Kürdistan ve Kürtler yürütecekleri siyasi, direnişçi ve diplomatik mücadelesiyle barışı TC ye kabul ettirebilir.
Şimdiye kadar sahte barış naralarıyla hep oyalandık.
Ortada barış yoktu, kandırmaca ve hile vardı.
Bazıları siyaset adına bu hileleri yediler ve savundular. Sonra birden bire herkes kendisini TC’nin dayattığı ve KCK’nin onun dayatmasıyla kabul ettiği bir savaş ortamında buldu.
Mücadelelerde zikzaklar olur, nefes almalar olur, çekilmeler ve saldırlar olur. Doğru strateji eşliğinde uygulanırsa herşey yerini bulur.
Herşeyi yeri ve zamanında yaparsan anlamını bulur. Yeni tutan elmayı da dalından koparabilirsin, ama hala olgunlaşmadığı için yiyemezsin. İşine yaramaz.
*TC’nin yeni konsepti: Şehirleri ve ilçeleri ezmek ve ıssızlaştırmak...
TC ve RTE, AKP aynen şehir ve ilçelerde İŞİD tarzını uygulamaya başladılar. Ne pahasına olursa olsun ve heryeri dağıtarak ve yerle bir ederek halkı ezmeyi hedefliyorlar ve yapıyorlar.
Sonrasında savaş ortamında kalan halka yolu gösteriyorlar ve mecburen halk göçetmek zorunda kalıyor, yakılan, yıkılan evini terkediyor.
Halk adına direnen gençlerde halkı sadece orada kalması ve direnişe katılması için zorluyorlar. Oysa özyönetim dedikleri şeyle halkın hiç bir ihtiyacını ve ayrıca göç edenlerin sorunlarını çözmekten uzaktırlar. Tabi bütün yükü gençlere yıkmak haksızlık olur. KCK ve siyasetle uğraşanlarda herhangi ciddi birşey yapamıyorlar.
Hazırlıksız yapılan bir çıkış, yükün hepsi direnen gençlerin sırtına binmiş. O mevzilerde direnen gençler zaten bunu yapamaz ve yapmasını beklemek aptallık olur.
TC’nin tahrip et, yak-yık ve göçettir konseptine karşılık Kürtler hazırlıksız yakalanmış bulunmaktadır.
Ömer Muhtar dönemi Cezayir değil ki, bir mevzide ayağımıza ip bağlayıp şehit olana kadar savaşalım.
Ayıp değil mi, bu gençlere kim bunu salık veriyor.
Halkın kafasına yatmayan ve döneme uymayan birşey yapıyorsunuz, sonrada dönüp çatışma yerinde ayrılan halkı bazıları ayıplıyorlar. Hem de siyaset adına bunu yapıyorlar. Sanırım böyle siyasetçiler kendi çocuklarını hendek denilen yerlerden uzak tutuyor.
TC’nin eski topyekûn büyük operasyonları eşliğinde gerillaya yüklenme olurken kırsal alan boşaltıldı.
Bu operasyonlar ve boşaltmalardan sonra gerilla sayısı ve katılım azalmaya başladı(93-94 ve sonrası) ve kayıplar verildi.
Şimdi bence durum daha vahim. Bu kez şehirler ve ilçeler tek tek operasyona tabi tutuluyor ve boşaltılıyor. Mevziye çakılıp direnmek te sonra geri teper.
Ha sonrası yeni direnişler gündeme gelebilir ve boşu boşuna yaşanan bir kan kaybının sonuçları ağır olur.
Şahsen ben kimseyi Ömer muhtar taktikli mevziiye çağırmıyorum. Onun vebali direnen gençlerin şahsında ağır olur. Sözümü açık söylüyorum, direnen insanlara karşı rant ve sahtekarlık ve ajitasyon yapma derdim yok.
Bunu bu işle doğrudan ilgili olanlar yapmalıdır.
Verilen talimat ve karar yanlış olsa bile o gençler Kürdistan için direndiğine inanıyorlar..
*TC’nin yeni konseptine karşı durmalıyız.
Konseptin ilk uygulamaları başladı. Oldukça tehlikeli ve tahrip edici yönleri derindir.
Kürdistan da yaşayan herkes ve demokratik ve insani kamuoyu TC ve AKP hükümetinin, işgal ordusunun saldırılarına karşı her düzeyde tepki vermesi önemlidir.
Hendeke çakılanlar gibi hendeke çakılıp kalmayalım. Olaylar, saldırılar ve gelişmeler herkesin boyunu aşacak cinstendir.
Hangi görüşte olursa olsun her düzeyde TC ye tepki vermemiz ve direnmemiz önemlidir. İnadına Kürdistan demeliyiz…
Gidişat kötü, bilemiyorum ki başka ne diyeyim…
BİR TALİMAT VE ERTUŞ KAMPI’na hendek atlatma
*Kararların nasıl alındığına dair Ertuş Kampı(bugün kü Mahmur kampı) açıklayıcı olmak için merkez karargâhın kararı ve Ertuş Kampında benim karşılaştıklarım pratiği aktarmam aydınlatıcı olur.
*1996 yılı yazında Ertuş Kampına görevlendirildim. Orada Botan ve Behdinandan zorlan göçertilen ve gelip yerleşen halk vardı. Bu kamp daha sonra Mahmur’a taşındı.
“1996 yılıydı. Ertuş kampında, kuzeyden gelen halklaydım. Hüseyin Turhallı’da ordaydı, sonra o gitti, Sinan isimli bir arkadaş geldi. Abbas(Duran kalkan) Merkez Karargâha bakıyordu. Önderliğe rapor vermiş ve kamptaki 10000 insanın dağa çıkarılması projesi sunmuş ve Öcalan’da kabul etmiştir.
Bu projeden bizim haberimiz ve halkın bilgisi yok ve bize de uygulatmak istiyor. Kim Abbas arkadaşa ve Merkez karargâha ve hem de Önderliğin onayına sunulmuş bir projeye kafa tutacak. Ben olmayan ve büyük yanlış sonuçlara yol açacak bu plana karşı çıktım ve tutuklanma ve benzer göze aldım.
İtirazlarım para etmedi. Beni Gare’ye çağırdı. Ari arkadaşta ordaydı. Neredeyse 5 saat tartıştık. Ben halkın ailesi, çocukları var, operasyonlarda gerilla bile zorlanıyor ve bombalamalar oluyor ve benzer gerekçelerle olmayacağından ve halkın gerillanın savaş alanından kalamayacağından ısrar ediyor ve halkında bunu kabul etmeyeceğini söylüyordum. Abbas, Mao’nun uzun yürüyüşü, kızıl siyasi iktidarlar, kurtarılmış alanlar ve benzer gerekçelerle hayali davranıyordu.
Bir noktadan sonra tartışma artık bıktırıcı oldu. Ben katılmıyorum ve olmayacak bir şey. Talimat verirsin, uygularız o kadar dedim ve kızarak tartışmaya son verdim.
Bana niye kızıyorsun dedi. Ama geri adımda atmıyordu, bir kez Öcalan’a rapor sunmuş, geri almak istemiyordu. Ari arkadaş onlar “Ali arkadaş haklıdır” diyordu. Ama ısrarlı olmuyorlardı.
Bu şekilde geri geldim. Sinan’da benle aynı görüşteydi. Halka anlatıyorduk, ikna olmuyordu, onlar savaşın ne olduğunu Abbas’tan iyi biliyorlar. Üstelik BM kendilerine yardım ediyordu.
Düşünüyordum, dolanıp duruyordum, talimatı nasıl uygulayacağım. Mecbur üstten geleni uygulayacaksın. Olmayacaksa da uygulamak için çalışacaksın.
Bir ara Sinan’la konuştuk, fazla aile çıkmayacaktı, 10 veya 20 aile çıkarsa bunları Abbas’ın yanına Merkez karargaha gönderelim görüşüne vardık., merkez karargah yaşayarak görsün, belki vaz geçer.
Halkla bazı toplantılar yaptım. Kurtarılmış alanlara ve dağlara çıkmaları için bir dereden su getirdim.
Halk görüşlerini söylüyordu. Bakıyorum içlerinde pek onaylayan yoktur.
Bana: “Operasyon ve bir savaş durumunda halk nasıl korunur, ne yaparız, nasıl geçiniriz” türünden sorular soruyorlardı.
Bende yeraltı sığınakları var, hava saldırılarında korunacak yerler var vb diyordum. Ama karşımdaki halk savaş ve operasyonları görmüş, içlerinden bazıları milislik yapmış ve biliyorlardı.
Bende onlara karşı ikna edici olmadığımın sıkıntısı içindeydim.
Ama talimat var ve yapmak zorundaydım.
Neyse bir süre sonra görevden alındım. Her şeyi göze aldım, gittim ve Abbas arkadaş ne dediyse cevabını verdim. Haklı olmadıklarını biliyorlardı. O zaman Abbas arkadaşın yanında Kayserilide vardı. Sonra bana hak veriyordu, ama ondan öncede Abbas’a hak veriyordu. O aralar Cuma arkadaş gelmişti.
Geldi ve baktı ki biz hararetli tartışıyoruz, biraz alttan alıp yatıştırdı. Tartışma bitmişti.
Bana bir mangada göz hapsi ve rapor yazma uygun gördüler.
Yazdığım raporda halkı gerillanın yanına çıkarmanın olmayacağını, savaş ve operasyon anlarında gerilla bile düşmanın olmadığı alanda gizlenmek vurmak zorunda kalıyor, böyle bir durumda halk ne yapacak?
İkincisi BM halka bakıyor, o kadar insana bakacak bir projen yok, onların ihtiyaçlarını karşılayamazsan nasıl savaş alanına çıkaracaksın. Çoluk çocukları var vb vb yazdım.
96’yı 97 ye bağlayan yıldı. Bir mangada kaldım. Sözü edilen raporu yazdım.
Hala halkı getirme uygulaması devam ediyordu. Ari ve İbrahim arkadaşı görevlendirdiler. Ancak aileleri değil, 500 milis Gare ye getirmişlerdi. O ki Gare, Zap vb yerler bombalandı. Getirilen bu milisler evlerine döndüler.
Derken Abbas Arkaşlı merkez karargâhın Ertuş kampını dağa kaldırma projesi fiyaskoyla sonuçlandı.
Cuma arkadaşın olduğu yumuşak bir platform benim için yaptılar. Halkı niye getiremedin diye eleştirmediler. Baktım sadece yumuşaktır, ben sadece ikna olmadım diyerek Kampı dağa kaldırma projenin yanlışlığını dolaylı ifade ettim.
Öylece kapatıldı. Ama şu denilmedi: Ertuş kampının dağa kaldırılması projesi yanlıştır ve böyle bir talimat yersizdir denilmedi, zımni kabul edildi.” (2005 Gürcistan Cezaevi, biraz düzeltmeler yaparak verdim)
Derken Ertuş Kampı dağa değil, şimdiki Mahmur’a getirildi. Bu örnek bu gün yaşanan bazı şeyler için aydınlatıcı olur diye yazdım.
*Bazen talimat ve karar talimat ve karardır. Yanlış olsa da yapacaksın. Örgüt aldığı kararı ve talimatı geri almaz.
Ancak pratikte iyice boşa çıkınca uygulamadan sessizce kaldırılır.
Duran Kalkan dün hendek, mevzi savaşı ile ilgili şunları söylüyor:
“Bugün artık hep direnip direnmemeyi tartışmak doğru değildir. Bu geçmiştir. Direniş kararı verilmiştir ve zafere kadar direnilecektir. Bunun muğlaklaştırılması gündemden çıkmıştır.
Türkiye Rojava sınırına 386 kilometre hendek açmış, 500 kilometre duvar yapmış, yani barikat kurmuş. Kendisi Kürdistan’ın ortasına bu kadar hendek açıp barikat kuruyor, ama bir kaç sokağa ve mahalleye Kürt gençleri tutuklanmamak ve tank-top karşısında kendilerini korumak için birkaç metre mevzi kazıyorlar ve bundan dolayı kıyamet koparıyorlar. Bu saldırıları ve katliamların açılan hendeklerden olduğunu söyleyenler yalancının yalancısıdır. Gerçekle bir alakası yoktur. AKP’nin elinden Kürt kanı dökülmektedir, devrimci-demokrat kanı dökülmektedir.”
Kürdistan halkının TC ye karşı direnişini tartışmayız. Ama yanlış direniş tarzını tartışırız.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.