Pena Kurd’un 12. Toplantısı
'' ‘Devlet Kötüdür’, ‘Kürdlere devlet gerekmez’ anlayışı Kürdlerin değil, devletin görüşüdür. Bu sloganların bir “Kürd’e söylettirilmesi, kuşkusuz, devlet için çok büyük bir kazanımdır. ''

5-7 Eylül 2025 günlerinde, Almanya Oldenburg/Bremen’de, Pena Kurd’un 12. Toplantısı gerçekleşti. Toplantıya, İBV olarak Başkan İbrahim Gürbüz ve Nihat Gültekin’le ben de katıldım. Havaalanında, Diyarbakır’dan Ahmet Kanî’de bize katıldı.
PenaKurd bu toplantılarla, Başur’dan, Bakur’dan, Rojhilat’dan, Rojava’dan, dünyanın dört bir yanından Kürd yazarları bir araya getiriyor. Kürd yazarlar 3-4 gün boyunca birbirleriyle görüştüler, birbirlerine yapıp ettiklerini anlatılar.
Bremen Uluslararası Havaalanı’nda bizi, Naciya Bektaş karşıladı. Doğrudan otele gittik. Otele kaydımız yapıldıktan sonra eve gittik. Akşam eve, hastaneden Prof. Dr. Hüseyin Bektaş da geldi. Bazı arkadaşlar havaalanından Oldernburg’daki misafirhaneye gittiler. Bremen-Oldernburg arası 70 km. kadar var.
Ev apartmanın birinci katında. Rahat, geniş, aydınlık bir ev. Evin bahçeye açılan kapıları var. Bahçe çiçeklerle, ağaçlarla dolu. Prof. Dr. Hüseyin Bektaş, Mezopotamya Tıp Günleri’nin düzenlenmesinde önemli rol oynayan bir Kürd yurtseveri. Ayrıca, Kürdistan Ulusal Bilimler Akademisi kurma çalışmaları çok önemli, çok değerli.
Naciya Bektaş, Bremen’de, park içinde bir meydana, Rojhilat’da 22 Temmuz 2022’ İranlı polisler tarafından şehit edilen Kürd yurtseveri Jina Mahsa Amini adının verilmesini sağlamış. Meydanın açılışında yaptığı konuşmada Jina Mahsa Emini’nin yaşamından söz ermiş.
***
Akşam yemeğinde evdeydik. Sofra, türlü çeşitli yemeklerle doluydu. Yemek sırasında Nazım arkadaş geldi. Nazım’la sohbet ederken Sertaç Bucak geldi. Daha ileri bir saatte de Av. Serhat Bucak geldi. Uzun yıllardır göremediğim Serhat Bucak’ı görmek beni çok mutlu etti. 1970’leri, 1880’leri, 1990’ları anımsadım. 1971 Sıkıyönetim Komutanlığı Diyarbakır Askeri Mahkemesi’, 1980, Sıkıyönetim Komutanlığı Gölcük Askeri Mahkemesi’, 1990 İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’ gözümün önünde canlandı. Bu mahkemelerdeki duruşmalar sırasında Serhat Bucak avukatımdı. 1970’lerin başında çok genç bir avukattı. Duruşmalar sırasında benim söylediklerimi, savunmalarımı zapta geçirtmek için mahkeme heyetiyle çok etraflı tartışmalar yapıyordu. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’ndeki duruşmalarda da avukatımız Levent Kanat’tı.
Av. Serhat Bucak’ın tekerlekli sandalyede dolaştığın görmek beni çok hüzünlendirdi.
***
Ertesi gün Nazım arkadaş bizi Bremen’de biraz dolaştırdı. Bremen’de dolaşmalarımız sırasında, Av. Naif Tursun ve eşi Berna Tursun da bizlerle birlikteydi. Bremen Ortaçağ’dan kalma bir şehir. Çok dar sokaklarda, ancak bir insanın yürüyebileceği sokaklarda dolaştık. Ortaçağ’dan kalma sokaklar, mimari yapı, Kiliseler, manastırlar aynen korunmuş. Bir yeraltı tünelinde tüccarların birbirleriyle konuştukları, anlaşmalar yaptıkları odaları gördük. İnsanlar kafelerin önünde öbek öbek oturmuş sohbet ediyorlar. Müzelerin çokluğu da dikkat çekici.
***
Pena Kurd’un 12. Genel kurul toplantısının başlayacağı 5 Eylül günü, Dr. Hüseyin Bektaş bizi Oldernburg’a götürdü. 70 km’lik yolun her iki tarafı görkemli ağaçlarla dolu. Almanya yeşili çok bol bir memleket. Almanya’nın her tarafı böyle. Oldernburg, bir göl kıyısında, ormanlar içinde bir yerleşim alanı. O gün, Başur’dan, Bakur’dan, Rojhilat’dan, Rojava’dan, dünyanın dört bir tarafından gelen Kürd yazarlar birbirleriyle tanıştılar, sohbet ettiler. 150 kadar delege var. PenaKurd toplantısı Mala Ezîdiyan’da yapıldı. Mala Ezîdiyan’ın görkemli ağaçlar arasına yapılmış, geniş, aydınlık, rahat binaları var.
Esas toplantı 6 Eylül’de başladı. O gün Oldernburg’a yine Dr. Hüseyin Bektaş götürdü. Toplantı, Pena Kurd’ yöneticilerinin açış konuşmaları başladı. Divan’da, Abdullah Hicap, Azad Zal, Dimen Sohrabi, Kakşar Oramar, Asya Xerzan vardı. Toplantıda benim yaptığım konuşmayı Salih Kevirbîri çevirdi.
Pena Kurd toplantısında benin yaptığın konuşma şöyleydi:
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun siyasal çehresinde çok büyük değişiklikler oldu. Yeni yeni devletler, manda devletler kuruldu. Ama uluslararası toplum çok haksız yaptırımlar gerçekleştirdi. Kürdler, Kürdistan bölündü, parçalandı, paylaşıldı.
Uluslararası toplum, uluslararası barışı kurmak, ilerletmek için Milletler Cemiyeti’ni kurdu. Büyük Britanya’ya bağlı olarak Irak, Ürdün, Filistin manda devletleri kuruldu. Fransa’ya bağlı olarak Suriye, Lübnan manda devletleri kuruldu. Bu, Kürdlerin, Kürdistan’ın bölünmesi parçalanması, paylaşılması anlamına gelmektedir. Manda devlete bir anlamda sömürge diyebiliriz.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Araplar da bölündü. Ama Araplar, krallıklar, prenslikler olarak bölündü. Giderek hepsi de bağımsız devletler oldular. Bugün Basra Körfezi’nden Fas’a kadar, Filistin dahil 22 Arap devleti var. Kürdlere karşı gerçekleştirilen politikalar ise, Kürdleri, dilleriyle, tarihleriyle yeryüzünden silmeyi amaçlıyordu. Dönemin emperyal güçleri İngiltere ve Fransa Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun İki köklü devleti, Osmanlı İmparatorluğu/Türkiye Cumhuriyeti ve İran İmparatorluğu/Yeni İran Şahlığı arasına bölündü, paylaşıldı. Bu Kürdlere, Kürdistan’a karşı çok ağır bir yaptırımdır. Bu, Kürdler arasında, bir insanın iskeletinin parçalanması, beynini dumura uğrama gibi bir sonuç yaratmıştır. Bugün Basra Körfezi’nde Kuveyt, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Kızıldeniz’in Afrika kıyısında Cibuti gibi devletlerin nüfusu birer milyonun altındadır. Avrupa Konseyi’nde, Avrupa Birliği’nde Lüxsemburg, Malta, Kıbrıs gibi devletlerin nüfusu yine bir milyonun altındadır. Ama Kürdler, Kürdistan en az 60 milyonluk nüfuslarıyla devletsiz bırakılmıştır. Kürd yazarlar, araştırmacılar bu anti-Kürd süreci etraflı bir şekilde incelemelidirler.
1920’lerden sonra, İngiltere/Irak, Fransa/Suriye, İran, Türkiye gibi devletler Kürdlere karşı farklı dozlarda asimilasyon politikaları uygulamışlardır. Bu politika, Mustafa Kemal, Atatürk döneminde şöyle uygulanmıştır: Türk milli mücadelesi döneminde, Kürdlere verilen sözler unutulmuş, Kürdler, Kürdçe inkar edilmiştir. Kürdleri Türk yapmak için, yoğun, kararlı bir politika uygulanmıştır. Kürdler arasında Türkçeyi egemen kılmak, Kürdçe’yi unutturmak için her türlü önlem alınmaya çalışılmıştır. Bu politika 1990’lara, 2000’lere kadar gelmiştir. Turgut Özal, daha sonra Recep Tayyip Erdoğan döneminde önemli diyebileceğimiz bazı değişiklikler olmuştur.
***
1950’lerde, ve daha sonra, Kürdler arasında gelişen toplumsal ve siyasal bir hareket düşünelim. Bu hareket, devletten neyi talep edebilir? Kanımca, hey şeyden önce gasbedilen anadilini talep etmesi gerekir.
14-15 Ağustos 1984 Gerilla mücadelesinin başlangıcı. O günler hatırlayalım: Bildiriler, dersler, kitaplar, dergiler … her şey Türkçe’ydi. Kürdçe’yle ilgili hiçbir talep yoktu. Başur’dan, Rojava’dan, Rojhilat’dan mücadeleye katılanlar oluyordu. PKK onlara da Türkçe öğretmeye çalışıyordu. ‘Kürdçe öğrenelim’, ‘Kürdçe’yi geliştirelim’ diyenler sessiz kalıyordu veya ‘zamanı değil’ diyordu. Kürt yazarlar, PKK’nin bu anti-Kürd tutumunu da eleştirmelidirler.
Halbuki, yoğun bir asimilasyon yaşanmaktadır. Bugün TBMM’nde, Halkların Eşitliği ve Demokrasi Partisi (Dem Parti) milletvekillerinin önemli bir kısmı kendi ana dilini konuşamamaktadır. Onları çocukları ise analarının veya babalarının konuştuğu 3-5 kelimeye de bilemez olacaklardır. Bunu önlemenin yolu Kürdçe’ye sahip çıkmaktır. Çarşıda, pazarda, okul da, her yerde Kürdçe konuşmaktır.
‘Devlet Kötüdür’, ‘Kürdlere devlet gerekmez’ anlayışı Kürdlerin değil, devletin görüşüdür. Bu sloganların bir “Kürd’e söylettirilmesi, kuşkusuz, devlet için çok büyük bir kazanımdır. Bu sloganlar asimilasyonu derinleştiren sloganlardır.
***
Bugün Kürdler dünyada iki devletle ilişkilerini güçlendirmeye çalışmalıdır. ABD ve İsrail. Irak, İran, Suriye Türkiye gibi Müslüman devletler İsrail’e karşıdırlar. Ama bu devletler Kürdler de karşıdırlar. Bu koşullarda Kürd-İsrail ittifakını kurmak geliştirmek önemli olmalıdır. Tarihte, Kürd İsrail ilişkileri her zaman barışçıl olmuştur. Ama Müslüman devletler her zaman Kürdlere eza-cefa çektirmişlerdir.
Kürdler, tarihte her zaman felaketlerle, soykırımlarla karşılaşmışlardır. 16 Mart 1988 Halepçe, Enfal bir soykırımdır. Bunu temel nedeni kanımca devletsizliktir. Kürdlerin bir devleti olsaydı, kanımca 16 Mart 1988 Halepçe, Enfal gerçekleşmezdi.
Pena Kurd’un değerli yöneticileri, değerli delegeler, bu toplantının Mala Ezîdiyan’da gerçekleşiyor olmasından büyük bir mutluluk duyduğumu belirtiyor, bütün katılımcıları sevgiyle selamlıyorum.
Not: Pena Kürd toplantısı sonunda, Rojvîn Perişan, Mîran Abraham, Pena Kurd’un yeni eşbaşkanları oldular. Azad Zal Genel Sekreter, Kakşar Oramar sayman oldu. Yeni eşbaşkan Mîran Abraham, Süleymaniye’de yaşayan bir Yahudi.
Son güncellenme: 16:56:03