Uygarlıklar şehri Mardin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da Mezopotamya yerleşik halk inançları açısından Yahudiler, Hıristiyanlar, Ermeniler, Süryaniler ve Müslümanlarla birlikte Keldani ler, Yezidilerden oluşuyor. .
Mardin’in güneydoğusunda, 30 km uzaklıkta, yüzyıllara tanıklık eden Dara’ya (bir diğer adı Anastasipolis, yeni adı ‘Oğus’) doğru yol alıyoruz. Burası eski Mezopotamya bölgesinin en ünlü kenti. Kent kalıntıları kayalar içinde oyulmuş, çevresi 8-10 kilometreyi bulan geniş bir alana yayılıyor. Romalılar tarafından askeri garnizon şehri olarak kullanılan Dara’nın, mevcut tarihi kalıntılara ve su sarnıçlarına bakıldığında 100 binin üzerinde bir nüfusa sahip olduğunun ortaya çıktığı söylenir. Harabeler incelendiğinde Dara’nın, tarihte büyük ve muhteşem saraylara, köprülere, su kemerlerine ve daha birçok yapıya sahip zengin bir şehir olduğu anlaşılıyor. Kazılar tamamlandıktan sonra, Mezopotamya bölgesinin Aspendos u olacak kadar da önemli görünüyor.
Kuruluş
Bu antik yerleşim yeri, Büyük İskender’le Dara’nın savaşına da sahne oldu. Kent, İran hükümdarı ünlü Dara yuvaşi tarafından kuruldu, çeşitli dönemlerde İranlılarla Romalılar arasında el değiştirdi. VII. yy sonlarına doğru Emevilerin, daha sonra Abbasilerin, XV. yy’da Türklerin eline geçti. Kalıntılar arasındaki büyük kesme taşlar ve bulunan sikkelere bakılacak olursa Dara’nın geçmişte büyük ve görkemli yapılara ve zengin hazinelere sahip olduğu söylenebilir. Bölgede mağara evler var. Kalıntılardan çıkan taşların benzerlerinin kentin diğer bölümünde kullanıldığı görülüyor. Mağaraların doğusunda yer alan kaya mezarları Kuru çay’la sınırlanıyor.
Kent, güney ve kuzeye açılan iki kapısı olan 4 km’lik surla korunuyor. İç kale, kentin kuzeyinde ve 50 metre yüksekliğindeki tepenin üstünde kurulu. Kent kalıntıları içinde, kilise, saray, çarşı ve depolar, zindan, tophane ve su bendi görülebiliyor. Köyün kuzeyinde, güneye doğru inen kayalar oyularak, görkemli bir su bendi yapılmış. Günümüzde halen bu bentten su akıyor. Ağır aksak yürütülen kazılar ve tarihi hakkında bilgi eksikliğimize rağmen kendimizi farklı bir atmosferde hissedebildik. Bunun yanı sıra, tanıtımın yetersizliği nedeniyle fazla ziyaretçisi bulunmayan Dara köyüne vardığımızda bizi, güler yüzleriyle köylü gençler karşıladı. Devletin bölgeye ilgisizliği konusundaki şikayetlerini haklı bulduktan sonra, köyün fazla bilinmeyen tarihini onlardan dinledik. Köyün, turizmin hizmetine açılmış, sazdan samandan tek kafesinde, 48 dereceyi bulan bunaltıcı sıcak nedeniyle davetlerini reddedip, Dara’nın kayalara oyulmuş serin evlerine sığınıyoruz. Bir süre sonra da ayrılma vaktinin geldiğini söyleyerek rehber görevi yapan gençlerle vedalaşıyoruz. Görülmeye değer günbatımını izleyemeden, kafamızda çeşitli soru işaretleriyle Dara harabelerinden ayrılıyoruz.
Benisa erdem
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.