Not: Bu yazım sıradan basit bir yazım kadar ilgi görmeyecektir. Çünkü sosyal bir deney gibi yaptım ve ezici çoğunluğa dokunacağını biliyorum. Sağı ve soluyla henüz çok gericiyiz. 50 milyon hâlâ ulus bilincinden yoksun isek, devlet bile olamamış isek, Uşaklıların, Tokatlıların aşağıladığı bir ulus isek tabiiki bu yazıma çok kızanlar olacak.
Kürd illerinde Diyarbakır olmak üzere değişik bölgelerinde kalabalık kitlelerle Hz. Muhammed\'in Kutlu Doğum Haftası kutlanıyor. Olay çok yeni, devletin Kürdlerin özgürleşme mücadelesine karşı Hizbullah eliyle geliştirmek istediği bir desitabilasyon olduğu alenidir. Çünkü kutlu doğum Kur\'an\'da yok, farz ve sünnet değil, Araplarda da yok, Mekke, Medine ve benzeri kentlerinde de kutlanmıyor. Kürdistan\'da niye kutlansın?
Çocukları sevindirmek için doğum günlerinin kutlanmasını anlarız ya da kişi ailesi ve dostları doğum gününü kutlayabilir. Fakat siyasi liderlerin ya da bir peygamberin doğum gününü kutlaması kişiyi putlaştırmaya hizmet eder ki bu tamamen gericilik ve ilkelliktir, yani bu dine göre günahtır, bilime göre de gericiliktir. Bunu Kürdistan’da birtakım siyasi liderler için yapmak aynı hataya tekabül eder. Bırakalım ulusu için henüz bir statü bile kazanmamış bir liderin doğum gününü ulus olarak kutlamak, devasa sosyal devrimler yapmış liderlerin doğum günleri bile kutlanmıyor. Uzayın derinliklerine yolculuk yapan ABD’nin kurucularından Abraham Lincol’un ve dünyanın yarısında devrim yapan Lelin’in ve benzerlerinin doğum günleri de kutlanmıyor. İnsanlığı karanlıklardan aydınlığa taşıyan elektriğin buluşçusunun doğum günü de kutlanmıyor da biz niye kutluyoruz? Çünkü biraz insaf! Hangi liderin doğumu, aynı aileden tüm fertlerini devrime kurban vermiş şehitlerin doğumundan daha değerli olabilir? İşte eşitlikçi ve adil olmak yani devrimci olmak birazda buradan bakmayı gerektirir.
Din üzerinden ulusal siyaset yapmak bilim ve sanat devrimlerini yaşayamamış Ortadoğu\'ya has, son derece arkaik ve gerici bir özelliktir. Bireyleri putlaştırmakta üstümüze yok. Bu konuda çok ama çok gericiyiz. Gericiyiz çünkü feodal toplumlarız. Lider tapınmacılığı feodal toplumlara özgü iken gelişkin modern toplumlarda ise ulusun geleceğini ve özgürlüğünün sembolü olan ulusal bayrakları olur, şehitlerine ve onların anılarına değer veririlir, demokratik, çoğulculuk önemsenir ve hukuk devleti olmaya yatırım yapılır; düşünsel özgürlük ve bilimsellik esas alınır. Din ve doğmalar üzerinden siyaset yapılınca düşüncel, demokratik ve evrimsel gelişimden çok akıl dışı ve duygusal reflekslerle hareket edilir. Oysa Batılı, Latin Amerika ve Uzakdoğu toplumları bunu çoktan aştılar. Din üzerinden siyaset içinden çıkılmaz bir çamur deryasıdır; çünkü hangi din ve hangi dinde ki tarikat, hangi tarikatın, hangi anlayışla siyaset yapacaksın? Zira zaten tüm dinler tarihi anlamsız savaşlar ve kıyımlar tarihidir. Her grubun diğer grubu cehenneme göndermek istediği, fanatizmin tavan yaptığı ve her grubun Allah’ı kendi iktidar arzularına araç yaptıkları garip bir alemdir. Örneğin İslam tarihinde birbirleriyle savaşmadıkları bir gün bile olmadığı gibi kitapları birbirlerinin kellelerini kesme betimlemeleriyle dolu; hatta eceliyle ölen halife bile yok. Tanrı\'nın kullarına böyle bir hediyesi olabilir mi? İslam öncesi Hıristiyanlık bundan pek farklı değildi.
Şüphesiz tüm bunlar Tanrı üzerinden iktidar savaşlarıydı. Oysa demokrasi, her dinden, her inanç ve etnik gruptan insanın bir arada yaşayabileceği ve herkesin hukuk karşısında eşit olduğu sosyal hukuk devleti modelidir. Ne yazık ki hâlâ bunu bile tartışıyor olmak oldukça geri kalmışlığımızın göstergesidir. Tartışmamız gereken; her sınıf ve tabakadan, etnik gurup ve inançtan her kesimin bir arada daha nasıl özgür ve demokratik bir devlete kavuşmamız gerektiğiydi. Din tartışmalarında akıl olmaz, duygular ve rasyonalite dışı argümanlar savunulur. Bu argümanlar 1400 küsur yıl önce Arap çöllerinde Tanrı ile hiç bir alakası olmayan ilkel yaşam ve ilkel iktidar ve ilkel kabilelerin savaş anlayışıydı. Bunu günümüze tartışmak, Rojava\'ya ve G. Kürdistan’a dönük DAİŞ gibi hiç bir insani kural ve moral değer gözetmeden insanları koyun gibi kesme, ırza geçme, kadim ve mağdur halkın topraklarına ve özgürlüğüne göz koyma zihniyetidir. Bunun Tanrı ile ne alakası olabilir? Bundan ötürü dini siyasete araç yapmak moral değerlere zıt toplumları kanlı ve ahlaksız bir girdaba sürükledi, sürüklüyor. Kürdlerin coğrafyasında İslamcılığı, Aleviciliği, Ezidiciliği, Marksizmi, Anarşizmi ve benzeri din ve ideolojileri Kürd halkının teritoryal ulusal değerleri ve varoluş davasının önünde tutmak gericiliktir. Bunun başka bir boyutu var Kürdler ulusal haklarına kavuşmasın diye din, mezhep ve ideolojiler sömürgecilerin merkezlerinde tezgâhlanıp yerel dayanakları oluşturulup beslenmektediler.
Yıl 2000. İnsan kanını donduran mezar evleri görüntülerinde domuz bağı ile canlı canlı mezarlara gömülen Zehra Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım, kadın yazar Gonca Kuriş gibi çok sayıda insanın vahşice katledilme yöntemlerini unutmadık. Arkalarına yaklaşarak, enselerinden vurdular Kürt yurtseverlerini. Genç kızlarının yüzlerini kezzapla yakıyordular. Dönemin OHAL Valisi Ünal Erkan: \"PKK çökertilmedikçe, Hizbullah tipi militan örgütleri çözmeye yönelik niyetli değiliz, \" diyordu. Katliamlarıyla dehşet saçan sömürgecilik yetmiyormuş gibi bir de bunlar saldırıyordu yoksul Kürt yurtseverlerine. Daha sonra çok sayıda militanları mahkemelerde devletin desteği ve talimatlarıyla bu cinayetleri işlediklerini itiraf ediyordular. Hadi dinleri bir tarafa bırakalım, insanlık bu muydu? Allah adına bu vahşi cinayetler nasıl işlenebilir? Kamuoyu büyük tepki duyunca Devlet zan altında kalmamak için bu yapının kurucu elemanlarını elleriyle koydukları gibi yakalandılar, işledikleri cinayetlere göre ömür boyu hapis yatmaları gerekirken kısa sürede bırakılıp HÜDA PAR\'ı kurdurttular. Şimdi HUDA-PAR Kürd insanlarına karşı cinayet işlemedikçe ideolojik olarak bana ters olduğu halde kurumsal varolma ve demokratik mücadelesini verme hakkına sahiptir. Eğer Kürd insanlarına karşı cinayet ve şiddetini devan ettirecek ve sömürgeciliğin Kürdistan’da ki eli-kolu olmaya devam edecekse varlığı meşru değildir.
Sömürgeciliğe hiç bir şey yapmayacaksın ancak halkına karşı en kanlı yöntemlerle şiddet kullanacaksın, hem de Tanrı\'yı imgesini kullanarak. Bunu halk yutar mı, bunu tarih affeder mi?
Hüda, Kürtçe\'nin Kurmancî lehçesindeki Allah anlamına geliyor. Kandırmaca ve manipülasyon buradan başlıyor fakat bu yeni değil, tarih boyunca en kanlı olaylar Allah üzerinden gelişti. Bunlar Arabizmin, sömürgeciliğin piyonlarıdır. Yani evreni yaratan Tanrı\'nın bir partiye, bir orduya kelleci militanlara ihtiyacı olabilir mi? Bu oryantalist kurnazlar Allah’ı emelleri için kullanabileceklerini sanıyorlar. Bu zihniyet uzun vadede elbette bir yere varamaz. Yaklaşım yöntemi olarak, bunların mutlaka aydınlatılması esas alınmalı. Çünkü bu yapının ortaya çıkışında Kürd halkının haklarına kavuşması ve özgürleşmesi amaçları yoktu, aksine Kürd yurtseverliğine karşı cinayet işlemek için ortaya sürülmüşlerdir. Binlerce yıllık tarihin, uygarlığın yaşandığı bu coğrafyada her halk gibi özgürce ve insanca yaşamak isteyen Kürt halkının sorunu adalet, eşitlik, hukuk ve özgürlüktür. Sonuç olarak Kutlu doğum haftası Kur\'an\'da yok, farz ve sünnet değil, Araplarda da yok, Mekke, Medine ve benzeri kentlerinde de kutlanmıyor. Kürdistan\'da ise çok yeni. O halde Kürdistan’da niye kutlansın?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.