İran'da Devrim Muhafızları ve Rejim Arasındaki Kırılma
İran, Haziran ayında İsrail karşısında yaşadığı ağır askeri yenilginin ardından gerçeklerden uzak “zafer” söylemleriyle halkını ve bölgeyi kandırmaya çalışıyor. Devrim Muhafızları’nın lider kadrosundaki çözülme, rejimin iç dengelerinde derin çatlaklara işaret ediyor.

İran ile İsrail arasında Haziran ayında yaşanan doğrudan çatışmanın ardından, Tahran yönetimi en zorlu sınavlarından birini veriyor. İsrail insansız hava araçları ve savaş uçaklarıyla İran topraklarının derinliklerine yönelik 12 günlük saldırılar sonrası, İran’ın nükleer altyapısı ağır hasar aldı, Devrim Muhafızları'nın kilit komutanları hedef alındı ve ülkenin hava savunma sistemleri etkisiz hale getirildi.
Saldırıların ardından İran’da dikkat çekici bir sessizlik hakimdi. Ülkenin en üst dini ve siyasi otoritesi Ayetullah Ali Hamaney günlerce ortalıkta görünmezken, Devrim Muhafızları komutanları da kamuoyundan uzak kaldı. Propaganda aygıtı, klasik sloganları tekrar etmekle yetindi. Ancak bu sessizlik yerini, haftalar sonra gelen sert ve iddialı açıklamalara bıraktı.
Hamaney'den “Zafer” İddiası, Gerçeklikten Kopukluk Şüphesi
Haziran ayının sonunda kameralar karşısına çıkan Hamaney, İsrail ve ABD’ye karşı “kesin bir zafer” kazandıklarını savundu. Tahran’dan ateşlenen az sayıdaki füze, rejim tarafından stratejik başarı olarak sunuldu. Ancak sahadaki gerçeklik, İran’ın askeri ve moral anlamda ağır bir darbe aldığına işaret ediyor.
Gözlemciler, bu söylem değişikliğini Tahran’ın içerideki desteği koruma ve rejimin ayakta kaldığı algısını sürdürme çabası olarak yorumluyor. Özellikle Hamaney’in savaş sürecinde kayıplara karışması ve iletişimin kesilmesi, İran yönetiminin kriz anlarında karar alma ve kamuoyuna liderlik etme kapasitesinin sorgulanmasına neden oldu.
İran’da “İtilaf” Riski ve Devrim Muhafızları’nda Çözülme
Devrim Muhafızları'nın yüksek rütbeli isimlerinin öldürülmesi, örgütün liderliğinde büyük bir sarsıntı yarattı. Rejim için daha da tehlikeli olan ise içerideki çözülme riski. Sürgündeki muhalif lider Rıza Pehlevi’ye göre, binlerce güvenlik görevlisi rejime olan bağlılığını sorgulamaya başladı. İran’da halk desteğinin zaten sınırlı olduğu bilinirken, güvenlik bürokrasisinde yaşanabilecek ayrışmalar rejimin geleceği açısından kritik bir tehdit oluşturuyor.
Tarihsel olarak, rejimlerin yıkımı çoğunlukla halk değil, baskı aygıtlarındaki çözülme ile başlıyor. Bu nedenle, Devrim Muhafızları'ndaki moral kaybı, İran İslam Cumhuriyeti'nin varlığı için ciddi bir alarm sinyali olarak görülüyor.
Yalnızlaşan Tahran ve Artan Asimetrik Tehdit
Tahran, uluslararası alanda da yalnızlaşmış durumda. Çin ve Rusya sessizliğini korurken, Körfez ülkeleri de mesafeli duruyor. İran, “dünyayla savaştık” söylemiyle yenilgisini mitolojik bir direniş anlatısına dönüştürmeye çalışıyor. Ancak bu anlatı artık ne içeride ne de dışarıda yeterince inandırıcı bulunuyor.
Bu yalnızlık, İran’ı daha tehlikeli bir yola sürükleyebilir. Güç gösterisi yapamayacak duruma gelen rejim, misilleme için vekil güçleri, siber saldırılar ve hedefli suikastler gibi asimetrik yöntemlere yönelebilir. Özellikle yurt dışındaki Yahudi hedeflere yönelik tehditlerin arttığına dair Batılı istihbarat raporları da bu olasılığı destekliyor.
İran Rejimi Ölmedi Ama Kanıyor
İran rejimi, zayıf düşmüş olabilir ancak hâlâ tehlikeli. Uluslararası gözlemciler, Tahran’ın içine düştüğü bu krizden çıkmak için daha agresif ve öngörülemez hamlelerde bulunabileceği uyarısında bulunuyor.
“Yaralı bir kaplan tehlikelidir” sözünün gerçekliğe dönüştüğü bu süreçte, İran İslam Cumhuriyeti'nin varoluşsal bir yol ayrımında olduğu yorumları güçleniyor. Gerçeklikten kopuk resmi söylem ile sahadaki durum arasındaki fark giderek büyürken, İran içindeki çözülme ve dış politikadaki yalnızlık rejimin sürdürülebilirliğini sorgulatıyor.
Son güncellenme: 06:34:59