Sömürgecilik Üzerine

Kürdistan için sömürge olduğunu dile getiriyoruz. Devletlerarası sömürge. Aslında Kürdistan bile değildir. Sınırlarının olmaması onu klasik Afrika sömürgelerinden ayırmaktadır. 1920 Sevr Andlaşması’nda Sınırları belli bir Kürdistan’dan söz edilmektedir. Ama Türkiye, 1923 Lozan Andlaşması için ‘Kürdistan’dan söz edilmesini bile engelledik’ demektedir.

6 Ağustos 2025 - 06:58
6 Ağustos 2025 - 06:58
 0
Sömürgecilik Üzerine

Aimê Cêsaire (1913-2008), Albert Memmi (1920-2020), Frantz Fanon (1925-1961), Pierre Bourdieu (1930-2002), Edward Said (1935-2003) gibi düşünürler sömürgecilik üzerine çalışırlarken daha çok Afrika’ya dikkat çekmektedirler. Bu çerçevede, İngiltere, Fransa, Portekiz, Belçika gibi, Avrupa devletlerinin Afrika’da yapıp ettiklerini dile getirmeye çalışmaktadırlar.

Sömürgecilik, kolonyalizm, müstemlekecilik bir devletin başka bir devleti, başka bir halkı ekonomik ve siyasi egemenliği altına almasıdır. Sömürgecilik, ekonomik ve siyasi egemenlik altına aldığı o ülkeyi, o halkı, sanayisi için ham madde kaynağı, ürettiği mallar için pazar olarak değerlendirmesidir. Ümit Burnu’nun, Hindistan yolunun keşfinden sonra Avrupa devletleri Afrika’yı işgale başladı. 16. Yüzyılın başlarından itibaren önce Hollandalılar, daha sonra İspanyollar, Portekizliler, daha sonraları İngilizler, Fransızlar, Belçikalılar, 19. Yüzyılın ikici yarısında da Almanlar, İtalyanlar Afrika’nın bazıyerlerini işgal ettiler. İşgal ettikleri alanlara, özellikle nehirlerin okyanusa döküldüğü yerlere kolonilerde yerleştirdiler.

Bu fiili bir durumdu. Bu devletler arasında bazı sınır anlaşmazlıkları da oluyordu. İngiltere, Fransa, Belçika, İspanya, Portekiz, Almanya, İtalya, 1886’da Berlin’de bir toplantı düzenlediler. Bu toplantıda fiili olan durum hukukileşti. Afrika’da sömürgeler böyle kuruldu. Bugün Afrika’da 57 bağımsız devlet var. O dönemde Afrika’da sadece iki bağımsız devlet vardı. Kızıldeniz’in kıyısında Habeşistan ve Orta-Batı Afrika’da, Atlas Okyanusu kıyısında Liberya. Bu devletlerin sınırları bu toplantıda çizildi. Bu sömürgeler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu sınırlar üzerinde bağımsızlık kazandı. Sınırlara sahip olmak, sömürgelerin çok önemli bir özelliğidir.

***

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imparatorluklar yıkıldı. Osmanlı İmparatorluğu da yıkılan imparatorluklar arsındaydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki, Mezopotamya’daki toprakları, savaşta yenen devletler tarafından paylaşıldı. İngiltere’ye bağlı olarak Irak, Ürdün, Filistin manda devletleri kuruldu. Fransa’ya bağlı olarak, Suriye, Lübnan manda devletleri kuruldu. Bu süreçte uluslararası toplum, tarafından, Kürdlere, Kürdistan’a çok büyük bir haksızlık yapıldı. Kürdler, Kürdistan, bölündü, parçalandı ve paylaşıldı.

Bu Kürdler arasında, bir insanın iskeletini parçalanması, beyninin dumura uğraması gibi bir sonuç yarattı. Kürdler bu operasyondan sonra, her bir parçada, Bakur’da, Başur’da, Rojhilat’ta, Rojava’da, değişik dozlarda asimilasyon politikalarıyla karşılaştı. Örneğin, Türkiye’de, Kürdler, Kürdçe, Kürdistan tamamen inkar ediliyordu. Kürdler Türk sayılıyor, Kürdçe Türkçe’nin bir dalı olduğu kabul ediliyordu. Türkiye, Kürdleri Türkleştirmek, Kürdler arasında Tükçeyi egemen kılmak, Kürdçeyi unutturmak için çok yoğun bir çaba gösteriyordu. Kürdistan’ın bir parçasının da Kafkasya’da olduğunu unutmamak gerekir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, örneğin Belücistan’da İran, Pakistan ve Afganistan arasında, bölündü, parçalandı, paylaşıldı. Ama Pakistan’da Belücistan Eyaleti var. Belücistan Eyaleti, Pakistan’ın % 44’ünü meydana getiriyor. Afganistan’daki Belücistan Eyaletin Afganistan’ın üçte birinin oluşturuyor. İran’da Umman Denizi’nin kıyısında Sistan ve Belücistan Eyaleti olarak anılıyor. Sadece bu örnek bile, uluslararası toplumun 1920’lerde, Kürdlere, Kürdistan’a karşı çok büyük bir haksızlık yaptığını ortaya koyuyor.

İran, Pakistan ve Afganistan sınırları içerisinde parçalanmış bir coğrafya olan Belücistan’da yaşayan Beluç halkı, her ne kadar bu devletler tarafından “eyalet” statüsünde tanımlansa da, dilsel ve kültürel varlıklarını koruyabilmekte; kendi dillerinde eğitimden kültürel üretimlere kadar çeşitli faaliyetleri

yürütebilmektedir. Bu durum, bölgesel parçalanmışlığa rağmen, ulusal kimliğin belli ölçülerde tanınmasına olanak tanımaktadır.

Oysa dört ayrı devlet arasında bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış olan Kürdistan ve Kürd ulusu, benzeri görülmemiş bir asimilasyon politikasıyla karşı karşıyadır. Kürdler, yalnızca coğrafi olarak değil; tarihsel, kültürel ve siyasal düzeyde de çok katmanlı bir yok ediş sürecine maruz bırakılmışlardır. Bu asimilasyonun dünyada eşi benzeri yoktur; zira burada amaç, yalnızca bir kimliği bastırmak değil, o kimliğin bütün varoluş zeminlerini sistematik biçimde ortadan kaldırmaktır.

Özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin yürüttüğü sömürgeci pratiklerin, otoriter faşizmle iç içe geçmiş yapısı dikkat çekicidir. Bu bağlamda, Hitler Almanyası’nın ve Mussolini İtalya’sının Mustafa Kemal’i bir model olarak görmeleri tarihsel olarak tesadüf değil, ideolojik bir yakınlığın göstergesidir.

Atatürk’ün uyguladığı inkâr ve imha politikaları, yalnızca Kürdlere yönelik değildir; fakat Kürd ulusu bu süreçten en ağır biçimde etkilenmiş, ulusal benliğini savunma zemini dahi bulamaz hâle getirilmiştir. Bu dikkat çekici özellik dünyanın başka bölgelerinde ve deniz aşırı sömürgelerde de rastlayamıyoruz.

***

Mustafa Kemal’in, Atatürk’ün Kürdlere, Kürdçeye karşı uyguladığı red, inkar politikaları, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, ABD gibi Batılı devletler tarafından hoş karşılandı. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu politikalarına karşı küçücük bir eleştiri yapılmadı. Mustafa Kemal’in, Atatürk’ün, Kürd, Kürdçe inkarcılığında bu kadar rahat davranması, Batılı devletlerin bu konulardaki sessizliği yatmaktadır. Mustafa Kemal’i bu konuda eleştiren önemli bir devlet adamı Hindistan Başbakanı Nehru’dur. Javahirlal Nehru (1889-1964) şöyle söylemektedir: Mustafa Kemal, Türkler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlık mücadelesi verdi. Dünya onları desteklerdi. Ama Kürdlerin, bağımsızlık özgürlük istemlerinin kanla, ateşle boğdular.

***

Kürdistan için sömürge olduğunu dile getiriyoruz. Devletlerarası sömürge. Aslında Kürdistan bile değildir. Sınırlarının olmaması onu klasik Afrika sömürgelerinden ayırmaktadır. 1920 Sevr Andlaşması’nda Sınırları belli bir Kürdistan’dan söz edilmektedir. Ama Türkiye, 1923 Lozan Andlaşması için ‘Kürdistan’dan söz edilmesini bile engelledik’ demektedir.

Ortadoğu’da Filistin’in durumuyla Afrika sömürgelerinin Kürdistan’la karşılaştırılması, hem Ortadoğu hem de Kürdistan hakkındaki bilgilerimizi çoğaltmaktadır. Ortadoğu’da Filistinli Arapların bir tek hasmı vardır. 23 Arap ülkesi veya 57 İslam ülkesi Filistin’i hem maddi hem de manevi olarak, siyasal ve diplomatik olarak desteklemektedir. Afrika sömürgelerinin yönetilmesi ile Kürdistan’ın yönetilmesi ise çok çok farklıdır.

Bu yazının başında, Aimê Cêsaire, Frantz Fanon, Albert Memmi, Pierre Bourdieu, Edward Said gibi düşünürlerin Afrika sömürgelerinin nasıl yönetildiğinden söz ettiklerini belirtmiştik. Bu çerçevede İngiltere’nin Hindistan, Kenya, Tanzanya Zambia, Zimbabwe vs. gibi nasıl yönettikleri inceleniyordu. Aynı şekilde Fransa’nın Senegal, Fildişi Sahili, Gabon, Çad gibi sömürgelerinin nasıl yönetildiğinden söz ediyorlardı. Portekiz’in Angola, Mozambik Gine Bisseau gibi sömürgelerinin aynı şekilde … Sözü edilen bu düşünürler, sömürgeler hakkında kavramlaştırma çalışmaları yaparken bu bilgilerden hareket ediyorlardı.

Burada şu ilişkinin önemle vurgulanması gerekir. İngiltere’nin Hindistan, Kenya, Tanzanya, Gana bibi sömürgelerde yapıp ettikleri ile, Türkiye’nin Kürdistan’da yapıp etikleri çok çok faklıdır. Aynı şekilde Fransa’nin Senegal, Fildişi Sahili, Gabon gibi sömürgelerde yapıp ettikleri ile Portekiz’in Angola, Mozambik, Gine Bisseau’ yapıp ettikleri ile Türkiye’nin Kürdistan’da yapıp ettikleri arasında çok büyük farklar vardır.

Sömürgeci için önemli olan, sömürgenin sanayi için gerekli olan ham maddenin temini ve sömürgenin, metropolde üretilen mal için pazar olarak kullanılmasıdır.

Sömürgeci, sömürge halkın diline kültürüne fazla müdahale etmez. Zaman zaman yerli dili geliştirici okullar, enstitüler de kurar.

Hindistan’da Hind klasik dini Sanskritçe’nin geliştirilmesi için, 1858’de Sanskirit Enstitüsü’nün kurulması Hindistan’daki İngiliz sömürge yönetimi döneminde olmuştur.

İngiltere’nin, Kenya gibi ülkelerde, Zimbabwe gibi ülkelerde de yerli diller konusunda böyle bir tutumu vardır. Bu tutum, Türkiye’nin Kürdistan’da yapıp ettiklerinde çok farklıdır. Çünkü Türkiye, Kürdçeyi yeryüzünden, dillerden ve tarihlerden silmek için çok yoğun bir çaba içindedir. Bu tutumun kavramlaştırılması, bu bilgilerden hareket edilerek yapılıyor. Bu bakımdan Afrika’daki sömürge ilişkilerinin kavramlaştırılması ile Türkiye’nin Kürdistan’da yapıp ettiklerinin kavramsallaştırılması çok farklı olmaktadır.

Ev nûçe toplam 1160 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 09:00:30