Özgün İslam, Allah’ın adıyla başlıyor ve insana yemin ederek son buluyor. Sonra, oku ve temiz ol diyor! Orta kısmında, bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibi olduğunu söylüyor. Altın ve gümüş biriktirenlere lanet okuyor. Zalim şahısların ve zalim devletlerin kurumlarında çalışmayı büyük bir suç sayıyor.
Memleketleri işgal etmeyi, o memleketin konuşulan dilini, dinini ve düşüncesini yasaklamayı, yerleşik milletini sürgüne göndermeyi, çocuklarını, kadınlarını, yaşlılarını katl etmeyi ve ekili alanları yağmalamayı, börtü böçeği olsa bile, onu yakmanın ve kuduz köpek olsa bile, ona işkence etmenin büyük bir suç olduğunu ve bunu yapanların lanetli olduğunu söylüyor.
Dolayısıyla insanı Tanrı adına öldürmeyi, memleketleri işgal etmeyi, o memleketlerin yerlilerini sömürmeyi ve onlara zulüm etmeyi emreden bir İslam’ın Tanrı’ya, insanlığa ve bilime söyleyebileceği tek mantıklı bir sözü yoktur!
Bu anlamda, Siyasal İslamcılar önce İslam Peygamberi Muhammed\'i öldürdüler ve hemen ardından onun getirdiği İslam’ı zehirlediler. İslam’ın beynini Arap-Türk-Fars devletleri söküp aldı, kalbini siyasal İslamcılar hançerledi, gözüne mil çeken ve kulaklarını sağırlaştıran Müslüman toplum oldu!
Siyasal İslam’ın fihristi işgal, ganimet, tecavüz, bağilik, haydutluk, barbarlık, hırsızlık, cahillik, mustekbirlik, bencillik, görgüsüzlük, kültürsüzlük, insanları diri diri kesme, hak-hukuk ihlali, kalpazanlık, dört eşlilik, işkence, sürgün, köleleştirme, eşekleştirme, eğitimsizlik, ufurukçuluk, putperestlik, mezara tapma, Peygambere tapma, dört halifeye tapma, mezhebe tapma, lidere tapma, sekse tapma, paraya tapma, makama tapma, otoriteye tapma ve İslam’ı İslam’la dolandırmak kadar, baş döndürücü ve sınır bozucudur.
Oysaki İslam Peyamberine düşen, “açık bir tebliğ, sevgiye dayalı güzel söz ve bilgiden başka bir şey değil” dir. O halde insanlara, güzel söz ve sevgiyle tebliğ etmek Peygambere ve “insanlardan hesap sorma işininde tanrı’ya” düştüğünü İslam söyler. (Nur Süresi,54, Rad Süresi: 40)
İslam’ın hayata ve insana yönelik murad ettiği ahvali hal buyken, bin dört yüz yıldır İslam adına yeryüzünde kafa kesen, canlı canlı insan yakan, domuzbağı yöntemiyle işkence eden, viçlerde insan sallayan, memleketler işgal eden, oranın yerli halkını kılıçtan geçiren, mallarını ganimet, kadınlarını cariye alan; halifeler, sultanlar, krallar, padişahlar, modern devletler, siyasi partiler, Cemaatler, örgütler, kurumlar, şahışlar Allah’ın askeri, Allah’ın ordusu, Allah’ın mahkemesi, Allah’ın devleti ve Peygamberin halefi olduğunu idia ediyor...
Tanrı kendisi adına yapılan bu vahşeti ibretle izliyor, dinliyor, utancından başını önüne eğiyor ve tanrılığını sorguluyor! Tamda bu sırada Şeytan, Tanrı’nın bu haline bıyık altında gülümsüyor ve tavrını şöyle ortaya koyuyor: Asıl iyilik ve adalet Tanrı’sı benim; çünkü yeryüzünde benim adıma değil, senin adına en çok insan öldürülüyor ve senin adına en çok kötülük işleniyor..!
İşte tam bu noktada, İslam kendisini tartışmaya açmalıdır! Çünkü \"HUZUR İSLAM\"da diyenlerin ağızlarında; öfke, cehalet ve kan salyası akıyor. İkincisi, onun adına dünyada onbinlerce Devlet, örgüt, parti, cemaat, tarikat, grup, kurum, ilahiyatçı, mezhep meşref, şahış ve lider İslam\'ın sözcüsü olduğunu ısrarla idia ediyor. İslam’ın kalkıp buna buna cevap vermesi lazım! Hangi birisi onu temsil ediyor yada etmiyor veya hangi birisine Müslüman toplumların tabi olması gerekiyor?
Orjinal İslam cevap veriyor: Sahaba İslam\'ı problemli bir İslam diyor. Tabin ve nakil İslam\'ı problemli bir İslam diyor. Mezhep, meşrep ve devlet İslam\'ı problemli bir islam diyor. Siyasal İslam hiç bir şekilde İslam değil diyor. Gerçek İslam’ın Rahman’ın murad ettiği İslam olduğunu söylüyor. Peki; Rahman, insana ve hayata neyi murad ediyor: Rahman sevgiyi, adaleti ve güzelliği insana tafsiye ediyor. Onun Peygamberi yamalı elbiselerle panayırlarda halkın içinde dolaşıyor, rızkını temin için çobanlık yapıyor ve damadı Ali diken satıyor...
İşte tam bu noktada İslam maskeli besmele çeken işgalçiler, işkenceciler, keskin nişancılar, kerhaneciler, meyhaneciler, kalpazanlar, komprodorlar, namusuzlar, katiller, tecavüzcüler ve şehir haydutları, Muhammed’in ve Ali’nin takipçileri olduğunu idia ediyor. Bunların, başları ve namluları Kürdistan’a çevrili, kıçları bazen mirac’a, bazen çankaya’ya, bazen Mekke’ye ve bazen Kerbela’ya dönüktür!
Bu anlamda Kürtler, yeryüzünün tek yalınayak bırakılan bir millet ve Allah’tan başka hiç bir dostları yoktur. Dolayısıyla Kürdistan\'ı yakıp yıkan Ateistler değildir, Yahudiler değildir, Hiristiyanlar değildir! Kürdistan’ı yakıp yıkanlar hiç şüphesiz tekbir çeken modern Emevi, Sefavi ve Osmanlı cihatcılarıdır. Bu cihatçı fırkaların kanalizasyon kokan bir makatları, örümcek ağından yapılan bir beyinleri ve timsah gibi ses çıkaran bir ağızları vardır. Rahman bunları kahretsin!
Bu zaviyede, İslamcılığın ve cihatçılığın Kürdistan milletinin başına, Şengal ve Kobané’de olduğu gibi, gelecekte tekrar, bela ve musibet getireceğinin işaretlerini veriyor. Bunun alameti-farikası, Kürdistan’da bir grup cahil Kürt kendine Allah’ın askeri diyor. Haşa kendine Allah’ın askeri diyen bu zavallı kürt, Kırk yıldır İhvan hareketi, İran istihbarat birimi ve Türk istihbarat birimleriyle birlikte Kürdistan davasına kurşun sıkıyor.
İşgalçi İran devletine İslam devleti diyor ve İran devletinin yasalarıyla amel ediyor. Ayrıca İşgalçi Türk devletine, Erdoğan\'a ve Türk İslamcı harekete kardeş diyor ve onlara bağlılıklarını şöyle ifade ediyor: \"siz merak etmeyin, biz Allah’ın partisi ve askerleri olarak PKK kafirlerini bölgeden silip süpüreceğiz, yeterki yardımlarınızı bizden esirgemeyin\" diyor.
Kürdistan\'a, kâfir ve ırkçı diyor! KDP’ye kafir diyor! Pkk\'ye kâfir diyor! HDP\'ye kâfir diyor! Kürt aydınlarına kâfir diyor! Şengal\'e kâfir diyor! Dersim\'e kâfir diyor! Dindar ve demokrat yurtseverlere munafık diyor! Nevroz bayramını ve İsa’nın doğum gününü kutlamayı haram görüyor ve Eyyamullah günlerini kutlayanları tekfir ediyor.
Yeni Yıl Mesajı
2016 yılının insanlık ailesine adalet, huku, barış getirmesini ve ülkemiz Güney Kürdistan bölgesine bağımsızlık, Batı ve Kuzey Kürdsitan\'a federasyon ve doğu Kürdistan’a Muhammad Qazi’nin ruhunu tekrar taşımasını umut ediyorum.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.