Yusuf Ziya Döger’in, Guew’deki Kürd katliamını dile getiren ilk yazısı, 29.12.2012 tarihinde yayımlanmıştı. Bu yazı, “Bilinmeyen Roboskî Guew” başlığı altına yayımlanmıştı. İkinci yazı aynı başlık altında, 4.1.2013 tarihinde yayımlanmıştı. Üçüncü yazı, “Bilinmeyen Roboskî: Tahlil” başlığı altında 9.1.2013 tarihinde yayımlanmıştı.
Roboskî Katliamı, 28.12.2011\'de yaşanmıştı. Çoğu gençlerden oluşan 34 Kürd, Türk Hava Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen bombardımanla katledilmişti. Gençler, devletin de bilgisi dahilinde, sınır ötesinden ‘kaçak mal’ getiriyorlardı. Bu olay Türk basınında, Kürd basınında, uluslararası basında çok tartışılmış, devlet, hükümet eleştirilmişti.
Bu yoğun eleştiriler, araştırmacı-yazar Yusuf Ziya Döger’e ilham veriyor. O da kendi köyünde 1927’de Ekim-Kasım aylarında gerçekleşen, fakat kamuoyu tarafından hiç bilinmeyen bir katliamı gündeme getirmek, anlatmak gereğini duyuyor. Hatta, Roboskî’ye, herkes tarafından bilindiği, tartışıldığı için gıpta ediyor. Guew’deki ve çevresindeki Kürd katliamlarının hiç bilinmemesi, araştırmacı-yazarda büyük bir burukluk yaratıyor…
Guew, Bingöl’ün, Solhan ve Genç ilçeleri arasında bir köydür. Yusuf Ziya Döger’in dedelerinin yaşadığı bir köydür. Bu köyde ve çevresindeki bazı köylerde, 1927’de, Ekim-Kasım aylarında, katliamlar yaşanmıştır. “Peçar Tenkil Harekatı/1927” bu katliamları dile getiren bir incelemedir. Bu katliamların temel gerekçesi, bölgenin, 1925 Kürd direnişine destek vermesidir. Şeyh Said’in bu direnişlerin önemli bir lideri olduğu bilinmektedir.
Bu katliamların sadece Guew ve çevresinde değil, Derehen, Pusur ve Çebexçûr’da ve bu alanların çevrelerinde de yapıldığı bir gerçektir. (Yusuf Ziya Döger, Şeyh Said Hareketi ve Sonrası, Peçar Tenkil Harekatı, Nubihar, İstanbul, 2016
Son yıllarda, Küdistan’da gerçekleşen soykırımlarla ilgili yayınlar artmaya başladı. Dersim’de, 1937-1938’de soykırım gerçekleştiği artık çok iyi biliniyor. Dersim’i Yeniden İnşa Cemiyeti’nin, gerek Almanya’da, gerek Kürdistan’da düzenlediği konferanslarda, bu durum kararlı bir şekilde dile getiriliyor.
Aslında, Kürdistan’da gerçekleşen soykırımları bir bütünsellik içinde incelemek gerekiyor. Guew’de, Zilan’da, Dersim’de, Halepçe’de… gerçekleşen soykırımlar, bir bütünün parçaları olarak ele alınmalıdır. İkram İşler’in Zilan Dosyası adı altında hazırladığı kitapları incelemekte büyük yarar vardır. Bu çalışmanın birinci cildi 653 sahife, ikinci cildi 786 sahifedir. İkram İşler, Zilan Dosyası 1 Sitav, Mayıs 2016; Zilan Dosyası 2, Sitav, Mayıs 2016
Burada, önemli olan şudur: Guew’de, Zilan’da, Dersim’de gerçekleşen soykırımlar, bu soykırımları yaşayanlar tarafından, evlatlarına anlatılmamıştır. Aileler, çocuklarını korumak için, bu zulmü onlara anlatmadıklarını söylemektedirler. Bu vahşeti çocuklarına anlattıkları zaman, onların da benzer vahşeti yaşayacaklarını düşünmektedirler.
Kanımca, bu, doğru bir tutum değildir. Soykırım, elbette, onları yaşayanlar üzerinde, derin travmalar yaratır. Ama bunların anlatılmaması kişilerin, ailelerin yüreğinde biriktirilmesi, şuur altına itilmesi, ayrıca travmalar yaratır. Kişiler, aileler bunları anlattıkları zaman, yeni kuşaklarla, genç kuşaklarla paylaştıkları zaman rahat ederler. Halepçe’de gerçekleşen Kürd soykırımının, Kürd basınında, uluslararası basında, kararlı bir şekilde anlatılması, bu konuyla ilgili konferanslar, paneller yapılması, belgeseller yapılması, kitapların hazırlanması, soykırımın sürekli olarak gündemde tutulması Kürd/Kürdistan sorununun, kavranılmasında, sorunun uluslararasılaşmasında çok önemli bir etken olmuştur.
Devlet, geçmişiyle yüzleşmek istememektedir. Geçmişle yüzleşmemek, aynı süreçlerin tekrar tasarlandığı, planlandığı, yeri, zamanı gelince, kullanılacağı anlamına gelmektedir.
Devlet, geçmişle yüzleşmeyebilir. Ama demokratik kamuoyunun bu soykırımları sık sık gündeme getirmesi, konferanslar, paneller vs. düzenlenmesi, kamuoyunun bu konularda bilinçlenmesi, devlet politikalarının gündeme getirilip eleştirilmesi önemli olmalıdır. Bunlar da düşünülen, tasarlanan, planlanan soykırımların yaşama geçmesini engelleyici bir tutum olur. Yusuf Ziya Döger’in bu konudaki değerlendirmeleri önemlidir (s. 114).
Kürdistan’da çok acı olaylar yaşanmıştır. Bu bakımdan yüzleşme elbette önemlidir. Ama, yüzleşmeyi, sadece devletten beklemek doğru değildir. Kürdler de kendi tarihleriyle, kendi geçmişleriyle yüzleşmelidir.
1971’de, 12 Mart Rejimi sırasında yaşanan ‘İki Saitler’ olayı, Kürd/Kürdistan tarihinin acı olaylarından biridir. Bu olayın karanlıkta bırakılmaması, aydınlığa kavuşturulması önemli olmalıdır. Bu olayı karanlıkta bırakmak, bilinmezliğe, belirsizliğe terk etmek, doğru değildir. Sait Kırmızıtoprak’ın (Şıvan), Hasan Yıkmış’ın (Brusk), Hikmet Buluttekin’in (Çeko) mezar yerleri bilinmelidir. Mezarlar, cesetler ailelerine verilmelidir. Bu konuda Kürdistan Demokrat Partisi’nin sorumluluğu büyüktür. 78-80 yıl önce yakılmış insanların kemiklerinin toplandığı, toplu mezarların açıldığı, bu kişiler için mezar yapılmaya gayret edildiği bir dönemde, ‘Saitler olayı’nı hâlâ karanlıkta bırakmak yanlıştır.
Kürd/Kürdistan tarihinde yüzleşmeye konu olan pek çok olgu, olgusal süreçler vardır. Örgütler arasındaki anlaşmazlıklarda gerçekleşen cinayetler, kan davaları, PKK içindeki infazlar yüzleşmeyi gerektiren temel konulardır.
***
Yusuf Ziya Döger’in, Peçar Tenkil Harekatı/1927 kitabı, çok değerli bir incelemedir. Mayıs 2016’da basılan ve dağıtılan kitabın kısa zamanda tükenmesi, kitabın yeni baskısının hazırlanması olumlu bir gelişmedir. Böyle değerli bir çalışmayı yayımlayarak kamuoyuyla paylaştığı için Nubihar’ı kutluyoruz.
Bu tür çalışmaların, önemli bir etkisi vardır. Bu etkileri şu şekilde göstermek mümkündür. Bu çalışmaya kadar Guew’deki ve çevresindeki katliamlar bilinmiyordu. Bu çalışmadan sonra, araştırmacılarda, acaba benzer katliamlar, başka alanlarda da gerçekleştirilmiş midir, soruşturmasını, araştırmalarını başlatabilir. Bilimin böyle bir merakla ilerlediği bilinmektedir
“Yerel tarihin hafızasında, 1927 katliamları, Zazakî/Kirdkî lehçesinde, ‘Sere Vaşnayiş’, Kurmanci lehçesinde ‘Sala Şewate’ olarak tanımlanır” (s. 98).
Bu incelemede, araştırmacı-yazar Yusuf Ziya Döger, Hasan Hişyar Serdi’nin, Görüş ve Anılarım (Med Yayınları, İstanbul 2009) kitabından da yararlanarak, Guew’de ve çevresindeki bazı köylerde yaşanan katliamlardan örnekler vermektedir.
Lice’de görevli Binbaşı Ali Haydar, Hani’de görevli Binbaşı Ali Barut, halkın hafızasında, gaddarlıklarıyla yer etmiş komutanlardır.
Ali Haydar’ın birliği, Lis Dağı’ndaki çatışmalarda, Kürd direnişçiler tarafından yenilgiye uğratılır. Bundan dolayı Binbaşı Ali Haydar, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nde yargılanır. Bu yargılamaya anlam veremeyen Ali Haydar, Diyarbakır’daki subay arkadaşlarına gaddarlığını şu şekilde anlatır:
“… Bu üç yıl içinde, sayısını bilmediğim kadar Kürt çocuk, kadın, yaşlı, her kim olursa olsun, evlere, ağıllara toplar ve yakardım. Bu yaptıklarımdan da yüreğim asla sızlamadı. Çünkü onlar dağdakilerin çocuklarıydı. Bu çocukların, yarın onlar gibi bize karşı savaşacaklarından emindim.” (s. 66)
Pîran’da alay komutanı olan Deli Fikri lakaplı subayın yaptıkları da şu şekilde dile getirilmektedir:
“… Öfkesinden olacak ki, iki gözü dönmüş bir cani gibi kimi görse, kimi yakalasa öldürüyordu. Madenli Nusret Bey halk içinde itibarı olan biriydi. Deli Fikri Qocik Köyü’nde onu yakalamış oracıkta onun gözlerini oymuştu.” (s. 67)
“… Bu arada o dönemde devlet Xoncuk bölgesinde istenilen amaca ulaşılması için alınan karar gereği on dört yaşından büyük erkekler için kim olursa olsun yakalandıklarında öldürülme emri vermişti. Küçük olanların ise yakalandıklarında öncülük etmelerinin sağlanması askeri birliklere emredilmişti.” (s.72)
Yusuf Ziya Döger’in resmi tarihle ilgili bir değerlendirmesi dikkat çekmektedir: “… Resmi tarih verilerinde, ‘çocuk ve kadınların ayrıştırılarak eşkıya ile ilişkili erkeklerin de kurşuna dizildiği’ ileri sürülmektedir. Oysa yerelde yapılan çalışmalarda elde edilen bilgiler bunun tam aksini ifade etmektedir. Kadın ve on dört yaş altı erkek çocuklar –Guew köyünde on iki yaşındaki bir çocuk süngülenenler arasındaydı- evlere, samanlıklara veya ahırlara doldurularak yakılmak suretiyle katledilmişlerdir. On dört yaş ve yukarısı erkekler ise ya kurşuna dizilerek ya süngülenerek katledilmişlerdir.” (s. 98)
Yusuf Ziya Döger, dedesinin bir anlatımını da şöyle dile getirmektedir: “Bu konuda, süngülenmek suretiyle katledilenler arasında bulunduğu halde ölü numarası yaparak kurtulabilen eski bir asker olan dedemin ifadesi olayın bir başka boyutunu ortaya koymaktadır. Dedem on bir akrabasıyla birlikte süngülendikleri noktaya götürüldüklerinde yaşadıklarını şöyle aktarmıştı: ‘Birbirimize bağlandığımız için kurşuna dizileceğimizi düşünüyorduk. Ancak, komutayı elinde bulunduran kişinin ‘kurşunları zayi etmeyin, süngüyle öldürün’ dediğini duyduk’ Onun bu tanıklığı ve insanların orada süngülenmeleri işin vahametini göstermek için yeterlidir. Bu da ‘devletin öldürmek üzere ele geçirdiği insanları işkence marifetiyle öldürdüğünü’ açık biçimde ortaya koymaktadır.” (s. 98-99)
Araştırmacı yazar Yusuf Ziya Döger, hareketin bugünlere bir uzantısı hakkında da şöyle söylemektedir: “Hegederê köyünde 83 kadın ve çocuğun yakıldığı yerin hemen yanına daha sonra cami yapılmış ve bu cami 1993 yılında Türk askerleri tarafından içinde PKK’lilerin olduğu ileri sürülerek bombalanmıştır” (s. 110)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.