Sırplar kanlı emellerin peşindeydi. Olabildiğince fazla miktarda toprak kazanmak istiyorlardı. Tipik bir sömürge mantığı yani. Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç ve General Momcilo Perisiç'in desteği ile Bosna Hersek'te etnik arındırma planlamalarına başladılar.
Bosna, yaşadığı korkunç acılara rağmen insanın içini ısıtan vakur bir sıcaklıkla karşılıyor insanı.
1463 yılında Sultan Mehmet tarafından fethedilen Bosna Hersek, Rumeli Eyaletine bağlı bir sancak statüsüyle Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bu tarihten itibaren 1878 yılındaki Osmanlı - Rus savaşının sonuda imzalanan Berlin Anlaşması'na kadar Osmanlı egemenliğinde kalan Bosna, göz alıcı güzelliğine rağmen, şansızlıklarla, savaşlarla, komşunun komşuyu boğazladığı vahşetlerle darmadağın olacak, karanlık zamanlara kapı aralayacaktı.
Beş asırlık Osmanlı hakimiyetinden sonra Avusturya - Macaristan İmparatorluğu 1878–1918 yılları arasında Saraybosna'ya hakim olmuştur. Bu süreç dört asrı geride bırakacak bir dönüşüm ve çeşitliliğe imkân sağlamıştır. Kültürel, dini, etnik ve mimari açıdan çok büyük değişimler yaşanmış, Bosna'nın Avrupalı'laşma sürecine de ivme kazandırmıştır.
Osmanlı'nın vasıtasıyla İslam'ın ulaştığı bu topraklara sükûnet ve bir arada yaşama kültürü ulaşmamış.
Dindar insan formu, hoşgörüyü sağlamak bir yana, günden güne artan bir oranda nefreti körüklemiş.
***
1 Mart 1992'den 14 Aralık 1995'e kadar sürmüş olan Bosna Savaşı, üç yıldan fazla sürdü. Yakın tarihin en korkunç trajedilerine yol açan bu savaş sırasında, Uluslararası Kızılhaç Örgütü verilerine göre 300 binden fazla insan hayatını kaybetti, iki milyonu aşkın insan da yerini yurdunu terk ederek göç etmek zorunda kalmıştır.
1990 yılında Sovyetler'in parçalanmaya başlaması, çok kimlikli Yugoslavya'ya da sirayet edecek, birbirinden farklı etnik grupları Yugoslavya içinde bir arada tutmak imkansız hale gelecekti.
25 Haziran 1991'de Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Aynı yılın eylül ayında Makedonya bağımsızlığını ilan etti. 1992'nin Mart ayında Bosna Hersek ülke çapında bağımsızlık referandumuna gitti.
Sırplar'ın çoğunluğunun boykot ettiği bu referandum, bağımsızlığın kabul edilmesiyle sonuçlandı. Bosna Hersek hükümeti 5 Nisan 1992'de bağımsızlığını ilan etti. Bu karardan bir gün sonra ABD ve Avrupa ülkeleri Bosna Hersek'in bağımsızlığını tanıdıklarını duyurdular. Boşnaklar'ın büyük bir coşkuyla karşıladıkları bu karar, Sırplar'ın tepkisini çekecek, kanlı iç savaşın fitilini ateşleyecekti.
Bağımsızlık ilanının hemen akabinde Sırplar, Bosna Sırp Cumhuriyeti'ni ilan ederek Bosna Hersek'ten ayrıldıklarını açıkladılar.
Sırplar kanlı emellerin peşindeydi. Olabildiğince fazla miktarda toprak kazanmak istiyorlardı. Tipik bir sömürge mantığı yani. Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç ve General Momcilo Perisiç'in desteği ile Bosna Hersek'te etnik arındırma planlamalarına başladılar.
Sırplar Yugoslavya ordusunun askeri teçhizatlarını devraldılar. Savaşın seyrini değiştirmek için büyük bir avantaja sahiptiler artık. Yugoslavya Devlet Başkanı Miloseviç bütün eleştirilere rağmen savaş boyunca açık bir şekilde Sırplara mali, askeri ve stratejik destek vermeyi sürdürdü.
Saddam Hüseyin ve ekibinin Kürtlere yaptığını, Sırp kasabı olarak nam salan Slobodan Miloseviç, Bosnalı Sırp siyasetçi, psikiyatrist, şair Radovan Karadziç, Bosnalı Sırp General Ratko Mladiç ve Sırp Cumhuriyet Ordusu Komutanı, Bosna kuşatmasının baş sorumlusu Stanislav Galiç de Boşnaklar'a yapacaktı.
Ülkeyi Sırplaştırmak amacıyla acımasız katliam silsilesi başladı. Bu vahşete öncülük yapan ise eski bir psikiyatri doktoru olan Radovan Karadziç'ten başkası değildir. Nazi Almanya'sındaki işkenceci doktorlar, eğitimli hemşireler gibi soğukkanlılıkla üslendiği vazifeyi icra edecekti.
14 Aralık 1995'te Paris'te imzalanan Dayton Anlaşması'yla üç yıl boyunca Bosna'yı kasıp kavuran iç savaş sonlanmış oldu. Ancak görece barışı sağlayan Dayton Anlaşması, ülkeye son derece karmaşık bir yönetim şekli getirdi. Bugün Bosna Hersek fiilen ikiye ayrılmış durumda. Sırpların ağırlıkta yaşadığı bölge Bosna Sırp Cumhuriyeti, Boşnaklar ve Hırvatlar'ın bulunduğu bölge ise Federasyon olarak işliyor. Bu iki bölgeyi birleştiren Bosna-Hersek devletinin cumhurbaşkanlığı ise 8 ayda bir, dönüşümlü olarak Boşnak, Sırp ve Hırvatlar arasında yürütülüyor.
***
Savaşın izleri hâlâ belirgin. Kurşun izleri, bombaların yol açtığı yıkım, bir hayalet gibi Mostar'da, Başçarşı'nın tarih kokan sokaklarında, Ilizda'nın, Travnik'in, en çok da Srebrenitsa'nın caddelerinde dolaşıyor.
Kaldığım evin terasından bakınca davetkâr bir cennet manzarası var. Yeşilin farklı tonları sönmeye yüz tutmuş duyguları kışkırtıyor. Jeolojik olarak Dinar Alpleri'nin parçası olan Igman dağları karşımda. Geniş vadinin önünde muhafız ordusu gibi uzanıp gidiyor. Doğa eksik olanı sarıp sarmalamak için bütün canlılığıyla insanın başını döndürse de kurşun izleriyle hırpalanmış delik deşik binalar kasvet vermeye devam ediyor.
Savaş halk için, sıradan insanlar için savaştır. Fırsatını kollayanlar için ise bu ganimettir. Bu kepazelik olmasa savaşlar bu kadar yaygın olmaz ve bu derece yıkım getirmez. Savaş yayıldıkça ganimete üşüşenler artar, ganimetçiler yani kan emicilerin çoğalması da savaşın şiddetini, o şiddetin boyutlarını belirler.
Günahsızlar, hakkını arayanlar ve mütemadiyen hakkı yenenler savaşın ağır yükünü paylaşmak için mücadele etmeyi, yerinden yurdundan olmayı, son kertede canından olmayı göze alırken, birileri perde arkasında istihza ile el ovuşturarak gücüne güç, servetine servet katmakta.
***
Ilidza'nın merkezinde savaşın ağırlığını, yol açtığı korkunç yıkımı gözler önüne seren yanmış, yıkılmış bir bina duruyor. Yola bakan ön cephesi tamamen tahrip olmuş. İç duvarlarını grafiti yazıları süslüyor. Bir karış boşlukta tutunmaya dirençli ağaçlar, yabani otlar, savaştan önce orada yaşayan insanların anılarını anımsatmak ister gibi her yanı sarmış. Bir kaç küçük ağaç binanın tepesine tünemiş.
Yolun karşı tarafında ise Hristiyan mezarlığı var. Siyah granitten yapılmış olan ve gayet iyi korunduğu belli olan bu Sırp mezarlığı, yıkılıp yakılmış binanın hemen karşısında yer alıyor.
Yolun bir tarafında Sırp milliyetçilerinin top ateşine tutarak yıkıp yaktığı, o dönem yaşlı insanların ikamet ettiği huzur evi, diğer tarafta belkide o vahşete dahil olanların bir bölümünün de gömülü olduğu mezarlar var.
Hazin bir durum...
Savaşın patlak verdiği yer olan Hotel Europe şimdi güneş sarısı siluetiyle yenilenen yüzünü gösteriyor insanlara.
Ne yana baksanız inceden bir sızı saplanıyor yüreğinize.
***
Savaşın Bosnalılar'a çok büyük zahiyatlar vermesinin sebeplerinden biri de Sırp milliyetçilerinin vadileri çevreleyen dağ eteklerini tutmalarıydı. O korunaklı dağlardan hedef gözetmeksizin yerleşim yerlerini topa tutuyorlardı. Evlerine sığınan Bosna sakinleri kurşun yağmuru altında kırıldı.
Savaş zamanlarında Sırp milliyetçilerinin canavarca hislerine ev sahipliği yapan o dağlar, şimdi çocuk, kadın, genç, yaşlı, binlerce Bosnalı'nın "sonsuzluğuna" ev sahipliği yapıyor. Müslüman mezarları güneşe bakan yamaçlarda, güneş görmeyen kuytuluk boğazlarda mahşeri bir kalabalıkla uzanıp gidiyor.
Doğanın mucizesi teselli veriyor insana. Geçmişte yaşanan acıları sarıp sarmalamak için adeta telaşa düşmüş gibi. Buna karşın insanoğlunun acımasızlığı, bencilliği, nobranlığı hâlâ efil efil esmekte.