Nusaybin kan ağlıyor. Akan her bir kan damlası insanların sorumluluk bilinciyle kendini sorgulama algısını harekete geçiriyor. Harekete geçen sorgulama okları ise, (sözüm ona) Nusaybin halkı adına Nusaybin\'in iradesine hükmeden dinamiklere yöneliyor. Bir kaç gündür Kürt halkının demokratik hak aramanın mücadelesinde, önemli katkı sunmuş bir çok dostun telefonlarıyla irkiliyorum.
Hemen belirtmeliyim ki, gelen her telefonun başlangıç faslı kesinlikle \"nasılsın?\" ile hiç başlamamıştır. Telefonu açmamla \"buyur!\" dememi tamamlayamadan \"yahu mamoste şu bizim ilçe başkanı yok mu, bizim belediye başkanımız yok mu, bizim milletvekilimiz yok mu!\" ile başlayan yürek acıtıcı yakınmalar yankılanıyor.
Bahsettikleriniz her ne kadar \"vardır\" demişsem de, azarlama derecesine varacak bir sesle \"varsalar neredeler o zaman?\" ile devam ediyor! Varsalar ve yaşıyorlarsa, neden bir gün televizyonlara çıkıp Nusaybin ve Nusaybin halkının içinde bulunduğu keşmekeşten bahsedemiyorlar?
\"Türkiye\'nin ulusal bazdaki medya onlara o fırsatı veremiyor\" dememe fırsat vermeden sıralıyorlar; Sterk Tv\'yi, Özgür Gün Tv\'yi, Med Tv\'yi, İmece Tv\'yi ve bunlara benzer onlarca Kürt televizyon istasyonlarını sıralıyorlar...Ama itiraf etmeliyim ki, gerek telefonlarla gerekse bire bir görüşmelerimde beni en fazla etkileyen Hasan dostumun söyledikleridir. Biliyor musun Mamosta diyerek başlayan çok kısa konuşmasında o kadar anlamlı cümleler vardı ki, insanın şuurunu mest edecek kadardı:
\"Bak mamosta, Nusaybin bir aydır toplarla, tanklarla, Türkiye güvenlik güçleri tüm imkanlar kullanılarak terör bahanesiyle Nusaybin yok ediliyor. Ve yok edilmeye başlandığı günden bugüne, sayın Belediye Başkanı, sayın İlçe Başkanı ve çok sayın bir iki milletvekilimiz Nusaybin\'i terk etmeyerek Nusaybin\'de kalmış oldukları söyleniyor!\"
Yani farkında mısın mamosta, bahsi edilen bu dinamikler her gün ve her saat şu televizyondan bu televizyona Nusaybin\'in içinde bulunduğu açmazı anlatmaları gerekiyorken, bir yerlerde oturup o oturmalarını yarının kahramanlığına dönüştürme gayretlerin peşine düştükleri görülmektedir\" diye devam etti.
Hasan dostumun yakınması elbette ki söylediği bir kaç cümlecik ile sınırlı değildir. Söylediği her cümlesinde 30 yıl süren acımasız savaşın sonuçlarını görmek mümkündür. Zira bahsi edilen savaş, ne yazıktır ki, Kürt toplumun algısını da kaosa dönüştürmüştür. Dolayısıyla Hasan dostum gibi akliselim dostların doğruları her zaman için yanlışa kurban edilmektedir.
Çünkü saflar keskinleştikçe, siyah beyaz ötesindeki her türlü düşünsellikler bir başka tarafın tarafıdır algısına mahkum edilir. Bundan dolayı da, yanlışın doğrusuna parmak basanın kadir kıymeti olmaz.
Genellikle böylesi ortamlarda, sağduyuyu algılayan akliselim algı kayıplara karışır. Uzlaşma ve sorgulama kültürü ise yerini belden aşağıya vuracak vuruşlara bırakır! Dolayısıyla bu kadim coğrafyada \"ya bendensin yada düşmanımsın\" algısı o kadar kirlenmiş ve kirlilikle mayalanmış ki, doğrudan yana tavır almak demek ise, yalanışlıklarıyla doğrulara orantılı gelişiyor hep.
Bu nedenle dahi Kürdistan coğrafyasında canlı olmanın ne tür zorluklarla karşılandığını kestirmek güç olmasa gerek. Birlik ve beraberlikten bahsedildiği hemen sonrasında, görüyor ve anlıyorsun ki, birbirlerini yok etmenin hazırlıkları yapılıyordur! Zira bu kadim coğrafyada, doğrunun yerine yanlışa hüküm edenler o kadar güçlenmiş ki, yanlışa dokunmanın algısı yok edilmiştir. Dolayısıyla bu kadim coğrafyanın kaderi ne yazık ki insani yada evrensel mantıkla ters orantılı gelişiyor hep!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.