Rojava Kürdistan\'ın da, Akdeniz\'e inmek elbette Kürd halkının da hakkı. Bu proje bölge için geç kalınmış bir paylaşım, barış ve eşitlik demektir. Suriye diye bir devlet Lozan Antlaşması ile kurulurken haksız sınırlar çizildi ve Kürd halkı tamamen inkar edildi. Bu inkar politikasının ve paylaşımın başını Türkiye, İran ve Araplar çekiyordu. Hatta İngiltere ısrarla Kürd temsilcilerinin de antlaşmada yer almasını savunuyordu fakat Mustafa Kemal ve İsmet İnönü çok hilekâr davrandı. Bu haksızlığın giderilmesi bir yüz yıla ve korkunç katliam ve isyanlara mal olacaktı Kürtler için. Şimdi bunun giderilmesinin zamanı... Rojava\'da ki başarının temelinde uluslararası ittifaklarda PYD\'nin sağlam ittifak kurması var. İŞİD\'e karşı bu doğal ittifak kuşkusuz başarı sağlıyor. Güney\'de de aynı başarı var; fakat Kuzey\'de büyük bir direnişe rağmen durum pek iç açıcı sayılmaz... Çünkü daha uzun soluklu ve büyük bir direnişe rağmen orada tersi bir durum var; Türkiye Rojava\'da ittifakta olunan güçler ile ittifaktadır, Kürd hareketi ise çok yalnız. İşte bu yalnızlığın politik, jeo-politik ve ideolojik nedenselliklerini kendimce defalarca yazdım; çağımızda geçerli paradigmalar, güçler dengesi ve savaş tarzları uygunluk arz etmedi mi, başarı çok zor ve maalesef sonuçlar ortada. Fakat, bu durum demoralizasiyona yol açmadan yeni bir askeri ve siyasi yapılanmaya ihtiyaç duyduğu ortadadır.
Dikkat edilirse Sırplara, Saddam\'a ve DAİŞ\'e karşı kurulan koalisyon son derece isabetli ve haklıydı nitekim başarılı da oldu. Birileri \"Emperyaliz\'e karşı direniyorsunuz, size bin selam\" İşte bu ses kimileri için yetmişli yılların ezberlerine dayansa da diğer bir kesim çok sinsi birilerinin tanıdık sesi olarak gelmekte. Bu ses, daha önceleri Kürd Ulusal Hareketi\'e \"Miliyetçisiniz, gericisiniz\" biçimindeydi. Bu zihniyet Kuzey\'de özgür bir köye ve hiç bir ulusal hakka bile sahip olamayan Kürd Hareketi\'nin duvara toslamasını istemekten başka bir şey değildir. Ve sonuçlar maalesef ortada ve istenilen hedefler de ulaşılmamış durumda. Beklenen sonuçlara ulaşılmamış olsa da bu davanın zafer yolu biraz uzasa da mutlaka Kürd halkı kazanacak. Türkiye sadece uzatmaları oynuyor. Yaklaşık yirmi milyonluk Kuzeyli Kürdlerin kimlik bilinci ve mobilizasyonlarıyla uluslaşma trendini sürdürüyor; sahip olduğu potansiyelleri ile Türk devletinin inkarcı, katliamcı ve asimilasyoncu emellerine kavuşması mümkün değil.
Genelin hoşuna giden sloganlar da yazabilirdim, hani şu \"İşini bilenler\" tarzında. Hayır, hayır tarih bize, halkımıza karşı amiyane tabirle yağcı değil, dürüst olmamızı emrediyor. Tekrar soruyorum; bölge emperyalistleri, gerici ve sömürgeci devletler hangileridir? Neden birileri sürekli hedef şaşırtıp bu yoksul ve çaresiz halkı manipüle ediyor? Neden hala Kürd hareketi bu manipülasyonun kıskacında? Oysa bölge emperyalistleri TC, İran ve Arap gericiliği değil mi? Yani bu devletler Kürd halkıyla anlaşırsa büyük güçler mi bırakmayacak? Kürd halkına kan kusturan TC, İran ve Arap gericiliği değil mi? Yani ABD mi, İran\'a \"Günde onlarca insanı sokaklarda as\" veya Türkiye\'de \"Kürd kentlerini bombala, kadın, çocuk demeken kıyımdan geçir\" diyor? Kürdlere \"Emperyalizme karşı\" retoriğinin kaynağında ya bilinçsizlik ya da art niyet vardır. Ve olup biten felaketlerin kaynağında da bu zihniyet vardır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.