Beni Ateşlere Sorun

Beni ateşlere sorun,\nHenüz ismi bile konmazken\nİlk nabız gibi çatlarken çığlığım…\nKapımda umut,\nUmudumda şarlatanlığını tekmelerken feleğin.

Mervan Nasım

10.09.2014, Çar | 17:58

Beni Ateşlere Sorun
Makaleyi Paylaş
Beni ateşlere sorun,

Henüz ismi bile konmazken

İlk nabız gibi çatlarken çığlığım…

Kapımda umut,

Umudumda şarlatanlığını tekmelerken feleğin.

Serseri bir gecenin uykusuz yüzü

Ve göğsüme düşen yeni sabahlar…

Yani dehlizler,

Yani dramlar,

Yani; Pası zifirizifiriyken

Sıradağların eteklerinde kırılmış namluların türküsü…

Beni bayramlara sorun,

Alevler içinde el sallarken

Vitrinlerinde tükürülmüş çarşıların.

Ve radyolarda sana şiir okurken

Ezgiler içinde bir bayram sabahında…

Sana ben,

Bir de öyküsünü anlatayım mı üç tane kibrit çöpünün?

Hani ucundan yakılırken karanlıklar,

Ortalık gün yerine dönmüştü…

Neyse ağır hikaye,

Hem, dayanamam ben yine,

Koparım ortasından iplik gibi…

Hem sana, ben ne diye bunları anlatıyorum,

Ben de bilmiyorum ki?

Belki de günahları tekmelemek için

Kafiyesiz şiirlerde…

Kapımda siz vardınız,

Geceye yıldız düşer gibi.

Ve bir bir yanıyorken,

Ateşlerde bütün yolları, kapımın…

Elleriniz çocuk kokuyordu,

Denizi olmayan memleketimde…

Bir şafak vurmuştum,

Bir alageyik vurur gibi toroslarda.

Bir şafak vurmuştum,

Bir pınar içer gibi, tuzların ardından…

Beni dağlara sorun,

Beni, yollarından memleketin…

Bir rüzgar gibi katarken önüme,

Bütün harman yerlerini…

Gölgem suları, başım dağları vurduğu an…

Bir gün çıkıp gelirsem,

Dizginsiz bir fırtınanın sırtında…

Avuçlarımda,

Ondördünde bir güzelin,

Kevgire dönmüş yüreği olacak…

Ve yüreğin,

Ve yüreğinin bütün yaylaları pas kokarken, korkudan,

Bütün yollarını eşkiyalar bağlamışken

Ve bereketi de kaçmışken, yağmurun,

Bir dua gibi düşerim dudaklarına,

Yaralarım yangınlar içindeyken…

Beni ateşlere sorun…

Sancılarına sor anne.

Ve ben,

Henüz kanlar içindeyken

Ve henüz yerde yatıyorken uzunca bağı, göbeğimin.

Ve henüz,

Derdine düşmemişken başım, şu harabe memleketin.

Yıl 1962, Ocak’ın ilk sabahı gibi.

Beni ateşlere sorun…

Henüz yakın duruyorken yüreğimiz.

Ve henüz kabında süt gibiyken, bozulmamış…

Beni ateşlere sorun,

Bir ucunda ben,

Bir ucunda siz varken…

Ve ellerimiz yüreğimizde.

Ve ellerimiz yıldız toplarken…

Yani ellerimiz,

Ölümüne ortasındayken kumarın…

Ve ben,

Ve annem…

Ve siz

Ve anneleriniz…

Ve hepimiz birer birer zar’ın teki gibi,

Düşmeden dışına kavgaların…

Çocuklara sormayın beni,

Onlar o zaman yoktular…

Yani ben,

Şah falan dinlemeden, sürerken suvari

Kalelerine Ninnova’nın…

Çocuklara sormayın,

Onlar anlamaz beni,

Ya da ben anlatamam kendimi,

Bir de öldürülmüş ihanetlere…

İhanetlere sorun ki, çocuklar da anlasın.

Nasıl yıkıldığımı

Ve nasıl duvar duvar düştüğümü, saraylardan…

Ben ne azaplar çektim,

Bir çift göz gibi,

Payına düşmek için Veysel’in.

Ben ne ateşlerde yandım,

Bir Zin gibi payına düşmek için Mem’in…

Ve ben dedim ya,

Bir çığlık kadar katıksız

Ve bir takvim kadar, sırtımda yaralar içindeydim…

Ve ben yana yana yaktım öykülerini feleğin

Ve ben yanarken;

Umutlar, gölde sular gibi durgundu kokular içinde…

Ağacın baltaya sap,

Baltanın ormanı kestiği andı,

Benim yolları ateşe verdiğim.

Onun için beni ateşlere sorun,

Nikahta isim sorar gibi…

Ve ben ağaçtan evvel düşerim, dalına,

Nar’da tane gibiyim…

Daldan evvel yanarım tanede,

Tanede köz gibiyim…

Ve ben,

Sırrında arif, arifte söz gibiyim…

Ben;

Kavgadan evvel düşerim namluya,

Namludan evvel düştüğüm gibi kovana,

Bir parça umut gibi…

Beni çiçeklere sorun,

Güllere sorun…

Beni yangınlarda yakarlarken bir kış gününde

Ve ben gülleri memleket kadar severim,

Annem kadar severim…

Ve yolum, hiçbir çiçekçiye düşmedi,

Kimseye çiçek vermedim…

Alacağım her çiçek yerine,

Bir yenisi kopacak diye dalından…

Beni korkularınıza sorun,

Ve açın bütün kapıları, bütün pencereleri,

Güngörmemiş zulümlerin…

Ve çözer gibi bedduasını, zifaf gecelerinin.

Çözer gibi çelişkisini;

Her insanın yabani korkularnda,

Birer tanrının nasıl taht kurduğunu…

Açın kapılarınızı, korkularınızın.

Korkularınız Güneş görsün,

Siz onları taşıyamazsınız,

Bulutta, yağmur gibi biner sırtınıza…

Ve dağlar üstüme düşmeden,

Depremlerinde…

Bir şafak daha kesmiştim, dalından memleketin…

Ve yangınlarımda bir çarşaf gibi, Dicleye dumanlar düşmeden…

Ben, adı bile konmamış sularında,

Şaha kalkmış dalgalar gibiydim, Diyar-ı bekir’de …

Ve sen;

Bana düşman kesilmişken, çivisi düşmüş sebeplerden.

Ben seni;

Yangınların dışına attım…

Ve ben seni yakmadım,

Kan reven içindeyken başım…

Beni;

Onun için ateşlere sorun, ateşlere atmadan önce…

Beni çocuklar anlamaz,

Ya da;

Ben anlatamam kendimi…

Ve hiçbir yangının soğumamışken aalnımda külleri,

Bak sana şarkılar söylüyorum,

Akdenizden….

Ve seni hâlâ,

Evet hâlâ çok seviyorum…

Annem kadar,

Memleket kadar,

Çiçekler kadar,

Oğlum kadar seviyorum…

Oğlum dedim de aklıma,

Bak bir de oğlum oldu,

Ve ona senin adını verdim…

İnanmazsan, gel kendin sor,

Adı; MERVAN….

__MERVAN NASIM__

26-TEMMUZ-2001. *2005 YILINDA TEVN YAYINLARINDAN ÇIKAN “düşlerim belalı boylardan gelir” ADLI 1.ŞİİR KİTABIMDA YER ALAN ŞİİRİM… Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

8288 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:19:22:54
x