<i>Dünyaya sürekliliğini sağlayan şeyler, kendiliğinden klasiktir diye düşünenlerdenim.
Kürdistan terimi ilk kez 12, Yüzyılda Büyük Selçuklu Devleti tarafından idari bir birimi belirtmek için kullanıldı. Ayrıca Kürtlerin Kökenine dair en popüler efsane, 16. yüzyılda kaleme alınan Dehak’ın öyküsüdür. Genellikle karanlık bir devir geçiren Kürt Tarihi ve mücadelesin de yer almış önemli kişilikler, trajik hayat hikayelerini, bu gün biz okuyuculara sunmaya çalışmaları önemli ve değerlidir.
Her insan kendi olması karşılığında bir bedel öder. Özellikle Kürt siyasetinde kimse bedelsiz kendi olamadı. Uğruna neler kaybettiğinin hesabını yaparak hiçbir zaferin tadını çıkaramamak, Zaza asıllı Kürt siyasetçi Sn. Sertaç Bucak içinde geçerli, bu güne kadar görmeye alıştığım Kürt siyasetçiler dışında samimi, entelektüel bir siyasetçi olan Sn. Sertaç Bucak, demokratlığı ve çağdaşlığı bu gün üstlendiği Türkiye KDP platform genel başkanlık görevin de de, partisine yansıtmaya çalışıyor. Yeni yapılanmadaki amacı ve Sorumluluk taşımaktaki gayreti, kendisine duyulan güveni artırıp anlamlı kılıyor.
Bir sohbetim de; İnsanın yanlışta olsa, kendi hakkında, bir kararı olmalıdır. Bir kesim, beni kendi seviyelerine, aşağı çekmek istiyorlar ama İnmeyeceğim, onlar yanıma çıkacaklar. Sonuçta bu durumu geçiş döneminin katlanılması gereken zorunlu evreleri olarak görüyorum” diye, söz etmişti. Gelenekçi zihniyetin ağır bastığı bu topluluğu değiştirmek zor gibi görünse de, umarım başarır.
Kendisini tanıtmadan önce…
Yoğun çalışmaları içerisinde bana zaman ayırıp sorularımı yanıtladığı için çok teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum…
27 Mayıs Darbesi sonrası babası avukat Faik Bucak’ın tutuklanması ve sürgüne tabi olması üzerine ailesi ile Siverek’e gider. Babası Faik Bucak’ın yasadışı Türkiye Kürdistan Demokrat partisinin genel başkanı olduğu için siyasi bir suikast sonucu öldürülmesi sonrası, İstanbul’a gitmek zorunda kalır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenime başladı. 29 EKİM 1970 tarihinde F. Almanya ya gitti. Heidelberg Üniversitesi‘ni bitirip Petrol Yüksek Mühendisi olur. Türkiye deki, demokratikleşme sürecinde 2002 tarihinde, 32 yıl sonra ilk kez Türkiye ye, döndü. Tesadüf sonucu T.C vatandaşlığına alındığını öğrenince, memleketi Siverek ‘e yerleşti.
Yurt dışında Kürt sorunun barışçıl ve siyasal çözümü için, insan hakları alanında yoğun çalıştı. Avrupa Konseyi BM İnsan Hakları Komisyonu Avrupa Parlamentosu, AGİT ve birçok Avrupa ülkesi parlamentolarında uzman olarak toplantılara davet edildi. Son olarak 1991 yılında Gerhard Schröder‘in (Eski F.Almanya Şansölyesi) himayesinde düzenlenen Uluslararası Kürt insan hakları Konferansında kuruluş kararı alınan Uluslararası Kürt insan hakları Merkezi başkanlık ve yöneticiliğini yaptı.
Sn Sertaç Bucak, Kürtlerin siyasi temsiliyet ve katılım mücadelelerinde gelenekselle olan bağı düşünüldüğünde, ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz ve Kürt hareketinin 1970 den gelen geleneksel ilişkisi üzerine ne söylemek istersiniz?
-Kuzey Kürdistan’da (resmi ifade ile “Türkiye’de Kürtler”) bizlerin sosyalizasyonu demokratik bir ülkede olmadı. Yasaklar, ağır baskılar ve otoriter bir anlayış içinde büyüdü Kürt’ler. Çocukluğumda, yazları köye gittiğimizde, oyun oynarken, askeri ritimle yürüyen çocukların düşünde olan meslek “Başefendi” (“Başçavuş”) idi. TV’nin ve eğitimin kırsal kesimde yaygınlaşmadığı bu dönemde kuzenlerim ve akrabalarımın aşina olduğu yegane yabancı ve meslek sahibi olan üniformalı “Başefendi” yi tanıdıkları, üniformaları ve silahları ile köye geldiklerinde herkesin bir koşuşma içinde olmak zorunda olduğu ve birazda korkulan bir otorite idi Başefendi ve jandarmaları.
Kendi demokratikleşmesini bugün bile Avrupa standartlarının gerisinde olan (Son 12 yılda atılan adımları önemli bulan ve destekleyen olmama rağmen, atılan adımların yeterli olmadıklarını düşünenlerdenim.) Türkiye’deki demokratikleşme bize daha görece yansıyor.
Yasal olmayan parti ve örgüt kurmak zorunda kalan (Kürt kimlikli partilerden bahsediyorum) Kürt’ler örgütlerini koruma ve hedefe varmak için “demokratik merkeziyetçilik” denen otoriter bir sistem içinde siyaset yapmak zorunda bırakıldılar. Bu günün değişen koşullarında çoğulcu demokratik sistemin vazgeçilmez unsurları olan partilerin hukukunu düzenleyen “partiler kanunu” nun kendisi demokrasiyi asgariye indiren bir yasaklar manzumesi niteliğindedir. Örneğin karar mekanizması öyle bir oluşturulmuş ki liderlik sultasına, otoriter yaklaşımlara zemin oluşturuyor.
1965 yılında gizli kurulan Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’ni 70 ler de mantar gibi çoğalan ve hepside sol nitelikli ideolojik örgütlerden (onlarda gizli ve yeraltında örgütlenmek zorunda kaldılar) göreceli olarak daha demokrat, hoşgörülü, milli ve demokrat olduğunu görürüz. İşte bu baskılar içinde Kürdistan’da demokratik bir toplumun gelişmesinin zorluklarını bugün de, toplumda yaşıyoruz. Biz de hala asık suratlı, otoriter, konuşurken çok bağıran, içerikten ziyade propagandaya önem veren siyasiler, maalesef toplumda hala itibar görürler.
Türkiye’nin demokratikleşmesinin süreklilik kazanması (çünkü burada sık sık kazalara uğruyor) Kürt hareketi ve toplumunun da olumlu gelişmeler yaşamasına vesile olacaktır. O açıdan demokrasi mücadelesini önemsiyorum. Demokrasi herkesi ilgilendiren bir konudur ve çağımızda gelecek vad eden bir vizyondur. Onun için gerekliliğine inanıyorum ve uğrunda mücadele edilmesini kutsal olarak görüyorum. Bütün Kürdistan Demokrat Partilerinin ana sloganları hep siyasi statü talebi ile yaşadıkları devletlerdeki demokrasi talebi başat gitmiştir.
Ben çok uzun dönem (1970 – 2002, gittiğimde 19 döndüğümde ise 51 yaşında idim) Avrupa’da ilk önceleri öğrenci sonra siyasi sürgün olarak yaşadım. Federal Almanya Cumhuriyeti demokratik, hukuk devletidir. Dünyada ortak değerleri savunan önemli bir batı ülkesidir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün geliştiği ezop diline yabancı bir ülkedir. Bir de en önemlisi yönetim biçimi olarak FEDERAL olarak örgütlenmiş bir ülke. Örneğin, ülkenin her yerinin eskiden Bonn şimdilerde Berlin kadar güzel ve kutsal olduğunu düşünen, siyasi yapısı da (Partiler, Hükümetler, Parlamentolar, Hukuk sistemi, Polisi büyük meslek örgütleri, ) 16 Federal eyalete göre dizayn edilmiş. Hepsinde de demokratik seçimler (Eyalet Seçimleri) ayrı ayrı yapılır ve ekonomik, sosyal ve kültürel olarak ileri bir Avrupa ülkesi Almanya. Örneğin Sosyal Demokratlar merkezi hükümette Hristiyan Demokratlar ile koalisyon hükümeti kurarken, eyaletlerde partilerin kendi koalisyon ortaklarını o eyaletin çıkarlarına göre seçme özgürlüğü vardır. Onun için Federasyon idari biçimini savunan Kürt siyasi partilerinin aşırı merkeziyetçi yapısı beni hep çok şaşırtır.
Sürgünden döndükten sonra burada her şeyin (burada ki kastım siyasal anlamdadır) Almanya’ya göre olmadığını hep yaşadım. Ancak mota mot olmasını da hemen beklemiyorum. Demokrasi bir süreç, bir vizyondur. Kürt’lerin (bütün halkların, komşularımızın) demokrasiyi en üst düzeyde yaşamasını istiyorum. Bunun için önümüzde önemli bir mücadele aşaması olduğunu görüyorum. Onun içinde Kürdistan Demokrat Parti’sinde çalışmayı daha uygun gördüm.
Bizde Seyda ve Mella’lar, muhafazakar kesim, liberaller, solcular yer bulabiliyor. Çünkü biz hem demokrat hem seküler çağdaş bir siyaset izliyoruz.
Eski otoriter yapılanmalardan uzaklaşmalı ve demokrasi vizyonu içinde demokrasiyi doyunca bu halk yaşamalıdır diye düşünüyorum.
Güney Kürtleri 50 yılı askın bir mücadele ile, kendi sosyal dokuları üzerinde özgün partileri ile gerçekleştirdiler. KDP böylesi bir partidir. Türkiye de ise, durum farklıdır. Bu nedenle Türkiye koşullarında bu güne dek, Kürtlerin kendi yaşamları ile siyasi parti yaratabilme imkanları olmamıştı. Siz KDP (Platforma Demokreten kurd) kuruluşun Başkanısınız, platformun nasıl geliştiği ve ne gibi sıkıntılar yaşadığınız ile ilgili soru sormak istiyorum.
-Yukarıda da değinmiştim. Biz 1938 Dersim isyanı sonrası mezar sessizliğinin hüküm sürdüğü ülkemizde, Güney’de Barzani öncülüğünde başlayan Eylül devriminden etkilenen 5 yurtsever insanın Diyarbakır’da 11. Temmuz 1965’de kurduğu ilk siyasal partiyiz. Bu Parti (TKDP) yine yukarıda değindiğim koşullarda örgütlendi. Ancak örgütlenmesi kısa dönemde gelişirken 1 yıl sonra ilk Genel Başkanı Av. Faik Bucak bir siyasi suikast sonucu öldürüldü. Sonra Antalya tutuklanması ve 1971’dede ikinci lideri Sait Elçi öldürüldü. Ondan sonraki dönem de de TKDP bir türlü kendini toparlayamadı. Biz o dönem meşru ve illegal koşullarda kurulan bu partiyi (TKDP) bugün (PDK-Bakur) yasal ve meşru bir zemine taşımak için Platformları oluşturduk. Süreci tamamladığımızda müracaatımızı yapacağız. Ancak bir tabela partisi olmayı kendimiz açısından bir haksızlık olarak nitelendirdiğimiz için sistematik bir siyasi çalışma sonrası bunu gerçekleştirmek istiyoruz. Hedeflerimizi de 10. Kongre sonuç bildirgesinde net olarak kamuoyu ile paylaştık. Siyasette şiddeti rededen, demokrat, milli ve Kürdistanî bir yapıyız. Kendi coğrafyamızda yönetici ve iktidar olmayı hedefleyen, çoğulcu demokratik bir düzeni savunan, ortak değerleri benimseyen modern bir parti olmayı hedefliyoruz.
Yeniden yapılanırken tabi ki içinde bulunduğumuz coğrafyanın sorunlarını, demokratik anlayışını bu konudaki eksiklikleri, bizde yaşıyoruz. Sabırlı ve kararlı olmaktan başka bir seçeneğimiz yok. Herkesin demokratım dediği ve demokrasinin içselleştirilmediği bir yerde çalışmaların zorluğunu takdir edersiniz. Süreç ve sabırlı çalışma en iyi çaredir diye düşünüyorum.
Orta doğunun geleceği düşünüldüğünde Kürtlerin durumu özel bir önem kazanıyor. Kürtlerin yükselmesinin yanı sıra, orta doğunun anahtarı durumuna gelmiş. Ne gibi bir son bekliyor bizi?
-Kürt’ler, Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ve ordusu (Peşmerge Güçleri) DAİŞ gibi terörist bir devletin güçlerine karşı Uluslararası Koalisyon Güçlerinin hava desteği ile karadan tüm dünya demokrasi güçleri, devletleri ve daha önemlisi kendi ve dünya insanlığı için amansız bir savaş içinde.
Güneyde yaşayan Kürt’ler ilk kez geçmişte olduğu gibi kitlesel bir göç ile vatanlarını terk etmek zorunda kalmadılar. Çünkü onları koruyan bir defakto devletleri vardı. KBY kısa geçmişine rağmen ülkesinde 5 kez genel seçimleri gerçekleştirmiş, tüm azınlık haklara ve dinlere kendilerini ve haklarını siyasal olarak ifade etme ve örgütlenme özgürlüğünü kanunlar ile güvence altına almıştır. Hepsinin din ve vicdan özgürlükleri güvence altındadır. Eğitimde anadilde eğitim her halk için devlet güvencesi altındadır ve giderlerini KBY hükümeti sağlıyor. Azınlık halklar kota ile Kürdistan Parlamento’sunda temsil ediliyorlar. Kısacası demokratik ve çoğulcu bir yaşam ortak değerlere saygı çerçevesinde Kürdistan bölgesinde sürmektedir.
KBY başkenti Erbil bütün yabancı ülkelerin temsilciliklerinin bulunduğu bir kent. DAİŞ saldırısından sonrada, başta batılı demokratik ülkelerin yardımına koştuğu bir ülke. Örneğin F.Almanya Cumhuriyeti ilk kez silah konusundaki prensibini bozarak silah yardımında bulundu ve Peşmerge güçlerini eğitiyor. İncirlik’e alternatif havaalanı Harir bittiğinde koalisyon güçlerinin bölgede hizmetinde olacak. Her gün yardım için koşan ve seferber olan dünya ülkeleri ve liderleri Erbil’i ziyaret edip somut destek sunuyorlar.
Düşünün ki Kürt sermayesinin önde gelen grubunun Başkanı (Türkiye’de Sabancı veya Koç grubu başkanı, Sn. Güler Sabancı veya Sn. Mustafa Koç’un bir cephede komutan olarak vatan savunmasında olduğunu düşünün) Şeh Sirvan Barzani, Mahmur bölgesi Peşmerge komutanı olarak cephede savaşıyor.
DAİŞ sonrası bölgedeki ve dünyadaki siyasal gelişmeler bir anda KBY Başkanı Sn. Mesud Barzani’yi küresel bir siyasal aktör seviyesine yükseltti. Sn. Barzani’nin sabır ile ulusal birliği gözeten Kürdistani politikası, batılı demokrasi vizyonu hem bölgede hem de dünyada takdir ile izleniyor.
Bütün bunları üst üste koyduğumuzda sonun hayırlı olacağını söylemek kehanet olmaz diyorum. Peşmerge’nin Kobanê’ye uluslar arası güvenlik gücü kapsamında geçişini, onun ile birlikte oluşan siyasi hava iyiye, güzel bir geleceğe işaret ediyor. Kürtler Ortadoğu’nun dünya için yalnız enerji kaynağı değil, aynı zamanda bir istikrar unsuru. Bu gelişmeler bir bağımsız devlet ile sonuçlanacaktır diye düşünüyorum. Nedeni ise Sn. Barzani’nin bu konudaki kararlılığı, uzun görüş ve nefesli başarılı politikasıdır.
Kürt siyaseti bir kez daha kanlı sokak siyasetinden medet uman aktörlerin terör eylemleriyle karşı karşıya kalması ve Barış süreci ile ilgili düşünceniz?
-Bu süreci tarafları yürütüyor. Sürecin başarılı olması için hep destek olduk. Yaşananlar zarar verdi. Ancak taraflar aklıselim ile siyaset yapmalıdırlar. Başarının koşulu budur. Umarız sonuç alıcı adımlar atılır. Zamana yayılması sorunu daha karmaşık hale getirebilir. Bu süreçten rahatsız olan İran ve Suriye faktörleri göz ardı edilmemelidir. Sürecin başarı ile sonuçlanması Kürt sorununun siyasal ve barışçıl çözümünün önünü açacaktır.
Son sorum Cumhur başkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı destekleyebiliriz sözünüz gaf olarak değerlendirilirken, Kobanê desteğinizi de ihanete yordular ve Platform içinde de yükselen kimi farklı sesler ve sizin net tavrınız ne olacak?
-Siyaset çözüm getirecek adımları riskli olsa da, adım atma cesareti gösterebilmektir. Doğrudur, dar ve slogancı düşünceler bizi eleştirdi. Bir kez daha nedenleri üzerinde şunları söyleyeceğim. Açıklamamızı 7 Temmuz 2014’te yaptım. O dönem Sn. Barzani DAİŞ’in Irak saldırısı sonrası KBY Bağımsızlığı için siyasal adımlar atmıştı. Kürdistan Parlamentosu Bağımsızlık referandumu için yasa hazırlıyordu. Türkiye’de AK-Parti iktidarı Başbakanı ve Cumhurbaşkanı adayı sayın R. Tayip Erdoğan KBY bu girişimi karşısında sessiz kalmıştı. Hatırlarsanız eskiden Türkiye sınırları dışında Kürt’ler siyasi bir statü talebinde bulunduğu zaman Türk hükümetleri güçlü bir karşı duruş sergilerdi. Türkiye KBY’nin komşusu aynı zamanda bir NATO üyesi olan bir ülke. Siyasi ağırlığını gözetmek gerekir. Sonra hatırlarsanız AK-Parti sözcüsü eğer Kürtler mecbur kalırlarsa kendi kaderlerini kendileri belirleme hakkı vardır gibi bir açıklamada yapmıştı. Biz Kürdistani düşünüyoruz. Soruna örgüt çıkarları penceresinden değil, Kürt’lerin devletinin olmasını önemli bir siyasal gelişme olarak gören Kürdistani bir pencereden bakıyoruz. Türkiye’de bu koşullarda seçimlerde Sn. Erdoğan’ın desteklenmesinin daha doğru olacağını düşündük. Ve bunu deklere ettik.
Kobanê konusunda da yardım ve destek için elimizden gelen desteği sunduk. İyide yaptık. Orada direnen Kürt savaşçılarına destek sunmayacağız da ne yapacağız? Hatta ben Peşmergenin geçişinden çok evvel Kobanê’ye Peşmergenin yardıma gitmesini açıkça isteyenlerdenim. DAİŞ’in öldürdüğü insanları gördükçe insanlığımızın yok edildiğini düşünüyorum. PYD ile kimi konularda farklı düşünüyor olabiliriz. Bu farklı bir şey, var ve yok olma savaşı içinde olan savaşçılar ile dayanışma içinde olmak ve desteklemek Kürdistani bir Kürt olarak ve insan olarak görevimdir diye düşünüyorum.
Biz siyaseti insan için yapıyoruz, slogancılık için değil. Varsın slogan atsınlar, Kobanê hepimizin namusu ve onurudur!
Benisa Erdem
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.