Beşikçi hocayı anlatmak ve Kürt halkı içindeki değerini sorgulamak değil benim amacım… Tek gayem, sevgili hocama yıllar önce yazdığım bu mektubu, duygularımda hiçbir değişiklik olmadan, tekrar okuyucuya aktarabilmektir…\\n\\nBütün yüreğimle yazı.
\
Bütün yüreğimle yazıyorum….\
\
Sizinle karşılaşmak, kolay hesaplaşabilinecek bir şey değil. Geride bırakılan onca yılların düşünce ve fikirlerinin tekrar kafama dank etmesi gibi bir şey.\
\
Sizi görüp dinlemek için söyleşi amaçlı özel sohbetinize gelmiştim. Gerçi geliş amacım sizi dinlemek değildi, koyucu bir sessizlikle, sizi yakından tanımak ve ödenmiş bedelin izlerini, hatta dikkatli bakılmadıkça anlaşılmayan yüzünüzdeki belli belirsiz tepkilerinizi, mimiklerinizi incelemekti, öyle de yaptım.\
\
Durup size dikkatle baktım. Duruşunuz bana yeryüzünde bulunan bütün gösterişlerin anlamsızlığını anlatıyordu. Duygularım, insanın küstüğüyle barıştığı an gibiydi.\
\
Ne var ki uğruna neler kaybedildiğinin hesabını yaparak hiçbir zaferin tadını çıkarmamak bu gün insana derin ve zor soluk aldırırken, bundan sonra benim yapacağım sadece sizinle övünmek.\
\
Ben bugüne kadar özlere yalansız ve doğrudan dokunarak üzüldüm.\
Uçurumlar oluşturdum. Öyle olmuyormuş hayat, yeni öğrendim.\
\
Bundan sonra zeka oyunlarının oynandığı çağa uymaya karar verdim.\
Bu da benim riskim olacak.\
\
Ben ne için olduğunu bilmediğim hakları almayı bekleyerek ve hala, neden bekletildiğimi bilen biriyle konuşmaya ihtiyaç duydum. O nedenle size yazmaya karar verdim. Siz sakin, yalın sözcüklere konuşmaya devam ettikçe, ben de hoş görüşünüze sığınarak geçmişte yaşadığım anları anlattığınız konularla kendimce bağdaştırdım.\
\
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, her şey o kadar aynıydı ki, ister istemez kayıtsızlaştım. Bulunduğum ortamla iletişimimi kestim, işte o zaman hayal gücümü kullandım ve itirafa dönüşen bu anlatıya giriştim.\
\
Siz hocam: Azınlık haklarından, Lozan ve Cenevre sözleşmelerinden bahsederken, ben Mardin’deki Deyrul umur manastırında görevli rahibin şaşkın bakışları arasında yana yakıla dua etme çabasındaydım.\
\
Siz geniş bir şekilde İttihat ve Terakki den, Talat paşadan, Dr. Nazım’dan söz ederken, ben Ermeni kırımından kurtulan yaşlı akrabamın evinde çay sohbetinde, Kürtlere olan öfkesini dindirmeye çalışıyordum.\
\
Birden durdunuz, siz durunca sanki film kopmuş gibi bende durdum, topluluğa göz gezdirdiniz, bende yerimden doğrulup çevreme bakındım. Herkesin elinde kağıt kalem, telaşla kim kendine ne öğrenebilirse çabasıydı onların ki hocam. Oysa siz; geçmişte ki aynı duruşunuzla , düşüncelerinizi hiç değiştirmeden üstüne basa basa tekrar anlatıyordunuz.\
\
Kısa bir sessizlikten sonra, Şeyh Sait isyanını, idam edildiği meydandan söz ettiniz; ben de o meydanda, oğlumla alışverişe çıkmıştım. Siz İngilizlerin, Almanların, Kürtler üzerindeki entrikalarından söz ederken, ben hala o meydanda oğlumun, fobimden çekinerek, bir türlü oyuncak hayvan koleksiyonuna katmadığı yılana olan özlemini anlatıyordu.\
\
Ben ise oğlumun yerde satılan otantik Şahmaran tablosunu gösterip, olayı sevimli hale getirip, oyuncak yılanı aldırma entrikalarına asla diyerek, direnmeye çalışıyordum. Tekrar durdunuz ve topluluğa pür dikkat bakarak, şu cümleyi kulandınız. Kürtler hiçbir şeydir.\
\
Topluluktan gözünüzü ayırmadan, gelecek reaksiyonu beklediniz. Herkes gibi bende, geçmişteki bu tür çıkışlarınızı bildiğimden, yerimden doğrularak cümlenin devamını bekledim. Siz duraklayarak, “Kürtler hiçbir şey olamadı” dediniz ve sustunuz.\
İçimden evet hocam, devam derken, siz “herkes bir şeyler oldu ama Kürtler hiçbir şey olamadı, Kürtler azınlık haklarına sahip bile olamadı” sonra da azınlıkların haklarını sıraladınız ve bu haklara Kürtlerin hiçbir zaman sahip olamadığını anlattığınızda beklediğiniz, “neden olamadık” sorusu geldi. Siz tüm inceliğinizle “zaaf” dediniz.\
\
O arada bende, yargılanan birisinin duygularıyla, sizi görkemli salonlarda hayal ettim. Zaaflarla ilgili söyleşinizin gerçekleşmesini umut ettim. Sonuç olarak da, Avrupa parlamentosunda çoğunluğuz diyenlere tepkinizi eleştirinizi yaptınız ve beklemediğimiz bir anda sohbetinizi bitirdiniz. Sevgi çemberiyle sizi uğurlarlarken, beni sizinle tanıştırmalarının sevinciyle ve hiçbir şey olamamanın hüznüyle eve döndüm hocam . Öyle olmuştu, kendi fikirlerimi kayıtsız şartsız savunduğum bu günlerin çoktan geride kaldığıyla kalmıştım.\
\
Kısa bir aradan sonra,Çarçıra kitapevin açılışında tekrar karşılaştık, uzaktan selamlaştık. Çok istememe rağmen, sırıta, kırıta yanınıza gelemedim. Ben oturduğum köşemde, sizin Kürtler üzerine tezinizi hala değiştiremediğimiz için, kendi adıma utandım. Ezilip, büzüldüm karşınızda hocam….\
\
Benisa erdem Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.