İnsan yaşamında en acı olay ölümdür, Ölümü kanıksayan bir halk her türlü onursuzluğu kanıksamış demektir. Doksanlı yıllarda birisi öldürüldüğünde kanıksanmamış ölümler karşısında binler ayağa kalkıyordu, fakat şimdi değil. Devletin yapmak istediği de budur. Bundan ötürü kadınları öldürürken naaşlarını soyup sokağa atıyor, mezarlıklarını dahi bombalıyor, rujlarla yatak odalarına yazılar yazılıyor; yani Kürd halkını onursuzlaştırmak istiyorlar. Çünkü onursuzlaştırılmak, iğdiş olmuş olmaktır, yani hadım olmaktır. Bu uygulamalar ciddi savaş uzmanlarınca tasarlanmış planlı uygulamalardır. Batı Avrupa’nın birçok kriterlerine imza atan Türkiye on Kürd kentini yerle bir ediyorsa uluslararası güçlerden onay almış demektir. Yani bu güçlerin Kürd hareketi’ni “Temizleyebilirsiniz” onayıdır. Çünkü Kürd hareketi IŞİD’e karşı en muazzam savaşı vermesine rağmen hâlâ “Terör” listelerinde ise bu çok ciddi bir durumdur. Kürd Hareketi neden Batı’yı karşısından çıkaracak bir atraksiyon içinde değil? Batı’yı karşısından çıkaramadığı sürece Ortadoğu’da Batı’ya rağmen bir statüye sahip olunamayacağını bilmiyor mu? Bu durumu Salih Müslüm ile konuştuğumda bana hak vermişti. Çünkü Rojava ve G.Kürdistan’da çağın en barbar akınlarına karşı bir başarı varsa şüphesiz karada Kürd güçlerinin ciddi mobilizasyonu ve kahramanlıklarının yanı sıra ABD’nin hava harekatı ve sofistike silahların sayesindedir. Üstüne üstlük Türk devleti Batı karşıtı olan İŞİD’e babalık yaparken Kürd Hareketi Batı karşıtı ve Kürd düşmanı IŞİD’e karşı muazzam bir direniş sergiliyor..
Bu yazdıklarımın bir kısım okurların hoşuna gitmediğini de biliyorum, çünkü gerçekler acıdır ve ben hiç bir çıkar düşünmeyecek kadar saf biriyim. Direnen mücadele eden hiçbir Kürd hareketinin karşıtı ya da düşmanı olamam, dünya diplomasi merkezinden olaylara bakmaya çalışıyorum. Bundan ötürü hoşa gidecek güzellemeler yazmıyorum ve yazmayacağım, vicdanımın sesini dinleyerek yazacağım. Çünkü vicdan içimdeki Tanrı’dır. İçimdeki Tanrım adalet duygumdur. Kürdün yuvasını, dünyasını başına yıkan sadece Tayip değil, Parlemento, Cumhurbaşkanlığı, ordu, CHP, MHP ve tüm kurumlarıyla Türk devleti’nin ortak kararlarıdır.
Bir halka onursuzluk dayatanlar elbette onursuzdur. Yakıp yıkılan yere asılan bayraklar, şuursuz, ırkçı ve uygarlık yaratamayan korkakların bayrağıdır. Hendek barikatları Türk devleti için kentleri yıkmak için asla geçerli bir gerekçe olamaz. O bayrak savunmasız çocukların kanlarıyla kirlenmiştir. Birileri sadece Tayyip\'miş gibi algı kirlenmesi yaratarak Dersim, Koçgiri, Ağrı ve benzeri tüm katliam ve kıyımları yapan sömürgeci devleti aklamaya çalışıyor. Kürdü hâlâ tüm değerleriyle inkâr eden Türk devleti değil mi? Son altı ayda yaşanan kıyım ve katliamlara karşı gelen Türk kurumları oldu mu? Hayır olmadı, olmazda. 10 kent yerle bir, 2 bin ölü ve yetimlerin harabelerine Türk bayrakları asılıyor. Demek ki sömürgecilik bir birey üzerinden aklanmak isteniyor. “Tayip-AKP çeteleri” deniyor. CHP’ye sitem ediliyor. Burada devlet aklanıyor. Bu bir projedir. Oysa sömürgecilik başından beri hep yapısaldı ve Kürdün inkarı üzerine kuruluydu. Bu yapısallık devam ediyor. Bazen yumuşak bazen de sert politikalar uygulanıyor.
Büyük işçi sendikaları dahil herkes bu kıyımları ve vahşetleri destekliyorsa bu devlet ve halkın tüm kesimleri demektir, kimse kimseyi kandırmasın. İnsan ölünce öldüğünü bilmez fakat aptallarda aptallığını bilmez, aptallığın bilinmemesi ölüm kadar acıdır. 50 milyon hâlâ kendisine bir devlet hak görmüyorsa kesin ve kati biçimiyle bu bir felakettir. Elbette çok daha kanın akıtılmaması için eşit koşullarda federasyon ve benzeri sistemler savunulabilinir fakat Türkiyeleşme ya da demokratik Türkiye savunulamaz. Bunun birçok nedeni var: Demokratikleşmeyi ancak egemen olduğumuz coğrafyamız için savunabiliriz. Başka halkın kaderine müdahale etmek gibi bir hakkımız yok ve zaten bu mümkün de olamaz. Ayrıca uluslararası hukuka da tamamen ters. Böylesi bir politika uluslararası güçler için Türkiye’nin içişleri sorunu kapsamındadır.
Rojava ve Güney Kürdistan\'da gerilla ve peşmerge tarihin en vahşilerine karşı ABD\'nin hava desteği ile tarih yazıyor, topraklar özgürleşiyor. Gerçek yurtseverler şimdiden bu iki parçanın birliğini savunmalı; savunmalı ki dünya bizi ciddiye alsın ve saygı duysun. Kuzey\'de durum tam tersi, sömürgecilik yetimlerimizin harabelerinde zafer nidaları atıyor, harabelere çevirdikleri yerlere bayraklarını asıyorlarsa ve bizim hâlâ flamalardan başka ulusal bir bayrağımız bile yoksa bu bir dehşettir.
Rojava ve Güney Kürdistan\'ın birliği savunulmalıyız ve buna karşı gelmek Ankara ve Tahran\'ın biricik ve sinsi projeleridir. Kardeşlik öncelikle aynı ulus içinde savunulur; çünkü aynı dili konuşan, aynı kaderi paylaşan, aynı kültürü paylaşan ve aynı ruhi şekillenmeleri bir olan ve aynı düşmanların hedefleri olanlar kardeştir; seni yok sayanlarla kardeş olunamaz. Bu görüşler sadece benim değil, aklın, mantığın, ilerici insanlığın, siyasal bilimler ve bilimsel sosyolojinin öğretileridir.
Brüksel Konferansı, Nuçe ve Sterk\'e Sitem
4 Haziran Brüksel Kürt Aydın İnisiyatifi (İnisiyatifa rewşembire Kurd) adına Hazırlık Grubunun toplantıya sunduğu raporda çalışmalar anlatıldı. Dünyanın değişik bölgelerinden çok sayıda aydın, yazar ve akademisyenlerin bir araya gelmesi önemliydi.
Rojava Kürdistan’ındaki federasyonlaşma ile dayanışma ve bu statünün resmiyet kazanması Kürdistan federasyonun da bir an önce bağımsızlık referandumunun yapılması ve bağımsızlığa destek vurgusu yapıldı.
Kuzey Kürdistan’da yılardır sürdürülen mücadele, son altı ayda Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak ve diğer kentlerin harabeye çevrilmesi, göçe zorlama, imansızlaştırma, özce zamana yaydırılan soykırım üzerinde duruldu ve uluslararası gündemlere taşırılması kararlaştırıldı. Konuşmacılar ve konuşmaları birbirinden değerliydi. Agriri Soran, geçmiş çalışmalar ve öngürülelenler hakkında uzun bir rapor sundu. Hüseyin Turhallı ulusal siyasi anlayışı irdeledi. İkram Oğuz, anadilin önemini nüktedan kurmancisi ile anlattı. Hikmet Serbilind Kürdlerde sakat din anlayışını etkili bir biçimde anlattı. Zeynel Abidin Han ulusal birliği felsefik açıdan anlattı. Şehmus Sefer, Nureddin Yekta İbrahim Sediyani birer etkili konuşma yaptılar. Kadir Amaç’ın konuşmasını Zazaca lehçesinde yapması ayrı bir güzellikti. Tartışma ve yorum bölümü ayrıca çok canlıydı. Sevgili Edip Yüksel\'in Brüksel Kürd Aydın İnsiyatifi\'ne Amerika\'dan gelip katılması bizi gönendirmişti. Konferansın konuşma dilinin Kürdçe olmasından ötürü Kürdçe biliyordu ancak akademi dili olmamasından ötürü konuşmasını İngilizce yaptı, Kürdçeye çevrildi. Çok sayıda akademik esere sahip, alanında rüştünü ispatlamış bir akademisyen. Oldukça renkli, kendisine özgü usluba, kendisine özgü yazın ve yorum tarzına sahip tevazuyu sindirmiş bir bilim adamı.
Konferansın diğer önemli özellikleri; dört ayrı parçadan farklı tandanslardan şahsiyetler katılmıştı. Tüm partilere mesafeli fakat Kürd partileri ve parçaları arasında birliği esas alan bir anlayışa sahip. Savaşan ve direnen tüm güçlere saygılı. Hücrelerine kadar parçalanmış bir halkın aydınlarını bir araya getirmek kolay değil. Birçok arkadaşın emeği var fakat sosyolog Kadir Amaç\'ın çok özel ve değerli bir çabasının olduğunu vurgulamak gerekir. Kürd Ulusal Hareketi gibi sonderece disiplinli bir hareket bile her biriminde, her seferinde bir sürü fire veriyor; ayrılanlar, küsenler vesaire derken haklı olarak kendi yöntemleriyle disiplini sağlamak zorunda. İnisiyatif, oldukça yeni olmasına rağmen çok ilgi görmesi öneli bir boşluğu dolduracağı anlamına gelmekte. Dört parça arasında düşünsel ve ruhsal anlamda birliği savunan ilk kurum olma özelliğine sahip olduğu için aslında tüm partilerden açık destek görmesi gerekir. Güney\'den dört kanal konferans boyunca çekimler ve söyleyişiler yaptı. Davet etmemize rağmen Sterk ve Nuçe kanallarının gelmemesi eleştirilecek bir husustur. Sokakta yakaladığı bir Türk kardeşimize bile bazen bir saat söyleyişi ayıran bu emektar kanallarımızın bu konferansa gelmemesi sadece dar düşünmenin bir ürünü mü bilemiyorum. Özgür politika iki satır yazabilirdi; Hani hiç mi bir haber değeri yoktu? Peki Özgür Politika’daki haberleri incelediğinizde Bursa\'da bisikletten düşen bir Türk insanının haber değeri oluyor da onlarca kekli felli Kürd aydının bir araya gelmesi mi haber olamıyordu? Kürdler Kürdler için neden hâlâ çok değersiz, neden bu değersizlik duygusu bi türlü aşılamıyor? Üstüne üstlük Konferansta KDP çok sert eleştirilip aşağılanırken müdahale ettik çünkü yeri değildi, PKK hakkında tek bir eleştiri yapılmadı ve yapılmasına da izin vermezdik.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.