PWK: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Gönlünde Yatan: "Kürt Hiçbir Yerde Anasını Görmesin"

Herkesin kendi çıkar ve düşüncelerine göre adlandırdığı ‘’yeni bir süreç’’ten geçiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bütün yetkilileri açıkça ‘’Sözü edilen bu sürecin amacı, 'Terörsüz bir Türkiye' yaratmaktır" diyorlar.
İktidarıyla ve muhalefetiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bütün partileri ve yöneticileri, en ufak bir minnet duygusu duymadan, ‘’Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk dört maddesinin hiçbir şekilde değiştirilmesi mümkün değildir’’ diyorlar.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Parlamentosu ve ‘’Milli Destek, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’’ Başkanı Numan Kurtulmuş, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm yetkilileri ve muhalefet partileri de ‘’Türkçe’den başka hiçbir dili resmi dil veya eğitim dili olarak kabul etmiyoruz. Zaten siyasi bir statü de kesinlikle gündemimizde değildir, hiçbir şekilde kabul etmiyoruz’’ diyorlar.
Devlet Bahçeli, "SDG, Şam’la imzalanan mutabakat zaptına uymalı aksi halde Ankara-Şam’ın ortak iradesiyle askeri müdahale kaçınılmaz hale gelecek." diyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da, aynı içerik ve amaçla, Rojava Kürdistanı halkını tehdit ediyor.
Abdullah Öcalan da açık bir şekilde ‘’Ulusal devlet, federalizm, özerklik ve kültüralist talepler tarihsel toplum sosyolojisine uygun değildir. Demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, demokratik entegrasyon ve eşit vatandaşlık, çözüm yoludur’’ diyor.
Ancak, Öcalan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkililerinin bütün bu söz ve tutumlarına rağmen, DEM Parti yöneticileri ile birçok Kürt siyasetçi ve aydını ile Kürt medyasının büyük bir bölümünün ‘’Bu, bir barış sürecinin, Kürt sorununun çözümü, demokrasi ve özgürlüğün başlangıcıdır. Büyük değişimler yolda’’ dediğini görüyoruz.
Hatta bazı kişiler de ‘’Öcalan ve Erdoğan, Türk halkını korkutmamak ve onları yavaş yavaş ikna etmek için taktik yapıyorlar, aslında Kürtler için çok iyi değişimler gerçekleşecek’’ diyorlar.
Eğer tarafsız bir şekilde konuya bakarsak, Kürdistan halkının, PKK’nin silah bırakmasını ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin askeri operasyonlarını durdurmasını desteklediğini görürüz. Hatta, Türkiye halkının çoğunluğunun da bu savaştan bıkıp usandığını söyleyebiliriz.
Şüphesiz, şiddeti temel siyaset haline getirmiş tarafların bundan vazgeçmesi, PKK’nin silah bırakması, halkımızın yararınadır. Ancak görüyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti geleneksel anti-kürt politikasını sürdürmekte, Kürdistan’daki operasyonlarına aralıksız devam etmektedir. Türkiye Devleti, Kürdistan’ın tüm parçalarındaki askeri operasyonlarına son vermedikçe gerçek bir barış sürecinin başlangıcından bile söz edilemeyeceği açıktır. Savaş ve şiddet yerine, siyasi, sivil ve demokratik yöntemlerle çalışmaların yapılması ve sorunların diyalog yoluyla çözümü için bir zemin oluşturulması halkımız için bir kazanım olacaktır. Bu yönde atılacak her adımı destekleyeceğiz.
Ama açıktır ki, Kürdistan halkı, DEM Partiye destek veren potansiyel, Öcalan’ın ve DEM Parti’nin söylemlerinden ve tutumlarından ne memnun ne de ikna olmuş durumda. Bu yüzden, DEM Parti, Öcalan’ın sözlerini ‘’tefsir’’ amacıyla 2000 toplantı yapmak zorunda kalmış ve bu toplantıların devam edeceğini belirtmiştir.
Evet, Ortadoğu’da ciddi ve tarihi değişimler ve büyük bölgesel çalkantılar gündemde. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu değişim ve çalkantıların Kürtlere özgürlük ve siyasi statü elde etme yolunu açmasını istememektedir. Söylem ve eylemine bakıldığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çabalarının asıl nedeni Kürtlerin elde edeceği kazanımların önüne geçmektir.
Kuşkusuz, şu düşünce ve kaygı Kürtlerin çoğunun zihnine yerleşmiştir: ‘’Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gönlündeki asıl niyet, her şeyin, Kürtlerin hiçbir platformda ve Kürdistan’ın hiçbir parçasında bir taraf olarak muhatap alınmaması ve mümkünse hiçbir siyasi statü, hiçbir kazanım elde etmemesi veya olabilecek en düşük düzeyde kazanım elde etmesi için tasarlanmasıdır. Bugün öncelikli hedef, Rojava Kurdistan’ında milli, coğrafik ve siyasi bir statünün, milli, demokratik ve kolektif hakların elde edilmesinin önüne geçilmesi için tüm imkanların harekete geçirilmesidir’’.
Evet, Kürtlerin tarihi tecrübeleri ve bugün sergilenen tutumlar, Kürtlerde, ‘’Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin esas amacı şudur: Kürt hiçbir yerde anasını görmesin. Kürt, sadece Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da değil, hiçbir parçada, hiçbir yerde millet olmaktan kaynaklı kolektif haklarını, siyasi bir statü hakkını elde etmesin’’ fikrini güçlendirmektedir.
Her ne kadar PKK’nin silah bırakmasını ve Türkiye Cumhuriyeti Devle ti’nin operasyonlarını durdurmasını desteklesek de; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Öcalan’ın bugüne kadar ortaya çıkan söylem ve tutumlarına bakarak, maalesef bir barış, Kürt sorununun çözümü, özgürlük, demokrasi ve kardeşlik sürecinden bahsedemiyoruz.
Öcalan ve Türkiye Devleti’nin, Kürtlerin hiçbir hak ve özgürlüğünü içermeyen bütün bu açıklama ve söylemlerine rağmen, ‘’Kürt sorununun çözümü, demokrasi, özgürlük, adalet, barış ve eşitlik için büyük değişimler olacak’’ diyen o taraflara ve kişilere sormak istiyoruz: Sizlerin bilip de toplumdan gizlenen bir mutabakat mı var ki, sizler bu şekilde rahatlıkla ‘’umut dağıtıyor’’sunuz? 30 milyon Kuzeyli, 4 milyon Rojavalı, 70 milyon dünya Kürtlerinden gizlenen bir mutabakat mı var?
Evet, siyasi partileri ve sivil toplum kuruluşlarıyla Kürtlerin tüm kesimleri, kendi iradeleri dışında, kapalı kapılar ardında, kendi kaderleri ile ilgili birilerinin vereceği kararların kurbanı olmamak için; zaman kaybetmeksizin, ’’Biz Kürt tarafıyız ve bize rağmen, irademiz dışında, bizden habersiz, şeffaf olmayan hiçbir girişimi kabul edemeyiz’’ diyerek, acil milli, demokratik talepleri etrafında ele ele vermeli, bir taraf olarak kendi gelecekleri için inisiyatif almalıdırlar, diyoruz .
07.09.2025
Mustafa Özçelik
Kürdistan Yurtseverler Partisi (PWK) Genel Başkanı
Son güncellenme: 19:27:04