Kürt kimliği sahada: Deniz Undav üzerinden futbolun aynası
Deniz Undav, “Kürdüm” diyerek Türk Milli Takımı’nda oynamayı reddetti ve tercihini Almanya’dan yana yaptı. Bu açıklama, Türkiye’de milliyetçi çevrelerde sert tepkilere, Kürt toplumunda ise büyük bir sahiplenmeye yol açtı. Bu tepki dün oynanan Fenerbahçe-Stuttgart maçında Undav'ın maç boyu küfürlü saldırılara maruz kalmasına ve İsmail Yüksek ile arbede yaşamasına vesile oldu.

KRDnews’te yayımlanan “Kürt kimliği sahada: Deniz Undav üzerinden futbolun aynası” başlıklı analiz, Almanya Milli Takımı’nı tercih eden Kürt futbolcu Deniz Undav’ın “Kürdüm” açıklamasının Türkiye’de yarattığı tepkiler ve kimlik tartışmalarını ele alıyor. Analizde, Undav’a yönelik tribün tepkilerinin ve Fenerbahçeli futbolcu İsmail Yüksek’le yaşadığı gerilimin, Türkiye’de futbolun kimlik çatışmalarının bir yansıması olduğu vurgulanıyor.
KRDnews’te yayımlanan analiz şöyle:
Almanya’nın Stuttgart takımında forma giyen Kürt futbolcu Deniz Undav, son haftalarda yalnızca futboluyla değil, Kürt kimliğini açıkça ifade etmesiyle de gündemde. Undav’ın “Kürt’üm, Türkçe bilmiyorum” sözleri, Kürt toplumu içinde büyük bir sempatiyle karşılanırken, Türkiye’de özellikle milliyetçi çevrelerin tepkisini çekti.
Tartışmaların fitilini ateşleyen bu açıklamanın ardından, dün oynanan Fenerbahçe–Stuttgart hazırlık maçında tribünlerin Undav’a yönelik yoğun küfürlü tezahüratları ve Fenerbahçeli futbolcu İsmail Yüksek’le yaşadığı kısa süreli arbede, futbolun sahasında süregelen kimlik gerilimini görünür kıldı.
Diasporada Bir Kimlik İfadesi
Deniz Undav, Almanya’da doğmuş, futbol eğitimini de burada almış bir oyuncu. Ancak Avrupa’daki birçok Kürt gibi, kimliğini yalnızca kültürel bir aidiyet olarak değil, kamusal bir duruş olarak da sergiliyor. Almanya’daki Kürt toplumu içinde Undav, “kompleksiz, doğal bir kimlik temsili” olarak görülüyor. Bu, özellikle diasporada büyüyen genç Kürtler için kendini saklamadan var olmanın sembolü haline gelmiş durumda.
Deniz Undav’ın “Kürdüm” diyerek Türkiye’den gelen milli takım teklifini reddetmesi, sıradan bir futbol tercihi olmaktan çok daha fazlası. Zira bu ifade, hem Türkiye’deki kimlik siyasetinin hassas dengesine, hem de Avrupa’daki Kürt diasporasının yeni özgüvenli kuşağına ayna tutuyor.
Futbolcuların genellikle “siyasetten uzak” durması beklenen bir ortamda, Undav’ın bu kadar açık bir kimlik vurgusu yapması, Kürt toplumu içinde bir “normalleşme ifadesi” olarak görülüyor: Kendisini saklamayan, kimliğiyle barışık bir sporcu figürü.
Türkiye’de ise bu açıklama, futbolun ötesinde bir “kimlik ihanetine” dönüştürüldü. Sosyal medyada linç kampanyaları, spor programlarında küçümseyici yorumlar ve Undav’a yöneltilen ırkçı söylemler, ülkenin kimlik meselesiyle hâlâ barışamadığını bir kez daha gösterdi ve Türkiye’nin milliyetçi refleksleriyle Kürt kimliği arasındaki kırılgan hattı yeniden hatırlattı.
Futbolun Üzerine Düşen Gölge
Maç boyunca tribünlerden gelen küfürler ve sosyal medyada yükselen linç kampanyaları, Türkiye’de futbolun hâlâ kimlik çatışmalarının aynası olduğunu gösterdi. Sahada yaşanan İsmail–Deniz tartışması, iki futbolcunun bireysel gerilimi olmaktan ziyade, toplumsal bir tansiyonun yansıması olarak okunabilir.
Futbolun birleştirici gücü üzerine sıkça söylenen cümleler, bu olayda bir kez daha sorgulandı. Çünkü Undav’ın yaşadıkları, “saha içi olay” olmanın çok ötesinde: Türkiye’nin kimlik politikalarının spordaki izdüşümü.
Kimlik, Tepki ve Normalleşme Mücadelesi
Undav’ın duruşu, bir yandan Kürt toplumunun normalleşme talebini temsil ediyor: Bir kimliği saklamadan, onu olağan bir aidiyet olarak ifade edebilmek. Diğer yandan, Türkiye’de hâlâ “futbolcu kimliğine siyaset karıştırmak” olarak algılanıyor.
Oysa Undav’ın ifadeleri bir siyasal çağrı değil, aidiyetin basit bir beyanı. Ancak Türkiye’de Kürt kimliğinin “doğal” değil, “politik” bir kategoriye sıkıştırılmış olması, her beyanın siyasallaşmasına yol açıyor.
Undav’ın milli takım kararı aynı zamanda ulus-devletlerin kimlik tanımıyla da doğrudan ilişkili. Türkiye, Kürt kimliğini kendi “Türklük çerçevesi” içinde eritmeye dayalı bir spor politikasına sahipken, Almanya çok kültürlü kimlikleri kapsayıcı bir strateji izliyor.
Hamit Altıntop ve Stefan Kuntz’un geçen yıl İngiltere’ye giderek “Türk Milli Takımı’nda oyna” teklifine karşı Undav’ın “Ben Kürdüm” yanıtı, bu iki anlayışın çarpıştığı bir an olarak tarihe geçti.
Bu yanıt, sadece bir milli takım tercihi değil; Türkiye’nin resmî kimlik kurgusuna sessiz bir itiraz niteliğinde.
Türkiye İçin Aynaya Bakma Zamanı
Undav’a Almanya Milli Takımı hocası Julian Nagelsmann tarafından yapılan davet, futbolun politikadan azade olmadığını bir kez daha gösteriyor. Almanya, özellikle 2024 Avrupa Şampiyonası öncesinde, kendi topraklarında büyüyen diaspora kökenli oyuncularla kimliksel çeşitliliği sahaya taşımak istiyor.
Undav’ın Almanya forması giymesi, Kürtler açısından da sembolik bir anlam taşıyabilir: Tarih boyunca devlet dışı bırakılmış bir kimliğin, dünya sahnesinde görünürlük kazanması.
Deniz Undav olayı, Türkiye için sadece bir “kaybedilen futbolcu” hikayesi değil; kaybedilen aidiyetlerin hikayesi. Bir ülke, bir futbolcunun “Kürdüm” demesini tehdit olarak algılıyorsa, mesele futboldan çok daha derinde demektir.
Bu vakada Kürt kimliği bir kez daha “kriz” olarak kodlanırken, aslında genç kuşak Kürtler için bu sadece doğal bir ifade. Undav’ın tercihinin yarattığı sarsıntı, Türkiye’nin hâlâ kimlik çeşitliliğini sindirememiş olduğunu acı biçimde ortaya koyuyor.
Bir Maçtan Fazlası
Fenerbahçe–Stuttgart maçı, sadece bir futbol karşılaşması değildi. O maç, Türkiye’de futbolun, kimliğin ve siyasetin nasıl iç içe geçtiğinin canlı bir örneği haline geldi. Deniz Undav’a yönelen öfke, aslında bir futbolcuya değil, Türkiye’nin hâlâ yüzleşemediği kimlik meselesine duyulan rahatsızlığın dışavurumu.
Son güncellenme: 20:36:30





































































































































































































