Kürd katliamını gerçekleştiren Ermeni Taşnak partisinin önemli liderlerinden ve Menşevik Ermeni iktidarı döneminde (1918-1920) Ermenistan parlamentosunda milletvekilliği yapmış, daha sonra Kemalist-Bolşevik ittifakı sürecini baştan sona kadar yaşamış olan Ermeni asıllı Garo Sasuni; Kürd’lerin Ermeni’ler tarafından katledildiğini açık bir şekilde kabul etmektedir. İngiliz Binbaşı Noel ve Nuri Dersimi’nin katledilen Kürd nüfusuna ilişkin iddia ettikleri oranın benzerini, Garo Sasuni tarafından da doğrulanmaktadır
24 Nisan 1915’te vuku bulmuş trajik olguların öncesi ve sonrasında tarihsel Kürd-Ermeni ilişkileri örgüsü bir bütün olarak irdelenirken, bu güne değin dayanaklı yâda dayanaktan yoksun, pek çok sav öne sürüldü ve sürülmektedir. Ermeni tehciri ve katliamının hangi figür ve hangi otoritenin ne amaçla yaptığı tüm tanık ve somut belgeleriyle aleni ortadayken, konuyu başka yöne saptıranların sayısı azımsanmayacak ölçüdedir. Konuya başka bir açıdan bakıldığında, katliama uğrayan yaklaşık 800,000 mazlum Ermeni insanının ölümü, Ermenistan devletinin resmi ideolojisi tarafından çok da önemsenmemektedir. Hülasa, Ermenistan resmi ideolojisi, vuku bulmuş fiziksel trajedi kartını elinde tutarak, batı Asya’daki devasa Kürd coğrafyasını “batı Ermenistan” olarak hayal etmesinden anlaşılmaktadır. Ermeni diasporası ve Raymond Kevorkian gibi birtakım kafatasçı-milliyetçi Ermeni araştırmacı-yazarlar, vuku bulan bu trajik kitlesel fiziki katliamın müsebbibi olarak, maksaten her seferinde Kürd’leri işaret ederek, bir anlamda Kürd toprakları üzerindeki emellerini ifşa etmektedirler. Buna mukabil olarak, daha sonra Ermenistan devleti bir adım daha ileri giderek, SSCB’nin dağılmasından hemen sonra, İttihat-i Terakki’nin kendilerine uyguladığı katliamın tıpkısını, kendi ülkesindeki mazlum Kürd’lere uygulayıp, geri kalanını da topraklarından kopartarak sürdü. Hiçbir Ermeni kişi ve kurumu bu şiddete dur demedi. Ama, 1915 tehcirine geri gittiğimizde, Ermeni halkının uğradığı katliamda Kürd’lerin asla rol almaması konusunda Kürd cemiyetleri ile ağa, şeyh, seyyid ve bey gibi kurumların aralıksız çağrılar belgelidir. Dolayısıyla, Kürd kurum ve şahsiyetleri, Osmanlı devletinin görevli Şeyhülislamının verdiği fetvalar ile devletinin ölümcül tehdidine rağmen, Ermeni halkına sahip çıkmayı ihmal etmemiştir. 3. Ordu kumandanı Mahmut Kamil Paşa’nın vali ve kaymakamlıklara gönderdiği 24 Temmuz 1915 tarihli emrin ihtivasında; hükümetin kararlarına aykırı olarak Ermenileri evinde saklayanların evleri yakılacak, hane sahipleri de evin önünde idam edileceklerdir, denilmektedir. Dehşet verici bu emre rağmen, Kürd’ler ölümün kıyısındaki mazlum Ermeni’leri evinde saklamaya devam etmiştir. Emrin akabinde, Ermeni’leri evinde saklayan Kürd’lerin tespit edilip idama mahkum edildikleri yine Mahmut Kamil paşanın 1 Ağustos 1915 tarihli beyanında şu şekilde anlaşılmaktadır; Ermenileri evlerinde saklayanların idamları bildirilmiştir, der. Buna benzer yığınca örnek vermek mümkündür. Neyazık ki, Kürd’lerin bu konudaki fedakârlıkları Ermeni’ler tarafından görmezden gelindiği gibi, Rus ordusunda yer alan Ermeni birlikleri (intikam ordusu) tarafından Kürd’lerin soykırıma uğratılması faciası da yine Ermeni’ler tarafından örtbas edilmeğe çalışılmıştır. 1914’te başlayan birinci dünya savaşı başlangıcında Veteriner asteğmen olarak 4. Ordu emri doğrultusunda Erzincan vilayetine gönderilen ve savaş sürecinde Kürd’lerin Ermeni birlikleri tarafından nasıl katliama uğradığının canlı tanığı olan Dr. Nuri Dersimi’nin değindiği gibi, Kürd’lerin ekseriyeti meselenin gerçek ihtivasını bilmeden konuşurlar. Çünkü bu konuyu hiçbir zaman kendilerine dert etmedikleri gibi, başkalarının sorunlarını kendilerine daha çok dert ederler. Dr. Nuri Dersimi’ye göre, Sovyet ordusunda öncü birlik göreviyle savaşa katılan Ermeni ordusu 850,000’e yakın Kürd’ü katlettiğini, bir milyonu aşkın Kürd’ü ise batı illerine sürmüştür. Sonradan bu Kürd’lerden çok azı kendi topraklarına geri dönebildiğini söylemektedir. Özet olarak, Kürd’ler, 1915 Ermeni tehciri ve katliamından hemen sonra, Sovyet ordusuna öncülük eden Ermeni ordusu tarafından kitlesel şekilde hunharca katledildiklerinin farkında değiller. Daha sonra, Ermeni devleti kendi resmi politikası gereğince, Kürd’lere yaptıkları bu vahşeti örtbas etmek için, Osmanlı devleti tarafından kendilerine yapılan bu vahşeti Kürd’lere yükleyerek sürekli mağduriyetlerini bu şekilde gündemde tutmaya çalışmaktadırlar. Çünkü, Ermeni devletinin temel hedefi, uğradıkları katliamı alet ederek, Kürd’leri katliamcılıkla itham edip devasa Kürd coğrafyasının bir bölümünü küçücük Ermenistan topraklarına katmaktır. Ermeni devletinin bu konudaki tutumunu öğrenmek için “Ermeni Islahat Planı’na” bakmak sanırım yeterli olacaktır. Rusya, İngiltere ve Fransa’nın Dersaadet maslahatgüzarları tarafından kaleme alınan ve Mart-Nisan 1895 tarihli Muhtıra’da, Ermeni Vilayetlerinin yönetim işlerine dair tanzim olunan ıslahat layihasının birinci maddesine göre; kuzey Kürdistan topraklarının tamamına yakını Ermeni’lere bırakılmasını içermektedir. Yani, Hakkâri, Siirt, Beşiri ve Malatya’nın güney kısımları, Sivas’ın kuzey doğusu gibi sınırdaş bölgeler dâhil olmak üzere, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput’tan müteşekkil tek bir vilayet olarak sınır çizilmektedir. Islahat planından da anlaşıldığı üzere, hiçbir muhtariyeti bulunmayan ve silahsız olan Kürd halkını katliamcılıkla itham eden Ermeni devletinin temel amacı, Hıristiyan devletlerin yardımıyla Kürd topraklarını zapt etmekti. İngiliz binbaşı Noel, bu tezi doğrularcasına şöyle söylemektedir; Türk’ler ve Ermeni’ler asıl katliamcının Kürd’ler olduğunu hiddetle haykırıyorlar. Türk’lerin Pierre Loti’den Ermeni katliamının ‘soylu’ Türkler tarafından değil, ‘barbar’ Kürd’ler tarafından yapıldığına dair Paris’te bir kitapçık yayımlamasını istedikleri unutulmamalıdır, diyor. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 53). 1915 olayları irdelendiğinde, sahada olup bitenlerin tümünden haberdar olmamak mümkün değil. Dolayısıyla Ermeni katliamı gibi, Kürd katliamı da tüm boyutuyla göze çarpmaktadır. Ermeni’lerin Kürd’ler üzerinde kurmak istedikleri egemenlik gibi düşünceleri öteden beri barizdir. Binbaşı Noel kitabında Ermeni’lerin bu konudaki niyetlerini ifşa edecek şekilde yine şöyle demektedir; konunun temelindeki en önemli sorun, bugüne kadar Avrupa, özellikle İngiltere ve Amerika’da Ermeni talepleri o kadar çok dinlenmiş ki, bunları mantıklı ve gerçekçi esaslarla bağdaştırmak mümkün değildir. Aslında, Ermeni gazabının sırrı bir Ermeni’nin iki Kürd’e hükmetmesidir.(Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 157). Kürd’lerin Ermeni fedaileri tarafından uğradıkları katliama ilişkin seslerini dünyaya duyuramamaları, Ermeni liderlerinin ise, seslerini dünya kamuoyuna duyurmak maksadıyla çevirdikleri entrikalara ilişkin İngiliz Binbaşı Edward William Charles Noel 1919’da şunu dile getirerek; “Uzun zamandan beridir Ermeni sorunu dünya kamuoyunun gündemindedir. Ancak “Ermeni yalanlarını” ve Kürd sorununu dünya kamuoyuna duyuracak ve açıklayacak kimse çıkmamıştır” demektedir. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 149). Kuşkusuz, islam coğrafyası tarihinin değişik dönemlerinde, din çelişkisi ekseninde mazlum Hıristiyan Ermeni halkı ölümlerle karşı karşıya kalmıştır. Bunu inkâr etmek hiçbir vicdan ve ahlaka sığmaz. Ancak, meselenin sosyolojisini tahrifata uğratmak suretiyle, suçlu ile suçsuzun kürsüsünü değiştirme blöfünde bulunarak, Kürd’lerin uğradığı soykırımı da görmezden gelmek de bir o kadar vicdan ve ahlaka tezat bir durumdur. Binbaşı Noel, diğer bir bölümde ise, Ermeni temsilcilerinin temelsiz iddialarına dair şunu söylemektedir; “Talihsizliğe bakın ki Kürdler, Avrupa’da ilkel, barbar ve hayattaki tek işleri sadece Ermeni’leri öldürmek olarak biliniyorlar. Bu yanlış kanaat Avrupa’da yaygınlaşmış, ancak Kürdistan’ı ziyaret eden Avrupalı seyyahlar dönüşlerinde Kürd’lerle ilgili çok iyi izlenimler edinmişlerdir. İngiltere’de Kilise yayın organları ve güçlü Ermeni cemiyetleri Kürd’ler için olumsuz bir kamuoyu oluşturmuşlardır”. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 138). Çünkü Ermeni temsilciler sayısızca asılsız raporları dünya ve özellikle de Hıristiyan kamuoyuna sunduklarına ilişkin bu kitabın birçok sayfasını meşgul ettiği görülmektedir. Yine devamında, binbaşı Noel, Ermeni temsilcilerinin asılsız iddialarını ifşa etmeye devam ederek; “Ermeniler savaş öncesi Ermeni nüfusunu gösteren bir liste getirdiler bana. Bu listede 17.800 Ermeni ailesi kayıtlıydı. Her aileyi beş kişi olarak kabul edersek bu sayı 89 bin olur. Süryani Matranı tarafından verilen listeye göre bölgede 3500 yakubi ailesi yaşamaktadır. Bu da 17.500 civarındadır. Bu durum Baghos Nubar’ın Yakubi nüfusunu 60.000 göstererek ne kadar mübalağalı ve yalan yanlış bilgi verdiğinin kanıtıdır" der. Ermeni’ler ısrarla Viladivostok’ta 60.000 Ermeni göçmen olduğunu iddia ediyorlardı. Ancak adı geçen Kentte yaptığımız incelemede yalnızca 1200 Ermeni göçmeninin olduğunu saptadık. Bütün bu örnekler, Ermenilerin gerek nüfusları, gerekse olayların vukusu konusunda verdikleri bütün rakamlarının doğru olmadığını gösteriyor” devam etmektedir. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 138-139) Kuşkusuz, mazlum Ermeni halkı, İttihat-i Terakki hükümeti tarafından vahşice katledilip yerinden sürüldü. Kürd’ler bu vahşet ötesi durumu her platformda şiddetle lanetlemiş, mazlum Ermeni halkının acısına ortak olmaya gayret etmiştir. Ancak, katliamcı Ermeni Antranik paşa yönetimindeki Ermeni fedai çeteleri, İtthat-i Teraki hükümetinin vukuatını görmezden gelerek, örgütsüz, silahsız ve statüsüz olan mazlum Kürd halkını kitlesel biçimde katliama uğratırken, bugüne değin hiçbir Ermeni bu vahşeti dile getirmemiştir. Maalesef Kürd’ler de uğradıkları katliamın ve trajedinin farkında değiller. Bu anlamda Kürd’lerde tarihsel hafızanın dibe vuruşu korkunç bir durumdur. Yaklaşık olarak 1.200.000 Ermeni yerinden yurdundan sürülür, takriben 800,000’e yakını yaşamını yitirirken, Kürd’ler, bunu tehcir ve soykırım sayarlar. Ancak, Antranik Paşa komutasındaki Ermeni çetelerinin vahşetine maruz kalan yaklaşık 1.000.000 Kürd yerinden yurdundan kopartılarak batı illerine göç ettirilken, bunlardan 800,000’i ise Ermeni fedai birlikleri tarafından katledilirken, Kürd’ler bu vahşeti görememeyi mütevazilik saymaktadırlar. İngiliz Binbaşı Noel’in dediği gibi, belge olmadan Ermeni yalanlarına inanma mütevaziliği gösterenler, maalesef Kürd’lerin uğradığı katliamı için belge görmeden buna inanma mütevaziliğini nedense göstermemektedirler. Neyse ki, tarih sayfaları bu zevatı utandıracak sayıda zengindir. XIX. yy’ın başlarında yazılmış olan “Kürdistan 1919 İngiliz Binbaşı Noel’in Günlüğü” isimli eser bence çağımızın adeta “Şerefnamesi” kadar kıymetlidir. Ermeniler tarafından gerçekleştirilen Kürd katliamına geniş bir şekilde ışık tutan bu eserin sayfalarında katliama dair pek çok delile rastlamak mümkündür. Ermeni fedai çetelerinin gerçekleştirdiği Kürd katliamı, Ermeni öncülerinin karalamaları gölgesinde kaldığından, bu konunun Avrupa’lıların dikkatinden nasıl kaçtığı ve katliamın boyutunu ifşa eden İngiliz Binbaşı Noel bu konuda şunu söylemektedir; birinci dünya savaşının ilk üç yılında Rus’ların eline geçen Doğu vilayetlerinde yaşayan Ermeni ve diğer Hıristiyan halkların Kürd’lere yönelik 1915 Ermeni katliamı boyutlarında olmasa bile o vahşete yakın bir katliamı gerçekleştirdikleri Avrupalılarca bilinmemektedir. İçerde güçlü ve zengin dostlara sahip olan Ermeniler, kendi başlarına gelenleri, Ermeniler’in Rus koruması altında Müslüman nüfusa boyutları ve şiddeti bakımından Müslümanların kendilerine yaptıklarıyla aynı ölçüde zulüm ettiğinden hiçbir zaman haberdar olmayan kamuoyuna anlatmada başarılı olmuşlardır. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 140-11) Noel’in telaffuz ettiği orana göre, öldürülen 800-850 bin Ermeni sayısına yakın olan sayı 700 veya 800 bin Kürd’ün öldürüldüğü anlamına gelmektedir. Rus işgali sırasında Van hastanesinde kalmak zorunda kalan sakat ve hastaların bir Ermeni çetesi tarafından baltayla hepsinin kafası kesilerek katledilir. Bu konuda, Van’da misyonerlik yapan ve üstelik Ermeni sempatizanı olan Amerika’lı Hıristiyan Dr. Usher, gaddarlıklarıyla nam yapmış olan Ermeni çeteleri için şunu söylemektedir; “herkes bu bölgede şunu bilmelidir ki, eğer Ermeni’ler engellenmezse ve güç bulurlarsa çok daha vahşi, çok daha kan dökücüdürler”. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 141) Kürd nüfusunun savaş esnasındaki rakamsal oranına değinen Binbaşı Noel; Kürd nüfusunun 3.500.000’i Türkiye Kürdistan’ında bulunurken, 1.500.000’i ise İran Kürdistan’ında meskûn olduğunu söyleyerek, savaş esnasında Ermeni’lerin uyguladığı katliamdan bu sayının ne kadarının hayatta kalabildiğini tahmin etmenin zor olduğunu söyler. Ancak, her alanda uygulanan katliamda Başkale’nin 180 köyünden sadece 7’si kalabilmişti. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 147) Ermeni çetelerinin gerçekleştirdiği katliama ilişkin verilen Başkale örneği, Kürd coğrafyasında Ermeni ordusunca gerçekleştirilen katliamların ancak çok küçük bir birimine tekabül etmektedir. Binbaşı Noel, başka bir katliam örneğini vererek; bir kış zamanı Rewanduz’u ziyaret ettiğimde, gördüm ki bu kent tamamen imha edilmiş. Ancak bu Rus’lar tarafından değil, onlarla gelen Hıristiyan askerler (Ermeniler) tarafından gerçekleştirilmiş. Belek aşiretinin çok güzel 100 köyünden 2-3 tanesinin dışında tümü yakılmıştı. Bıradost bölgesinin Revandok yöresine dek uzanan 30 köyden ne bir kadın, ne bir çocuk, ne de bir erkek kurtulmamış ve tümü öldürülmüştü. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 140-141). Sadece Bıradost bölgesinde katliama uğrayan 30 köyün her biri 500 kişi olarak hesaplanırsa yaklaşık 15000 kişiye tekabül etmektedir. Revandüz kenti ile ona bağlı 100 köyden ne kadar insan katledildiğini tahmin etmek ise zor olmasa gerek. Yukarıda da değindiğim gibi, Başkale, Revandüz ve Bıradost bölgelerinde gerçekleşen katliam Kürd coğrafyasında gerçekleşen katliamın çok cüzi bir oranını teşkil etmektedir. İngiliz Binbaşı Noel, başka bir değerlendirmesinde, öldürülen Ermeni’lerin Kürd’ler tarafından öldürülmediğini, bu konuda İngiliz Kraliyet hükümetinin vardığı sonuca göre, Kürd’lerin suçlu olamayacağını, tam aksine Kürd’lerin Ermeni’ler tarafından öldürüldüğünü belirten can alıcı gerçeği tarih sayfasına şöyle düşmüştür; Ermeni’lerin Kürd’lere yönelik katliamları büyük bir Kürd kitlesinin yok olmasına neden olmuştur. Bunun inkârı imkânsızdır. Ermeni’lerin imha ettikleri Kürd yörelerini gözlerimle gördüm. Hiçbir zaman Kürd’ler Ermeni soykırımından sorumlu tutulamazlar. Bu durum Türk’lerin dayatmasıyla olmuştur. Türk’lerin baskısı olmadığı zaman Kürd’ler Ermeni’lerle çok iyi dostluk kuruyor ve çoğu zaman onları ölümden kurtarıyorlardı. Ermeni’lerin kendileri bunu çok iyi biliyorlar. Bu nedenle Majestelerinin hükümeti Kürd’leri bu konuda suçsuz bulmuştur. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 154). İngiliz Binbaşı Noel gerçekleşen Ermeni katliamının gerçek sorumlusunun Osmanlı devleti olduğunu, Diyarbakır seyahati sırasında görüştüğü Ermeni şahıslardan dinlediğine dair düşüncesini şu cümlelerle dile getirmektedir; 1865-1915 yıllarındaki Ermeni katliamları tamamıyla Osmanlı fermanlarıyla gerçekleştirilmiştir. Diyarbakır’da bulunduğum sırada Hıristiyan cemaatlerinin önderleri nezdinde yaptığım özel bir araştırmada, onlara Kürd’lerle ilişkilerini sorduğumda, bana verdikleri cevap şuydu; eğer Türk’lerin yakıcı etkisi olmazsa bizim Kürd’lerle hiçbir sorunumuz olamaz. İlişkilerimiz kardeşçe ve barış içinde sürer gider. Ermeni katliamı sırasında birçok örnekle ispatlandı ki, Kürd’ler Türk’lerin Ermeni’lerin katli ile ilgili birçok emri bilerek ve isteyerek uygulamamışlardır. Aksine birçok Ermeni’yi sağ salim Rus sınırından geçirip katliamdan kurtulmalarını sağlamışlardır. Dersim Kürd’leri 25000’den fazla (başka kaynaklarda bu sayı 37000 olarak geçer) Ermeni’yi bu şekilde kurtarmışlardır. Bu olayın raporu Ermeni gazetesi Jamanak’ın 2 Nisan 1919 tarih, 119. sayısında yer almıştır. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 139) Ermeni Papaz Fr. Hyac Simon, yazdığı, “Ermeni-Asuri-Keldani soykırımı 1915” isimli kitabında, baştan sona kadar Kürd’leri aşağılayarak her türlü hakareti yağdırmıştır. Tıpkı diğer Ermeni yazarlar gibi. Tanrı söyletir deyimi misali, o kadar yalan konuşmuş ki, bilmeden doğruyu şu şekilde dile getirmiş; kararları verenler bizim ‘dağlarımızdan değildiler. Başkentlilerdi bunlar. Ve de şu sözün doğruluğunu inkâr etmektense, güneşin varlığını inkâr etmeyi tercih ederim, çünkü Türkiye’nin Hıristiyanlarını İstanbul’un Jön-Türkleri katlettiler. (Ermeni-Asuri-Keldani soykırımı 1915, sf:107) Ermeni katliamının Kürd’ler tarafından gerçekleştirildiğini iddia eden zevata şu hatırlatmada bulunmak gerekirse; eğer Kürd’ler Ermenileri katletmek isteseydi Suriye’ye ve Rusya’ya bir tek Ermeni sağ olarak geçemezdi. Osmanlı devletinin verdiği resmi emir ile kelle başına verdiği yüklü paranın yanı sıra, devletin en üst dini otoritesi olan Şeyhülislam’ın cennet garantisi içeren fetvasına rağmen, Kürd’ler Ermeni’leri öldürmek istememiştir. İşte bu nedenle 400.000 Ermeni, Kürd köyleri ve şehirlerinin içinden yürüyerek sağ olarak sınır dışına ulaşmışlardır. Kürd’lerin bu asil davranışına karşın, Ermeni’lerin Kürd’lere yönelik gerçekleştirdikleri katliamın canlı tanığı olan Vt. Dr. Nuri Dersimi, Kürdistan bölgesinin her köşesi kan deryasına dönüştüğünü görmüş ve daha sonra bu izlenimlerini kitaplaştırmıştır. Kendi tanıklığının yanı sıra, Dersim’li Seyit Rıza’nın da bu konudaki tanıklığına geniş bir yer ayırmıştır. Bu konudaki izlenimlerinden birini şöyle aktarmaktadır; Kürdistan’da bulunan Ermeni köylerindeki Ermeni fedaileri, Kürd’leri öldürdükten sonra Rus ordusuna iltihak ederek, tekrar mukabil tecavüzlerinde bulunmaktan geri durmuyorlardı. Ve Rus ordusuna tamamıyla pişdarlık yapıyorlardı. Bitlis’in Reşadiye Müdürlüğüne bağlı Karçikan mıntıkasında bulunan 20 Kürd köyü Ermeniler tarafından yakılmıştı. 30 erkek ve bir kadını kılıç altında tamamen kesmişlerdi. Bunlardan 5 tanesinin gözleri oyulup hayâları kesilmek suretiyle kendilerine çeşitli mezalim icra edilmişti. Kenasor’lu Hacı Ömer, hanımı Emine, oğlu Ahmet ve kızı Asya gittikleri ziyaretin üzerinde bedenleri vahşice parçalanmıştı. Bırakum köyü imamı Hacı Ali elleri bağlı olarak Kendivi köyü Ermeni Patriği tarafından koyun gibi kesilerek sevinç gösterisi yapılmıştı. Bitlis’e bağlı Hizan vadisine sığınan 100 haneden ibaret (takriben 500 kişi) çoluk-çocuk Ermeni’ler tarafından muhasara edilip top ve tüfek ateşine maruz kalmışken, Şeyh Selahaddin kuvvetleri tarafından bir kısmı kurtarılmıştı. Harb devam ettiği müddetçe Ermeni kuvvetleri Kürd köylerine, kadın ve kızlarına merhametsizce saldırarak “yüz binlerce” Kürd’ün kanına sebebiyet verdiler. Ermeni’lerin Kürdistan mıntıkasında işledikleri suçlar haddini aşmış, birçok Kürd ocağı sönmüş ve bu vahşi cinayetlerden evlatlarını yitirmiş anneler, kocaları öldürülmüş gelinler, hep kara giyinmişlerdi. Babaları öldürülen binlerce öksüz yavru harabe damların duvarları dibinde aç ve çıplak dilenmiş ve en son açlıktan ölmüşlerdi. Rus ordusu geri çekilince Ermeni’lere büyük oranda silah bırakmıştı. Ermeni’ler Erzincan, Pülümür, Tercan, Erzurum, Varto, Hınıs ve Pasinler’de kuvvetli askeri idare merkezleri kurdular. Bu bölgede bulunan Kürd’lerin çoğu hicrete (göçmek) vakit bulamamış ve Ermeni’ler tarafından kâmilen (tamamen) öldürülmüştü. 2 Mart 1917 gecesi Hınıs’ın Mirsit köyündeki Hasan Ağa kabilesi tamamen imha edilmişti. Yine aynı tarihlere yakın, Karaköy nahiyesinde bulunan Lolan Kürd’lerinden erkek-kadın, çoluk-çocuk demeden 1500 kişiyi evlere doldurarak tamamen yakıp öldürmüşlerdi. Ermeniler iki gün sonra Hınıs ve Varto’dan çıkarken, buldukları silahsız ve müdafaasız kişilere merhametsizce davranıp katlediyorlardı. Kürdistan’dan çekilirken, mahalleleri, köyleri, zahire ambarlarını ve silah depolarını yakmaya devam ediyorlardı. Bu saldırıların bir devamı olan bir başka vakayı Seyit Rıza’dan dinleyen Dr. Nuri Dersimi, aynen şu ifadeleri aktarmaktadır; Deli Halil Beyle birlikte, Kazım Kara Paşadan önce Erzurum merkezine 27 Şubat 1918’de dâhil olmuştuk. Gayet büyük ve tamamen ahşaptan mamul bir binanın içerisinde binlerce erkek, kadın, çoluk-çocuğun mezkûr binaya doldurularak müthiş bir surette ateşler ve canhıraş bir tarzda ateş dumanları içerisinde yatmakta olduğunu ve mezkûr binanın dış kapısı altında bir çay gibi kan ve yanmakta olan zavallıların sularının akmakta olduğunu gözlerimle gördüm. Hayatımda bu gibi felaketli bir teessür sahnesine asla tesadüf etmedim. Binlerce felaketzedenin Kürd olduğunu, hiç olmazsa insan olduklarını görerek hüngür hüngür ağlamaktan kendimi zapt edemedim dedi. Uğradıkları köy ve bölgedeki tüm Kürd’leri katlediyorlardı. Gebe kadınların karnını deşerek rüşeymlerini yerlere dökmüş, memedeki çocukları süngülere takmışlardı. Kestikleri Kürd’lerin derilerinde cep yapmak gibi türlü zulüm ve vahşetler yapmış, bir aralık insan kafilelerini damlara doldurup gazladıkları bir camuzun ayakları altında ezdirmiş ve üstelik damı ateşe verip hepsini kül etmişlerdi. Henüz memede olan çocukların karınlarını yarıp tuzlatmış ve bazen de süt emen çocuğun başını keserek tekrar annesinin karnına sokmuşlardı. İnsanlığa ve akla sığmayacak eziyetlerle Kürdistan’da ‘yüz binlerce’ Kürd’ü yakmışlardı. (Vt. Dr. Nuri Dersimi Hatıratım sf:55-56-57-58) Dr. Nuri Dersimi, 1915 olayları öncesinde vuku bulmuş bir Ermeni çetelerinin katliamını ise şöyle anlatmaktadır; 25 Temmuz 1897 şafak vaktinde, Ermeni fedaileri Mazrik Kürd aşiretine ait 800 (takriben 4-5 bin kişi) çadıra hücum etmişlerdi. Ani baskın nedeniyle bir tek fert bile kurtulamamıştı. Cüzi miktarda kaçmakta olan kadın ve kızlara merhamet gösterilmeden hepsini öldürmüşlerdi. Bir de buna ilaveten, Ermenice şarkı söyleyerek “Korkma can bacı fedai geliyor/Mazrik aşiretini tamamen mahf ettik” diye nahra atmışlardı. Halep’te yayınlanan “Aravil” gazetesinin 27 Temmuz 1952 tarihli ve 1882 sayılı nüshasının dört sayfasını bu olayın kahramanlığına hasretmiş olduklarını hayretle gördüm. Alman ve Amerikalı’lar başta olmak üzere batılı misyonerlerin nerdeyse tamamı, tehcir edilen 1.500.000 Ermeni’den öldürülen 600.000’ini sürekli gündeme getiren bu Avrupalı barbarlar, Erzurum. Van, Bitlis ve diğer şark vilayetlerinde Ermeni’ler tarafından öldürülen ve miktarı 1.500.000 mütecaviz olan kıtalden bir nebze olsun bahsetmemektedir. (Vt. Dr. Nuri Dersimi Hatıratım sf:53-81) Kürd katliamını gerçekleştiren Ermeni Taşnak partisinin önemli liderlerinden ve Menşevik Ermeni iktidarı döneminde (1918-1920) Ermenistan parlamentosunda milletvekilliği yapmış, daha sonra Kemalist-Bolşevik ittifakı sürecini baştan sona kadar yaşamış olan Ermeni asıllı Garo Sasuni; Kürd’lerin Ermeni’ler tarafından katledildiğini açık bir şekilde kabul etmektedir. İngiliz Binbaşı Noel ve Nuri Dersimi’nin katledilen Kürd nüfusuna ilişkin iddia ettikleri oranın benzerini, Garo Sasuni tarafından da doğrulanmaktadır. Ermeni olan Garo Sasuni, üstelik “taraf” biri olarak bu oranı telaffuz etmesi çok daha önemlidir. Garo Sasuni, 350 sayfalık kitabında Kürd-Ermeni ilişkilerini işlerken, 1915 olaylarına genelde milliyetçi duygularla yaklaşmış, kısmen de bilimsel bir bakış açısıyla irdelemiştir. Konuya yine kısmen sosyo-politik bir perspektifle yaklaşarak konunun perde arkasını öne çıkaran yazar, bu vahşetin tek uygulayıcısı İttihat-i Teraki iktidarı olduğunu vurgulamaktadır. Yazarın Kürd zaiyatı konusundaki dikkat çekici görüşüne göre ise; “Kürd halkı gaddar Türk planlarından başka, savaş hareketlerinin doğurduğu genel felaketlerden dolayı yakinen Ermeni’ler kadar büyük zarara uğradılar. Bu tarihi gerçeği tam olarak belirtebilmek için özellikle Ermeni illerindeki Kürd’lerin maruz kaldıkları özetimi verelim. 1914 Rus orduları ve gönüllü Ermeni birlikleri ilerleyerek Van’a kadar heryeri zap ettiler. 1916 yılının ilkbaharında Erzurum’u, Hınus’u, Muş’u ve Bitlis’i zapttetiler. Böylelikle 1916 yılının Şubat ayından itibaren Rus ordusu Dersim’e kadar geldi. İşgal edilmiş bu yerlerdeki Kürd’lerin büyük bir kısmı Osmanlı ordusuyla beraber Anadolu içlerine doğru çekildiler. Kaçamayan Kürd’lerin akibeti kaçanlardan pek daha iyi olmadı. Rus birliklerinden özellikle Kazaklar ve Ermeni gönüllüleri Kürd’lere düşman gözüyle bakıyorlardı. Sağ kalan Ermeni’ler Rus orduları tarafından alınan bölgelerde bu kez silahlı ve kinle dolu olarak kendi yurtlarına tedricen geri dönmeye başladılar. İşgal bölgesinde dağlara çekilen Kürd’ler çok sert bir şekilde cezalandırıldılar. Ermeni gönüllüleri Aladağ’da 40 Kürd köyünü harap ederek tüm şahıslar kırıldılar. Kalanlar ise zilan vadisine ve dağlara çekilerek açlıktan eriyip öldüler. 1916 yılında yerlerinden sürülmüş Kürd’lerin pek azı Konya, Ankara ve Adana gibi vilayetlere varabildi. Yol boyunca kırılmalar giderek artıyordu. Buralarda yerleşebilme şansına kavuşanlar da elverişsiz şartlarda açlık ve çeşitli baskılardan dolayı çok sayıda kırıldılar” şeklinde dile getirmektedir. ABD başkanı Wilson bu konuda şunu söyler; “Ermenistan bölgesinde yaşayan Kürd’ler toparlanıp yan yana gelebildiklerinde yaşamakta olan 500.000 Kürd’ten ancak 100.000 Kürd kalmış olduğunu fark edebildiler” diyerek katliamın boyutunu ortaya koymaktadır. (K.U.H.15.yy.G.Ermeni-Kürd İlişkiler Garo Sasuni sf:245-246-248). Şurada çok dikkat edilmesi gereken önemli bir nüans vardır. Wilson sadece 500 bin rakamını baz almaktadır. İngiliz binbaşı Noel ise, sadece Türkiye Kürdistan’ının nüfusunu 3.500.000 olarak belirttiğine göre Ermeni’ler tarafından öldürülen Kürd sayısı milyonun çok üzerinde olduğu ortaya çıkmaktadır. “1915-Bir Papaz’ın Günlüğü” kitabın yazarı ve aynı zamanda dehşet derecede bir Kürd düşmanı olan Fr. Hyac Simon’un da Kürd katliamını bir Ermeni kahramanlığı olarak över nitelikteki kin dolu kitabı neredeyse baştan sona kadar bir nevi itiraflarla doludur. Ermeni yazar Raymond Kevorkıan’ın yazdığı ve 1167 sayfadan ibaret olan “Ermeni Soykırımı” isimli kitabı yine diğer Ermeni yazarların yazdığı gibi, katliamı gerçekleştiren Osmanlı devletini değil de Kürd’leri hedef alır bir kinle yazdığını görülmektedir. Garo Sasuni de aynı şekilde hakaretler yağdırmaktan geri kalmamıştır. Ermeni kaynaklara bakıldığında, yukarıda belirtildiği gibi, gerçek hedef saptırılarak, İttihat-i Terraki zihniyetiyle bağdaşır bir açıyla, Kürd coğrafyası üzerindeki karanlık emellerine hizmet edecek şekilde kitaplar yazdıkları görülmektedir. Ermeni tarihçilerin önü sürdüğü pek çok temelsiz savlara karşın, Katliam sürecinde, muhtelif bölgelerden yürüyerek Kürd’lerin yaşadığı bölgelerden sınırı geçen 400-500 bin Ermeni’nin Kürd’ler tarafından kurtarıldığı anlaşılmaktadır. Aksi durumda bir tek Ermeni’nin dahi sınırı geçmesi mümkün olamazdı. Devletin baskısına rağmen, Kürd’ler Ermeni’lerin canına kastetmemiştir. Tam aksine Kürd’lerin yardımı sayesinde kurtulduklarını birçok kaynakta bulmak mümkün olmakla beraber, Ermeni’lere yardım ettiklerinden dolayı binlerce Kürd ya sürgün edilmiş, yâda öldürülmüştür. Bu konuda İngiliz Binbaşı Noel şunu söylemektedir; “mütarekeden kısa bir süre sonra, orta Kürdistan’da Revandüz bölgesine bir gezi yaptım. Orada birçok Hıristiyan gördüm. Bunlar iki yıl önce Kürd’ler tarafından dağlarda muhafaza edilmişlerdi. Sürgünden ve katliamdan kurtarıldıklarını anlatıyorlardı. Bununla birlikte Kürd’ler, Hıristiyanları içeren uzun bir listeyi bana verdiler ve onları koruyamadıkları için Irak’ta kurduğumuz göçmen kamplarına almamızı istediler. Bu Hıristiyanlar çok şanslıydılar ki, Kürd’lerin eline düşmüşlerdi. 95 katliamı sırasında Kirkor Parlakyan ailesi Sinemilli aşireti ağası Hasan ağaya sığınmışlardı. Kürd’ler büyük katliam sırasında Sivas dolaylarından ülkelerine doğru göç eden çok sayıda Ermeni’yi korumaya çalıştıkları için, Kürdlerin Türklerle sorun yaşadığını anlatmaktadır. Sinemilli aşireti ağası Tapu ağa’dan Ermeni sürgünlere yapılan yardımların ayrıntılarını öğrendim. 1915’te Pazarcık’ın kaymakamı Kürd’lere hoşgörüyle yaklaşan bir Lübnan’lıydı. Kaymakam Kürd’lerin kendi bölgelerinden geçen Ermenilere yardım etmelerini destekledi. Kürd’lerin Ermeni’lere dostça davrandıklarını haber alan yüksek Türk subayları ceza olarak Kürd’leri de Ermeni’lerle aynı şekilde topraklarından sürmeye karar verdi” demektedir. Binbaşı Noel: “Yolculuk yaptığım Malatya-Antep bölgesinin Ermeni’lere ait olduğu iddia edilmektedir. Fakat buranın savaş öncesi Ermeni nüfusu Kürdlerle birlikte yaşayan sadece 25 esnaf-zanaatkar ailesi ile sınırlıdır. Ermeniler, Kürd’lerin dostça davranışlarını ve ülkelerinden geçerken Ermeni sürgünlere yaptıkları yardımı övgü ve minnet dolu sözlerle anlattıklarını” söylemektedir. (Kürdistan 1919 B. Noel’in Günlüğü sf: 139-140-19-21-37-38). Savaş sürecinde Kürd coğrafyasının her karışını dolaşmak durumunda kalan Dr. M. Nuri Dersimi de, Kürd’lerin Ermenileri kurtardığına ilişkin canlı tanık olarak bir çok olaya şahitlik etmiştir. Bu konuda verdiği örnekler, iğrenç iddialarda bulunan Ermeni temsilcilerini utandıracak türden olarak; Kürd Rışvan Aşireti reisi Besnili Yakup Ragip, Ermeni katliamında Malatya, Besni, Hısnımansur (Adıyaman) Ermeni’lerini himaye ederek hiç birinin burnunun kanamasına meydan vermemiştir. Kendi emrine uymamaya çalışan 16 aşiret mensubunun kanını dökerek Kürd-Ermeni ilişkilerini ispat etmiştir. Keza Malatya Ermeni’lerinin büyük bir kısmı, Dırejan aşiret reisi Şatıroğlu Mustafa ile Besni, Adıyaman Kürd aşiretleri yardımıyla kurtarılmıştır. Netice itibarıyla inkar etmek mümkün değildir ki, bugün Suriye’de, Lübnan’da Amerika ve İngiltere’de bulunan Ermeni’lerin ekserisi Kürd’ler tarafından muhafaza edilmiş ve kurtarılmış kimselerdir. Bunu hiçbir vicdan sahibi inkar etmemelidir. Bunu ermeni partizanlarının vicdanlarından sormak gerekir” demektedir. (Vt.Dr.Nuri Dersimi Hatıratım sf:52) Ermeni katliamı sürecinde, Kürd’ler devletin tepkisine rağmen, Ermeni’lere kardeşlik elini uzatarak yaklaşık yarım milyon Ermeni’nin yaşamı kurtarılıp sağlıklı bir şekilde sınırı geçmelerine yardımcı olmuştur. Amerikalı misyoner Dr. Usher bu konuda şöyle demektedir; giderek vahşileşip adeta kan dökücü bir ruh hali almakta olan bu Ermeni zevat, Kürd’lerin kendilerine canları pahasına uzattıkları dostluk elini görmeyecek kadar kör ve aptaldırlar. Papaz F.H. Simon, Ermeni köylüsü Anton Kaspo’nun kızı Ziyzaf’ı ölümden kurtarıp 6 ay sonra ailesine teslim eden Kürd’leri küçümseyerek, kızın Allah tarafında Kürd’lerden geri alındığını, anlatırken adeta insanlığını ayaklar altına alarak anlatmaktadır. Bu şahıs, başka bir olayı anlatırken, yine iğrenç duygularını dışa vurarak, Kürd’lerin hiçbir iyiliğini özellikle görmezden gelerek şöyle zırvalamaktadır; Allah aşkına beni kurtarın diye yalvaran Hana ismindeki yaralı bir Ermeni kadın yakındaki bir Kürd köyüne sığınır, 15 ay Kürd’lerin yanında kalıp iyileşen bu kadın Allahın inayetiyle 25 Ağustos 1915 tarihinde Mardin’e döndüğünü söyleyerek, hakaretlerine devam eder. Direjan Aşireti Reisi Şatıroğlu Mustafa, Karçıkanlı Hacı Musa Bey, Müküslü Mustafa Bey, Rişvan Aşireti Reisi Besnli Yakup Ragıp Paşa, Gevaşlı Kulihan, Koçgirili Mustafa Paşa, Telli Beyler, Hamidiye Alayları komutanı Kör Hüseyin Paşa, Norduzl’lu Hacı Ağa, Çatak’lı Şekir Ağa, Dersim Kürtleri, Atmanki Aşireti Reisi İsmail Ağa, Şeyh Abdullah’ê Melakani, Gorandeşt Şeyhleri, Nehri Şeyhleri, Bedirhaniler, Şeyh Ahmed Berzani, Cemilpaşazadeler ile daha bir çok bey, ağa ve şeyh gibi Kürd önderler, Kürd’leri temsilen ve devletin tüm baskısını göğüslemek kaydıyla, katliama engel olmaya çalışmış ve Ermeni’leri barındırmışlardır. Şunu da belirtmek gerekirki, devlet otoritesinin olmadığı her yerde eşkıya, çapulcu ve benzeri arızalı yapılar çıkabilmektedir. Saddam’ın iktidarı devrilince, Arap’lar birbirlerini talan edip katlettiler. Dikkat edilirse, Kürd mirliklerinin ortadan kaldırılmasıyla beraber, Kürd coğrafyasında devlet otoritesinin kalmadığı 1850-1940 yılları arasında yine sözkonusu bozuk yapılar çapulculuk ve benzeri davranışlar sergilemişlerdir. Çünkü bu yapılar, genelde feodal disiplinden beslenememiş, Kürd değerlerinden yoksun ve çarpık bir kültürle yaşamlarını idame ettiren çok az sayıdaki grupcuklardır. Bu başıbozuk yapılar, kendi Kürd kardeşlerinin canına ve malına kastetmişse, elbette ki, Ermeni halkının da canına ve malına kastedecek kadar maşa olmuşlardır. Bu tür bozuk yapıların sayısı sonderece azdır. Aşiret yapıları disipline dayalı feodal kurumlardır. Hiçbir aşiret mensubu kendi aşiret liderine rağmen aykırı hareket edemez. Dolayısıyla Kürd’lerin geneli aşiret yapısı içerisinde yer aldığına göre, bu tür hatalarda bulunmaları olası değildir. Aşiret yapıları dışında kalan birtakım başıbozuk grupcukların hataları Kürd halkına mal edilemez. Diğer yandan, Katil Antranik paşa komutasındaki Ermeni ordusunun, Kürd’lerin kökünü kazıması elbette ki Ermeni halkına mal edilemez. Dolayısıyla, Kürd halkını ve kurumlarını da bu konuda suçlamak hiçbir ahlak ve vicdana sığmaz. Bu konudaki mesnetsiz yaklaşımlar, abesle iştigaldir. Özetle; İttihat-i Terakki iktidarı tarafından öldürülen ve sürülen Ermeni’ler kadar, Kürd’ler de asla hak etmedikleri halde, Ermeni’ler tarafından eşdeğer sayıda öldürüldü ve yurtlarından sürüldü. Geçmişte olduğu gibi bugün de batı Hıristiyan dünyası Ermeni’lerin uğradığı katliama sahip çıkarken, Kürd’lerin uğradığı soykırımı görmezden gelmişlerdir. Bugün ABD başkanı Joe Biden Ermeni’lere karşı yapılanların bir soykırım olduğunu söylerken, Ermeni’ler tarafından öldürülen ve sürülen Kürd’lere karşı ise maalesef ilgisiz kalmıştır. Ermeni’lerin Kürd’lere karşı işlediği soykırımdan maalesef habersiz yaşayan Kürd’ler, öteden beri bir algı operasyonuyla İttihatçı’ların işlediği bu suçu şuursuzca üstlenmeye çalışmaktadırlar!!!
Mustafa BALBAL
24/04/2021. ANKARA
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.