Güney Kürdistan\'da yayın yapan ÇAWDER gazetesinde ki makalem:Birinci dünya savaşı sonrası parçalanıp bölünen Kürd halkı Enfaller, Halepçeler ve dört parçada da büyük kıyımlar ve katliamlar yaşadı. Saddam’ın devrilmesiyle örgütlü olan Peşmerge güçleriyle Güney Kürdistan özgürleşti. Güney Kürdistan isabetli ve akılcı bir politika ile uluslararası ittifaklarını oluşturarak DAİŞ’e karşı zaferler kazanarak devletleşmeye doğru gitmesi özgürleşme umutlarını yükseltiyor.
Kuzey Kürdistan’da 35 yıldan beri sürmekte olan Özgürlük Mücadelesi ciddi oranda kimlik bilinci yaratırken halkı mobilize edip kurumsallaşmıştır. HDP’nin büyük bir başarıyla barajı aşarak Parlamento\'da kilit parti konumuna gelmesi aynı zamanda Kuzey Kürdistan’ın demografisini ve sınırlarını şekillendirmiştir; çünkü kolonyalist partiler ilk kez Kürdistan’dan silinmiştir. Henüz anadilde eğitim hakkı olmak üzere hiç bir ulusal hak anayasal güvence altına alınmamışsa da ikinci bir örgütlenme modeli olarak Diyarbakır merkezli Kürdistan’a bir statü çalışması kaçınılmazdır ve halkın beklentileri de kesinlikle bu yönlüdür.
Kuzey’de henüz bir statü kazanılmamasının başlıca nedeni; Türkiye’nin NATO’nun koruması altında olmasından kaynaklanıyordu. Kobanê’de ise durum değişti. Başından beri PKK paradigmaları Batı değerlerine denk düşmesine rağmen Türk İstihbaratı PKK’yi Batı’ya düşmanmış gibi göstermesi ve bu yönlü manipülasyonları ve algı operasyonları PKK’yi Batı’lı devletlerin kırmızı listelerine almasında belirleyici rol oynarken PKK’ye sızmalar yoluyla büyük tahribatlar yarattığı bir sır değildir. Geçen yıl Cemil Bayık’la yaptığım görüşmede Batı karşıtı ideolojik ve politik bir tutumlarının olmadığını söylemişti ve nihayet geçenlerde, doksanlı yıllarda Almanya’da yaşanan tahribatlardan ötürü, Alman devletinden özür dilemesi akılcı ve öneli bir gelişmeydi.
ABD’nin hava desteği ile ortak düşman konsepti ile Kobanê’nin kurtarılması PKK-Batı yakınlaşmasını sağlarken Türkiye’nin İŞİD ve Ortadoğu’da ki gerici terör örgütlerini desteklemesi şark kurnazlığıyla açıklanacak bir durum değildir. Türkiye, NATO’nun ittifak kriterlerine ters düşmesiyle Türk devlet sahtekârlığını yıllar sonra nihayet açığa vuruyordu.
Kürdistani güçlerin Batı’nın demokratik ve hukuk devletçiliği değerlerini esas almaları uzun vadede Bağımsız birleşik Kürdistan\'ın doğuşunu hızlandırıyor. Tarih boyunca devletler kaos ortamlarından doğdu. Suriye diye bir devlet kalmadığına göre Kürdler her halkın siyasal ve kimliksel haklarına saygı duyarak üç Kanton’u birleştirip Akdeniz’e inme girişimi jeopolitik açıdan gayet mümkündür ve dünya pazarlarına açılabilmek için bu strateji zorunludur.
Bu konsepte göre, ilhak söz konusu değildir. Fiiliyatta Suriye gibi bir devlet kalmadığına göre insanlığın ilerici demokratik değerlerini esas alan; Rojava’da olduğu gibi her halkın aidiyetsel ve yönetimsel özgürlüğüne saygı temelinde Akdeniz’e bir akse açmak bu koşullarda devrimci ve yurtsever bir müdahaledir. Bu durumda Türkiye ile Kürdistan arasında yaratılacak güç dengesi Türkiye’nin ve hatta İran’ın geçmişte olduğu gibi Kürdlere pervasızca kıyımlar uygulamasının da önüne geçecektir.
Ortadoğu’da henüz İsrail dışında hiç bir devlet Kürd halkının devletleşmesini ve özgürleşmesini kabul etmiyor. Bu anlamda ABD ve İsrail ile müttefik olmak gerekli ve zorunludur. Unutulmamalı ki, Ortadoğu’da İsrail ve ABD’nin onayı olmaksızın hiç bir halkın bir statü sahibi olması mümkün görülmüyor. İsrail ile müttefik olmaktan çekinmemek gerek; zira İsrail Ortadoğu’nun en demokratik hukuk devletidir. Bu tespitlerimize birileri yetmişli yılların önyargıları ve retorikleriyle yaklaşacaksa önce, hem-küm etmeden tersini ortaya koysun.
Kürd güçleri Mezraları, köyleri, kasabaları IŞİD çetelerinden temizleye temizleye hem doğudan, hem batıdan ilerleyerek Gire Sipi’yi (Tel Abyad) özgürleştirirken İŞİD vahşileri panik içinde önemli bir kısmı Türkiye’ye sığındı ve İŞİD’in başkent olarak kullandığı Rakka ve Türkiye sınırı kesilmiş oldu.
Türkiye çağlar öncesinin karanlıklarından kalma cihatçı çetelere silah ve mühimmat sunması Batı’lı müttefiklerine ihanet anlamına gelmektedir. Fakat bunlara rağmen Batı henüz Türkiye’yi müttefik olarak kaybetmek istemezse de ciddiye alınacak bir müttefik olmaktan çıkarmıştır. Batı, buna karşın demokratik seküler değerleri benimseyen DAİŞ faşizmine karşı örgütlü ve başarılı bir direniş içinde olan, yeni ve dinamik Kürdistan gibi bir müttefike ihtiyaç duyması özgür Kürdistan’ın doğuşuna güçlü zeminler hazırlıyor.
Tüm parçalarda Kürd halkı ezici ağırlıkta teritoryal egemenlik sahibi olmak istemesi tarihin hızlı akışına denk düşüyor. Ortadoğu’daki kaos, Kürdleri sömürgeleştiren iki uyduruk devlet olan Irak ve Suriye’nin dünya haritasından silinmesi ile yeniden şekillenecek Ortadoğu haritasında güçlü ve Ortadoğu halklarına model olabilecek çoğulcu, demokratik bir Kürdistan’ın doğuş sancıları bir rüya değil.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.