği içinde çalıştık ki, aslında bu olmadı da. Açıkcası, Türkiye’nin temel korkusu ABD’nin bölgeyi terk etmesi durumunda sınırda PKK’ye bağlı büyük bir oluşum ile uğraşmaya mecbur olmak. Türklerin bu korkusu yersiz bir korku değil, çünkü Amerika Birleşik Devletleri Trump yönetimi döneminde kaç kez Suriye'den çekileceğini söyledi? Üç kez. Şimdilik buradayız ama ne Türkiye ne de kuzeydoğu Suriye’deki dostlarımız kalacağımızdan o kadar emin değiller. Ben kalacağımızdan eminim ve bunu sürekli dillendiriyorum. Ancak bölgedeki herkes bundan şüphe ediyor. Bu nedenle bölgede bir gerginlik var.
Türkiye ile PYD, YPG veya DSG, Rojava yönetimi veya Mazlum Abdi’yi yakınlaştıma ya da uzlaştırma girişiminiz var mı? sorusunu J. Jeffrey şu cevapla açıklığa kavuşturdu:
Defalarca müzakereler yapıldı, biliyorsunuz 2013, 2014 ve 2015'te PYD'nin sivil kanadından İlham Ahmed Ankara'ya gitti, Salih Müslim de gitmişti. Bu tür iletişimi teşvik ediyoruz. Şam ve Esad ile konuşmalarına bir itirazımız yok, kaldı ki konuşuyorlar da. Bazı şeyler var mesela; Şam ile kuzeybatı arasında hala öğretmen maaşları, emekli maaşları ve benzeri şeyler müzakere ediliyor. Başka seçeneğimiz olmadığı için onlarla çalışan herkesi Ankara ve Şam'la konuşmaya teşvik ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz. Ama o görüşmelerin içeriğine, detaylarına ya da neyi amaçladıklarına biz değil, onlar karar vermeli.
PKK Rojava’da var mı Sayın Jeffrey? PKK’nin Rojava’da varlığı sizin için bir problem yaratıyor mu? şeklindeki sorulara J. Jeffrey, "Şüphesiz. Rakka özgürleştirildiğinde şehrin ayakta kalan en büyük binasının direklerine Abdullah Öcalan’ın büyük bir resminin asıldığını hepimiz gördük. Bunu hepimiz biliyoruz. Amerika PKK’yi terörist bir örgüt olarak tanımlıyor. Teknik yönden onun yan örgütü olan YPG’yi terör örgütünün uzantısı olarak görmüyoruz, ancak Türkiye’nin bu şekilde görmesini anlıyoruz. Bu bir sorun haline dönüştü. Çünkü Türkiye çok önemli bir taraf ve çok yakın bir müttefikimiz. Dolayısıyla farklı çıkarlar arasındaki dengeyi korumak durumundayız." cevabını verdi.
Türkiye Rojava’yı PKK’nin yönettiğini söylüyor. DSG’nin, YPG’nin hatta Rojava yönetiminin üst düzey isimlerinin PKK’li olduğunu belirtiyor. Siz Türkiye’nin bu söylemi hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye’nin bu söylemleri size doğru mu?
Elbette bu insanların çoğunun bir geçmişi olduğuna şüphe yok. Ve bunu hepimiz biliyoruz. İstihbarat sahibiyiz ve bunu yakından takip ediyoruz. Yani tabii ki dolayısıyla bu doğru.
Yani ABD için DSG, YPG veya Rojava yönetimi içerisinde PKK’lilerin varlığı bir problem teşkil etmiyor diyorsunuz? surusuna J. Jeffrey, 'Suriye’nin kuzey doğusu mu? Hayır' cevabını verdi.
Kürtlerin kendi aralarındaki diyalog konusuna gelelim. Siz de bu konuda bilgi sahibisiniz. ENKS, PYD ve Demokratik Suriye Meclisi arasındaki diyaloğun başarıya ulaşmamasının nedeni nedir sizce? Siz de bu diyalog sürecinde ilerleme sağlanması için çok çaba harcadınız. Ama bir ilerleme sağlanmadı. Neden bu konuda ilerleme sağlanamadı? yönündeki soruya ABDli temsilci;
"Birkaç kez denedik, burada Erbil'deki birçok arkadaşımız denedi, yani birçok girişimde bulunuldu. Bence sorun kuzey Suriye temsilcilerinden değil, Kandil’in temsilcilerinden kaynaklanıyor. Çünkü onlar bunun gerçekleşmesini asla istemiyorlar. Ankara konusunda da karışık sinyaller veriyorlar. Bildiğiniz gibi ENKS, Ankara tarafından destekleniyor ve Suriye muhalefetinin resmi bir parçası. Ancak çok önemli (PYD ile) görüşmeler yaptılar. Ankara tereddütlü diyebilirim, bazen evet (müzakereleri destekliyor) bazen hayır desteklemiyorlar. Ama Kandil müzakerelere karşı gibi görünüyor. Bence asıl sebep bu." dedi.
J. Jeffrey devamında, "Bu da çok iyi bir soru. Dediğim gibi, artık ABD hükümetinde görevli değilim. Hükümette yer aldığım dönemde en önemli önceliğim buydu. Bu konuyu Başkan Mesud Barzani, Ankara, Kuzey Doğu Suriye ve ENKS ile konuştuk. Her düzeyde çabalarımız oldu. Birçok konuda önemli ilerlemeler kaydettik. Şu anki mevcut yönetimin ne yaptığına dair ayrıntılara sahip değilim. Dolayısıyla resmi olarak birşey söyleyemem. Ama şunu söyleyebilirim ki, dünyadaki yaklaşık 100 çatışmada, işler yolunda gitmezse, duyduğunuz ilk şey ABD’nin pek iyi çabalamadığıdır. Ancak bazen bu bizim suçumuz değil, diğer insanların suçudur. Ancak, ben en üst düzey yetkiliyken yaptığımız gibi, Washington'un şu an en üst düzeyde yeterince çaba göstermediği kanıtlanırsa, o zaman Washington’un mevcut politikasını yeniden gözden geçirmesi gerekir. Çünkü gerilimin kontrol edilmesi için Türkiye, kuzeydoğu ve DSG ile bağlantı içerisinde olunması önemlidir. Ekim 2019'a kadar birçok çatışma, savaş ve hatta birçok saldırıya rağmen, gerçek şu ki, bu durumun yaklaşık on yıldır başarılı bir şekilde devam ettiğini fark etmiş omalısınız: Kuzeydoğu Suriye bazı şeylerin dışında IŞİD'den kurtarıldı. Türkiye, Suriye'nin kuzeydoğusundaki duruma çok fazla zarar vermedi." değerlendirmesini yaptı.
Jeffrey, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Kimsenin mevcut durumdan memnun olmadığı doğrudur, ancak bazen rahatsız edici bir durumu sürdürmek de iyi bir politikadır. Şu anda Türkiye'nin güvenlik çıkarlarının korunduğuna inanıyorum çünkü Suriye'nin kuzeydoğusunda kötü bir şey olmadı. Kuzeydoğu Suriye halkının güvenliği de korunuyor.Çünkü onlara saldırabilecek çok sayıda kesim var ama, kimse bunu yapamıyor. Örneğin Esad, İran, IŞİD, Türkiye ordusu veya Suriye muhalefet güçleri saldırabilirler. Ancak daha düşük yoğunukta bir savaş var. Dolayısıyla mevcut politikamızın başarılı olduğunu söyleyebilirim. Sonu belli mi? Hayır belirsiz. Birleşmiş Milletler süreci dışında risk var mı? Evet, Türkiye birkaç ay önce saldırı tehdidinde bulundu ama sonuçta sahada olana bakmak gerekiyor. Sahada olanlar ise olumludur.
Acaba ABD, Efrin, Serekani ve Girê Spi’de olduğu gibi Türkiye’nin bir kez daha Rojava’ya saldırmasına izin verecek mi? Özellikle Kobani’ye. Çünkü Türkiye her zaman Kobani’ye saldıracağından bahsediyor.
J. Jeffrey, "Birincisi... Bunun diğeri ile hiçbir ilgisi bulunmuyor... Konuştuğum tüm gazeteciler bu hatayı yapıyor, soruyorlar. Acaba ABD filan devletin filan şeyi yapmasına izin verecek mi, neden? Amerika Birleşik Devletleri emir vermez. Biz sadece tavsiye ve önerilerde bulunuruz. Sadece askeri güç kullanmaya hazır olduğunuzda komutana emir verirsiniz. ABD Türkiye'ye herhangi bir saldırıda bulunmamasını tavsiye etti. Bu, geçen Kasım ayından beri netleşti. Oradayken bir röportajım oldu. Ben sıradan bir vatandaşım ama herkesin Amerika'nın nasıl düşündüğünü bilmesine yardımcı olabilirim. Sabah ve diğerleri de dahil Türk medyasına birkaç kez konuştum. Saldırıya karşı tavsiyelerde bulundum, diğer insanlar da aynısını yaptı. Bence Türkiye, Ekim 2019'da olduğu gibi DSG'nin önemli bölgelerine, yani kesinlikle Kobani'ye saldırması durumunda bunun, Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerini önemli oranda zedeleyeceğinin farkında." ifadleriyle yanıtladı.
ABD'li yetkili değerlendirmelerine şöyle devam etti:
Elbetteki. İşin gerçeği şu ki IŞİD'in son lideri bizim tarafımızdan öldürülmedi, Türkiye'ye yakın muhalif gruplar tarafından Türkiye kuvvetlerinin yardımıyla öldürüldü. Türklerle koordinasyon halindeyiz ve birbirimizle istihbarat paylaşımı yapıyoruz. Ve dediğim gibi onlar da IŞİD'e yönelik operasyonlar yürütüyor ama bizim ve DSG kadar değil. Ancak Suriye'de gerçekleştirdiğimiz her operasyonda DSG'nin bir miktar katılımını içerebileceğini tahmin edebilirsiniz.
Öncelikle bence, hangi tarafla daha fazla dost olduğunuzu söylemek çok anlamsız. Bolton benim Amerikalı bir diplomat olduğum zamandan bahsediyor olmalı. Bir diplomat ve bir Amerikalı olarak Amerika'nın dostuyum ve Amerika'nın çıkarlarını temsil ediyorum. Bu çıkarlar doğrultusunda hem Türkiye ile hem de Kürtlerle çok yakın ilişkilere sahip olmak vardır. Şunu söyleyebilirim ki, ister buradaki Kürtler, ister kuzeydoğu Suriye Kürtleri, ister HDP'li Kürt arkadaşlarım olsun, Sayın Demirtaş gibi cezaevinde olsa bile, herhangi bir Kürt ile röportaj yaparsanız, sanırım benimle olan ilişkileri hakkında konuşacaktırlar. Çünkü işim gereği iki tarafla da ilişkilerimi sürdürmek durumundaydım. Maalesef Bay Bolton işini yapmıyordu. Başkan Trump’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istemesi için çok iyi sebepleri vardı. Örneğin bugün Ukrayna'da olanlar gibi çok iyi sebepleri vardı. Hiç kimse John Bolton kadar Trump'ın çalışmalarına zarar vermedi. Çünkü John Bolton, Türkiye'nin dostu değildi. Ama ben Türkiye'nin dostuyum ve buradaki Kürt ortaklarımız, Suriye'de ve Türkiye'de yaşayan Kürt kardeşlerimizin dostuyum. Sorun James Jeffrey'de değil, John Bolton'da.
Bir dakika, yeniden John Bolton konusuna dönmek istiyorum. Ben burada, Irak'ta, kuzeyde Kürt arkadaşlarımla ve kuzeydoğu Suriye'de Kürtlerle birlikte çok tehlikeli bir coğrafyadaydım. John Bolton böyle söylemeye nasıl cüret eder? Acaba John Bolton’u bugüne kadar IŞİD’e ve ya El-Kaide’ye karşı açılan bir savaş cephesini yakından görmüş müdür? Ya da Kürt müttefiklerimizin yakınından onu gördünüz mü? Ben şahsen ne gördüm ne de duydum. Demek istediğim çok açık.
50 yıldır siyaset ve diplomasi alanında çalıştığınızı ve bölgeyi iyi bildiğinizi söylemek isterim. Kürdistan Bölgesi ile Türkiye ilişkilerinin bir dönem iyi olmadığını biliyorsunuz. Şu an ilişkiler iyi. Ticari, ekonomik, siyasi alanda iyi ilişkiler var. Sizce Suriye Kürtlerinin de aynı şekilde Türkiye ile ilişkilerini geliştirnesi için Erbil-Ankara arasındaki ilişki iyi bir örnek olabilir mi? Sorusuna Jeffrey;
"Buna en iyi örnek 2013-2015 yıllarıydı, bence sorun PKK'den kaynaklanıyor. Bence Türkiye, PKK'yi tehdit olarak gördükçe, PKK ile bağlantılı olan herkesten endişe duyacak. Sorun bu."
Sebep PKK mi?
J. Jeffrey, Örneğin; Türkiye artık Kuzey Irak'taki dostlarının PKK ile hiçbir ilgisinin olmadığını biliyor. PKK'nin bir parçası değiller, aslında 24 yıl önce PKK ile savaştılar. Pardon, 26 yıl önce. Dolayısıyla Erbil ile Ankara ve Süleymaniye ile Ankara arasında artık bir gerginlik söz konusu değil. Aralarında çok güçlü ilişkiler mevcut.
Birinci sebep budur. Evet, birinci sebep bu. Türkiye, yüzde 15 ile yüzde 20 arasında değişen Kürt nüfusuna saygı duyuyor. Aynı zamanda Kürdistan Bölgesi Yönetimi ile ilişkilerini de önemsiyor. Bu ilişkiyi önemli ve stratejik görüyor. Petrolünüz nereye gidiyor bir düşünün. Türkiye'ye gidiyor.