Ben Aysel hanıma Mustafa Kemal\'in şu sözünü hatırlatmak isterim. Demiş ki \'Bilelim ki Milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar.\' Aynen senin gibi.
Daha önce bu konu ile ilgili yazım uzadığından, devam etmek üzere kesmek zorunda kalmıştım.
Şunu özellikle tekrar vurgulamayı gerekli görüyorum: Kürd\'ün düşmanlarını yazarken, onların dışında olanları, yani onların sömürgeci devletlerini yazmayacağım. Adı malum Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri doğal olarak kendi menfaatleri gereği, kendi görevlerini yapıyorlar. Tarihlerinin onlara sunduğu menfaatleri korumak için gereken ne ise onu yapıyorlar.
1514 yılında Kürd\'leri çevreleyen güçlü üç büyük devlet, Osmanlı, Fars ve Arapların tehdidi altında iken, tercihlerini Osmanlı\'dan yana yapmış ve Yavuz Sultan Selimle, Şah İsmail arasında yapılan egemenlik savaşında Osmanlının yanında savaşmış ve Şah İsmail\'e ağır bir yenilgi tattırmışlardı. O günden sonra Sünni mezhepten kaynaklanan ortak yanlarından dolayı Kürt\'ler Osmanlıya biat ederek yaşamaya başladılar. İki yüz yıldan fazla bir süre Kürt\'ler kendi topraklarında, Osmanlıya vergi ve savaşlarda asker vererek özerk bir şekilde Osmanlı devleti ile problemsiz yaşadılar. Hatta Osmanlı Padişahı divanında da daimi bir temsilci ile temsil edildiler.1800’lerden sonra çıkan problemlerden dolayı Kürt\'ler Osmanlıya karşı baş kaldırmaya, isyan etmeye başladılar. O isyanlar 1914 birinci paylaşım savaşı sonunda dağılan Osmanlı devletinin enkazı üzerine 1920 de kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürtleri tekrar haklarından mahrum etmeye başlamasından dolayı devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir.
Osmanlı ve yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti hep İslam kardeşliğini kullanarak Kürt\'leri kandırmış, inandırmış ve bu yolla sürekli katliamlar yaparak Kürt\'lere baskıyı devam ettirmiş, egemenliğini sürdürmüştür. Cumhuriyetin kuruluşunda dünya egemenleri olan İngiliz, Fransız ve İtalya devletleri Ortadoğu’yu istedikleri gibi paylaşmış, yeni haritalar yapmış ve Lozan’da yaptıkları görüşmeler neticesinde Kürt\'leri dört devlet arasında bölecek şekilde yaptıkları harita ile bu devletlerin insafına terk ettiler.
Bu devletlerin hiç birinde insaf yoktu.
Bu gün için Türkiye Cumhuriyeti devletinin insafsızlığında olan Türkiye Kürdistan\'ı konumuz olduğunda diğerlerini yazmayacağım.
Cumhuriyetin kuruluşunda İslam kardeşliği adına Deyap ağaları yanına alarak resim çeken Mustafa Kemalin varisleri yeni Deyap ağalarla bunu devam ettiriyorlar. Kürdistan\'ı paylaştıran Picot anlaşmasının hükmünü yitirdiği yüzüncü yılında, iki yüz yıldan fazla bir süredir verilen özgürlük mücadelesinin, verilen onca şehidin, yitirilen onca canın karşılığı gelen Bağımsızlık şansının kaybedilmesi için Deyap ağalar var güçleri ile çalışıyorlar.
Hükümetin partisinde yer alan Deyap ağalar hepinizin malumu.
Dökülen Kürt gençlerinin kanı üzerinde yaptıkları cambazlıklardan sonra devletin kucağına oturarak Kürt\'leri aldatmaya devam ediyorlar. Onları anlamak zor değil. Asıl zor olanı Kürt\'ler adına siyaset yaptığını söyleyenlerin ortaya koyduğu anlayışlardır. Şunu açıkça belirteyim; Her kes inandığı doğrultuda siyaset yapabilir, inandığını söyleyebilir bu onun en doğal hakkıdır. Ama söylerken, güç gösterisi yaparak başkalarını tehdit etmek hakkına asla sahip değildir. Örneğin, Remzi Kartal \"Kürt\'ler ayrı devlet projesi isteselerde biz kabul etmeyiz”. Nurseli Aydoğan (hayat tv\'de)\"ABD ve İngiltere, büyük Kürdistan\'ı kurmak istiyor. Bir tek PKK ve sayın Öcalan bunun oluşmasını engelliyor.\" Yine aynı Nursel Hanım \"Kürt halkının ayrı bir devlet kurarak yaşamasını doğru bulmuyoruz. Programımızda bu yok.\" Kürd\'ün ne istediğine ve nasıl yaşaması gerektiğine sen mi karar vereceksin.?
Hatip Dicle daha evvel Kürdistan\'ı çöpe atmıştı. Son yaptığı, barış blokunun İstanbul tabip odasında düzenlediği \"özyönetim\" konulu söyleşide \"özyönetim, özerklik olgusunun
tarihte feodal derebeylerinin hemen hepsinde, emirlikler, beylikler, derebeylikler şeklinde var. Özyönetim direnişinin en çok kesintiye uğradığı tarihsel süreç ulus-devlet sürecidir.\"
Arkaik düşünen aklın, zamanı yorumlaması bu kadar olur.
Aynı Dicle \"Kerkük yalnız Kürt\'lerin değil, halklarındır.\" İstanbul Yalnız Türk\'lerin değil, halklarındır desene, diyebilsene, İzmir Türklerin değil halklarındır desene. İşin, işiniz Kürt\'lerin aklını ve inancını çelmek, yanlışa sürüklemek.
Aysel Tuğluk, daha evvel yaptığı muhteşem açıklamasında \"Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendini gösterdi ve gösterecek bir mucizedir, ölümsüzdür.\"
Ben Aysel hanıma Mustafa Kemal\'in şu sözünü hatırlatmak isterim. Demiş ki \" Bilelim ki Milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar.\" Aynen senin gibi.
Öcalan, özgür halk dergisi 2007 yılı Nisan ayı sayısında \"eğer bizi tasfiye ederlerse bazı Kürt partileri hazırdır. Devreye bunlar girecekler. Daha fazla taleple Türkiye’nin önüne getirirler. Türkiye hala tehlikenin farkında değil. Kürt’ler yarın bir ulus-devlet haline gelecek.\"
Yazdığım bu örnekler o kadar çok ki, bir makalenin sınırları bunlara yetmez. Bir kaç örnek te dünyaca ünlü insanlardan vereyim.
Slovaj Zizek (Öcalan’ın takdirini kazanan bir filozof) \"Kürt\'ler kanton ve özerklikten daha fazlasını istemelidir. Örneğin, Iraktaki Federal Kürt yönetimi gibi.\"
Dil bilimci, tarihçi, filozof, mantıkçı, siyasi eleştirmen, aktivist ve yazar NOAM CHOMSKY \"Kürt\'ler boş hayaller peşinde koşmamalı, kendi ulusal çıkarlarını düşünmeli ve fırsatları iyi değerlendirmelidir. Amerika veya başka ülkelerin ne düşündüğüne bakmamalıdırlar. Uluslararası siyasette kimse kimsenin dostu değildir ve her kes kendi çıkarlarına göre hareket eder. Kürt\'lerin de kendi ulusal çıkarlarını her şeyin üstünde tutması gerekir. Kürt\'ler hiç bir ülkeye ve güce güvenmemelidir. Ulus devlet dönemi kesinlikle bitmemiştir. Ulus devlet çağında yaşıyoruz ve her geçen zaman yeni ulus devletler ortaya çıkıyor. Bu tür tezler EZİLEN ULUSLARI KANDIRMAYA YÖNELİKTİR.\"
Okuyucu tüm yukarıda yazılanları karşılaştırabilmeli ve doğrulara kendisi ulaşmalıdır.
Türkiye Kürt\'leri olarak çok zor günler yaşamaktayız. Kuzey Kürdistan\'da yürütülen yanlış siyaset ve taleplerden dolayı binlerce genç, yaşlı, çocuk, bebek ve kadınlarımızın kanı akmakta, kentlerimiz tank ve top bombardımanı altında viraneye çevrilmiş, çevrilmektedir. Çözüm dediler, süreç dediler, seçim, parlamento, baraj, derken \"ben masa tanımam, müzakere bilmem\" sesine karşılık \"özyönetim, ilan ettim, yaptım, yapacağım\" nidaları arsında Kürt halkı katliamlarla karşı karşıya kaldı.
Sonuç: Silahlı mücadelenin bitmesi ve siyasetin devreye girmesi gerektiğini Newroz’da bizzat Öcalan’ın ağzından millete dinlendirdiniz. Türkiye’de mevcut sistem Kürt\'lerin siyaset yapmasına fırsat veriyordu. Haziran seçimlerinde 80 milletvekili çıkararak parlamentoya gittiniz. Erdoğan diktatörlüğe oynuyormuş, onu engellemek görevini neden siz üstlendiniz? Ülkemiz kan gölüne çevrilirken Kemalist müttefiklerinizden neden ses çıkmıyor? Erdoğanın diktatörlüğünü neden Kürt\'lerin derdi yaptınız. Kürd\'ün derdi Erdoğan’la değil, devletle, devletin kendisi iledir. Bıraksaydınız, Erdoğanın diktatörlüğü ile başkaları uğraşsaydı.
Yazımı Platon\'nun şu meşhur sözü ile bitireyim. \"Demokrasi bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam ederse demagoglar türer. Demagog-lardan da diktatörler türer.\"
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.