Defalarca aynı düşünceleri farklı makalelerimde tekrarlayıp durdum. Amacım, halkımız için uluslararası ilişkiler gerçeğimizin doğru anlaşılmasıydı. Kürd olmak, Kürdün gözünde düşüncelerinin de değerini hâlâ düşürüyor mu acaba? Sömürge psikolojisinin en katmerlisini, en uzun sömürgecilik tarihine sahip Kürdlerin yaşaması da doğaldır. Sosyolojide, buna \"Beyaz adam hayranlığı\" denir. Kürdlerin en çok izlediği kanallardan biri olan CNN\'e haberlere baktığımda bir kedinin arabanın motoruna sıkışmasının haberi sunulurken, Kürd kentlerinin insanlarıyla yerle bir edilmesi haberi bile yoktu. Kürd, Kürde düşman fakat sömürgecisine mi hayran hâlâ? Kuzeyli iki Kürd kanalına baktığımda da, Türkler Kürdlere kurtuluşu için akıl veriyordu(!) Akıl da ne akıldı? Gerçi bu konuda, belki de en az yakınması gerekenlerdenim; site ve gazetelerde yazdıklarım ve sosyal medyada paylaşılan makalelerim tek başına bazen birçok günlük gazeteyi aşmakta. Bu vesile ile gelen yoğun mesajlara cevap veremediğim için okurlardan özür diliyor, anlayışla karşılamalarını diliyorum
Israrla ve bilinçli olarak tekrarladığım konulardan biri, Kürdlerin uluslararası ilişkileri ve ittifakları. Bu mevzu, ulusal birlik ve sahip olunan askeri güç kadar önemlidir. Bu anlamda bir ulusal kurtuluş hareketi için zafare gitmek, bir takım politik temellere dayanmakta; uluslararası ittifaklar konusu bu üç temel dayanaktan biridir. İttifakların dünyayı ve bölgeyi yöneten etkili güçler ile değil ise, onlarla ortak birtakım stratejik çıkarlara dayanmıyorsa, hatta onların terör listelerinde yer almış isen, savaşı kör topal sürdürebilirsin ama kazanma şansın olamaz... İşte Batı\'nın Rojava\'da olup bitenlere duyarlılığı, Kuzey’de de duyarsızlığının kaynağı buraya yaslanmakta.
Abdullah Gül: Rojava ve Güney Kürdistan\'ı kast ederek \"Kürtler, ABD ve Rusya gibi her iki güçle birlikte hareket etme yeteneği sürdürülebilirse bundan kazançlı çıkar\" dedi. Bu söz, doğru bir söz. Hani Abdullah Gül\'ün elmaya elma demesi, bizim elmaya armut dememizi gerektirmiyor. Bozuk bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. Fakat Gül\'ün Erdoğan\'ın biraz daha kısık sesli versiyonu olduğunu da unutmayalım. Bunlar aynı köhne ideolojinin savunucularıdırlar. Bu coğrafyada hiç bir uygarlık yaratamadıkları için Türk-İslam sentezi yoluyla varlık gösteriyorlar. Osmanlı da böyle varlık gösterdi ve ancak gelişen Batı uygarlığı karşısında çökene kadar sürdü.
Paris Komünü ve çok ciddi devrimler geleneğine sahip Fransızların Hristiyancılığı hukuk ve demokratik devletten üstün tutmalarını düşünemezsiniz... Almanlar, İngilizler ve tüm Batılı ülkeler böyle bir toplumsal aydınlanma evrimini sürdürüyorlar. Çünkü toplumu din yoluyla yönetmek gibi feodal çağa ait teolojik paradigmaları asırlardır aştılar ve çok önemi bilimsel, kültürel, hukuksal dayanakları olan demokratik değerler yarattılar. Şüphesiz dijital bir demokrasiden söz etmiyoruz. Her olgu gibi, demokraside kendi evrimini ve sosyal devrim trendini sürdürüyor. Batı\'da ikinci dünya savaşından sonra ki değişimleri dikkatle incelediğimizde bunları görebiliriz. Bu güçlerinde kendilerine göre bölgesel çıkar hesapları vardır. Önemli olan bu çıkarlar savaşından kârlı çıkmak ve hatta bu kaos ortamını fırsat bilerek tarih sahnesine devletleşerek çıkmak gerekiyor mu?
Bilimsel temellere dayanan demokratik değerler yaratamayan Türk devleti, Türk-İslam sentezi\'ne sarılmakta. İslam\'ı Türk ırkçılığı hizmetine sokmaktır. Bunun anlamsal içeriği tamamen Irkçılık ve dinciliktir. Böylelikle insanlığın iki büyük felaketi olan politik dincilik ile ırkçılık sinerjik anlamda Kürd halkına karşı kullanılmakta. Geçmişte de, gayri Müslim halklara karşı kullanılmıştı. Gül\'ün \"Kürtler ABD ve Rusya gibi her iki güçle birlikte hareket etme yeteneği sürdürülebilirse bundan kazançlı çıkar.\" demesi doğrudur ve yerindedir. Çünkü Suriye, her iki gücün etkin olduğu ve birlikte hareket ettiği bir saha. PYD\'nin bu sahada bu yeteneği göstermesi, sonuçları itibarı ile önemli bir başarı. IŞİD\'in ilk Kobanê\'ye saldırışı karşısında zorunlu olarak köyleri boşalmak ve Kobanê\'de hava desteği gelinceye kadar Kürdlerin muazzam direnişine rağmen kentin yüzde seksenini kaybettikten sonra IŞİD karşıtı Batılı Koalisyonuna katılması bir yetenekten çok zorunlu bir ittifaktı. Kürd direnişi hafif gerilla silahlarıyla tankların ve sofistike ağır silahlı, vahşi güçlere karşı başarı şansı nerdeyse hiç yoktu. İşte doğru ittifak başarı sağladı. Bu durum Kürd halkının ve evlatlarının tarihin en önemli bir halk direnişini gösterdiği gerçeğini gölgelemez, aksine doğru ittifaklar geliştirmesi akılcıl tutumu gösterir. Türk Devleti’nin mevcut paradigması ile Rojava\'ya düşmanlığının temel nedenlerinden biri iktidar partisinin milliyetçilik üzerinden gösterdiği tutumdur. Dinciliği ise ideolojik dayanak ve motivasyon olarak kullanmakta.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.